HAZİRAN 2016
ABD’li bağımsız yönetmen Jim Jarmusch verdiği bir röportajda 1995 yapımı filmi Dead Man’in geleneksel bir western olmadığını, western türünü film için bir çıkış noktası olarak kullandığını söylemiştir. Filmi geleneksel western türünden bir kopuş olarak nitelendirebiliriz.
Geleneksel western filmleri genellikle yabancı bir bölgeye yapılan yolculukları ve bu yabancı bölgelerin fethini anlatır; temaları intikam, kurtarma, trajedidir. Botlar, mahmuzlar ve silahlar türün ayrılmaz öğeleridir. Geleneksel bir western filminde ana karakter genellikle at sırtında dolaşan ve “kötü adamlar”la savaşan bir kovboydur. Bu “kötü adamlar” çoğunlukla Amerikan yerlileridir ve filmde insan bile olmayan vahşi yaratıklar gibi resmedilirler. Çoğu western filminde yerlilerin sahnelerinde kamera uzaktan çekim yapar ve yerlilerin yüzleri tam olarak seçilemez, bu da seyircinin kendisini yerlilerle özdeşleştirmesine engel olur. Bu anlamda western filmlerinde yerliler “hiçkimse”dirler, ki Jarmusch’un filmindeki yerli karakterin adının “Nobody” (hiçkimse) olması bu noktayı vurgular. Kovboyların olduğu sahnelerde ise bol bol yakın çekim kullanılır ki seyirci kendisini kolayca kovboyun yerine koyabilsin. Jim Jarmusch’un “Dead Man”i western türünün birçok öğesini –tema, hikaye, karakterler- içinde barındırmasına rağmen, bu öğeler yönetmen tarafından öyle çarpıtılmış bir şekilde sunuluyor ki “Dead Man” sonunda western filmlerine hiç benzemeyen bir western filmine dönüşüyor.
Dead Man’i geleneksel westernler ile hikayesi, işlediği temalar, kullandığı anlatım teknikleri ve karakterler çerçevesinde karşılaştırdığımızda yönetmenin western filmlerle oynadığı eğlenceli bir oyun açığa çıkıyor.
Dead Man’de Jim Jarmusch bize bir kovboyun değil, William Blake adında sıradan bir muhasebecinin hikayesini anlatıyor. William Blake yakın bir zamanda ailesini kaybetmiştir ve tüm parasını kendisine vadedilen bir iş uğruna Batı’ya gitmek için harcar. Fakat fabrikaya vardığında kendisine vadedilen işin çoktan bir başkasına verildiğini öğrenir ve kendini bir çıkmazın içinde bulur. Geldiği yer olan Cleveland’a geri dönemez, tamamen yabancı olduğu ve silahların insanlardan daha çok konuştuğu Batı’da sıkışıp kalmıştır. Kıyafetleri bile ilk bakışta bir yabancı olduğunu ele vermektedir. Var olmayan bir iş uğruna uzun bir yolculuğa çıktığını öğrendikten ve kendini Batı’nın yaşam tarzının içinde hapsolmuş bir halde bulduktan sonra başlarda ürkek ve çekingen olan Blake yavaş yavaş soğukkanlı bir katile dönüşür.
Filmin ana kahramanı Blake’i geleneksel western filmlerinin ana kahramanı olan bir kovboyla kıyasladığımızda Jarmusch’un western öğeleriyle yaptığı ilk oyunu görebiliriz. Blake aynı bir western kovboyu gibi kendisine yabancı ve vahşi bir bölgeye gelir, fakat yolculuğunu bir at sırtında değil, tren ile yapmıştır ve sonunda Batı’yı fetheden değil, Batı tarafından fethedilen olur.
Açılış sahnesinde Blake’i trende Batılıların arasında yolculuk ederken görürüz. İlk görüşte takım elbisesi, papyonu, fötr şapkası ve yuvarlak çerçeveli gözlükleriyle bulunduğu ortama ait olmadığı yüzümüze vurulur. Yolculuk boyunca kaygılı görünür, sürekli cep saatini kontrol eder ve insanları izler. Yolcuğu, bir kovboyun at sırtında geçen hareketli, hızlı ve heyecan verici yolculuğundan oldukça farklıdır. Jarmusch, Blake’in yolculuğu sırasında kullandığı ekran karartmaları, Blake’in uyuduğu ve cep saatine baktığı sahneler ile yolcuğun uzunluğuna dikkatimizi çeker.
Yönetmen, Blake’in karakteriyle ilgili ilk ipucunu filmin başlarında trendeki bizon vurma sahnesinde verir. Yolculuk sırasında trendeki insanlar birden tüfeklerini alıp pencereden bizonlara ateş etmeye başlarlar. Bu olay sırasında Blake’in yüzünde hayret ve korkuyla karışık bir ifade görürüz. Bir kovboyun aksine Blake silahlara ve şiddete alışkın değildir. Daha sonra Blake’in kasabadaki salona gittiği sahnede sokaktan gelen silah seslerini duyduğunda yaşadığı korku da aynı noktayı vurgular.
Jarmusch’un westernlerle oynadığı bir başka önemli oyun ise Amerikan yerlilerinin filmdeki rolü. Daha önce de söylediğim gibi westernler yerlileri insan dışı, vahşi, isimsiz kötü adamlar olarak gösterirler. Blake’in filmin ortalarına doğru karşılaştığı ve ona yardım eden yerli karakteri ise bize her yönüyle sunulur ve filmin Blake’ten sonra en önemli karakteri haline gelir. Jarmusch’un bu yerliye “Nobody” ismini vermesi de western filmlerine yaptığı en açık göndermelerden biridir. Jarmusch, Nobody’nin sahnelerinde yakın çekimler kullanır ve Nobody’yi son derece kültürlü bir adam olarak gösterir. Örneğin, Nobody, şair William Blake’in büyük bir hayranıdır ve ana karakterin adının William Blake olduğunu öğrendiğinde kendisinin şair olan William Blake olduğunu düşünür, fakat ana karakterimiz olan beyaz adam şairi bilmiyordur bile.
Western filmlerinde kullanılan klasik anlatımda karakterlerin belirli amaçları vardır ve film boyunca bu amaçlarına ulaşmaya çalışırlar, fakat Dead Man’de bunu göremeyiz. Filmde ana karakter Blake dahil hiçbir karakterin belli bir hedefi yoktur, Jarmusch da daha çok Blake’in karakterindeki değişimi vurgular. Filmin başından sonuna kadar bir hedef peşinde giden bir Blake değil, Blake’in Batı’ya varmasından sonra başına gelenler sonucunda nasıl çekingen bir yabancıdan soğukkanlı bir katile dönüştüğünü izleriz. Filmin başında Blake’in hedefi kendisine vaat edilen işe girip çalışmaktır, fakat aslında onu bekleyen bir iş olmadığını öğrendikten sonra ne yapacağıyla ilgili hiçbir fikri ve amacı olmayan bir adama dönüşür. Tanıştığı salon kadının nişanlısını öldürdükten ve yaralandıktan sonra Nobody ile tanışır ve bu olaylardan sonra belirli hiçbir amacı kalmaz ve hikaye Blake’in kendi ölümüne yaptığı bir yolculuğa dönüşür.