
KALP DAMAR / EKİM 2015
Acıbadem Fulya Hastanesi Uzman Diyetisyeni Müge Özyurt Şafak, koroner kalp sağlığının korunmasında ve kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde mineral ve vitaminlerin nasıl kullanılması gerektiğini, en yeni bilimsel veriler ışığında anlattı.
Kalp sağlığını korumada vitamin mineral desteğinin yeri nedir?
Koroner kalp hastalığından korunmada doğru beslenme, fiziksel aktivite ve yaşam biçimi değişikliği önemli bir etmendir. Günlük alınması gereken enerjinin kiloyu koruyacak şekilde ayarlanması, toplam yağ miktarı ve yağ asidi örüntüsü ile kolesterol alımı, posa ve vitamin-mineral içeriği dengeli olmalıdır. Diyetin genel özelliği; yağdan gelen enerji %25, bunun içerisinde de doymuş yağlar % 7’nin altında olmalıdır. Günlük 500g sebze ve meyve ile 20–25gram posa alımı sağlanmalıdır. Kalp sağlığının korunmasına etkili olan vitamin ve minerallerin, suplementasyon yerine yiyeceklerle sağlanması biyoyararlılığı artırmaktadır.
Hangi vitamin ve mineraller kalp sağlığını korumada ve tedaviye destek olarak kullanılmaktadır?
Günümüze kadar yapılan pek çok epidemiyolojik çalışma vitamin E ve C’nin, A vitaminin kardiyovasküler hastalıkları önlemede önemli role sahip olan antioksidanlar olduğunu göstermektedir. Antioksidanlar, somatik hücrelere ve bağışıklık sistemine saldıran ‘serbest radikal’ denilen moleküllerle savaşan bileşiklerdir.
E Vitamini, lipit peroksidasyonunu önleyerek okside LDL kolesterol düzeyini azaltmasının yanı sıra, trombin çözücü olduğu için trombus oluşumunu engeller, lipooksigenaz aktivitesini inhibe ederek antiagregatör etki gösterir ve de HDL kolesterol düzeyini artırır. E vitamini sıvı yağlar, badem-fındık gibi yağlı tohumlar, buğday embriyosu ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde bulunur.
Vitaminler içerisinde oksidasyon kabiliyeti en çok olan C vitaminidir. C vitaminin lipit peroksidasyonuna karşı önemli etkileri vardır. Çünkü oksijen merkezli radikallere karsı oldukça yüksek reaktiviteye sahiptir. Suda eriyen bir antioksidan olarak askorbik asit metal-katalize LDL oksidasyonunu önlemektedir. C vitamini ayrıca kolesterolün safra asitlerine ve steroidlere dönüşmesinde rol oynarak kolesterolün düşmesine yardımcı olur.
Yeterli ve dengeli beslenme; her türlü besin öğesi ve antioksidan vitaminleri içeren sebze, meyve ve tam tahıllı besinler, balık, düşük sodyum, yeterli kalsiyum, potasyum, magnezyumu bir denge içerisinde bulunduran bir beslenme programı kalp sağlığını korumada en etkili çözümdür.
Folik asit ve B12 vitamini eksikliği sonucu vücutta homosistein aminoasitinde bir artış ortaya çıkar. Yüksek homosistein düzeyi kalp hastalığı, inme ve kalp yetmezliği ile risk gelişimi ile ilişkilendirilir. Sigara içenlerde de homosistein düzeyleri yükselir. Ancak, bu vitaminlerin kullanımının kalp hastalığı riskini azaltmadığı ile ilgili bugün için açık bulgular mevcuttur.
Omega 3 desteğinin kalp sağlığı açısından önemi nedir?
Omega 3 yağ asitleri farklı yapıda olan ve vücudumuzda sentezlenemeyen elzem yağ asitleridir. Bu nedenle vücudumuzun yeterli ve sağlıklı çalışabilmesi için dışarıdan diyetle alınmalıdır. Omega 3 yağ asitleri hayvansal kaynaklı olarak deniz ürünlerinde (somon, sardalye, uskumru, hamsi), bitkisel kaynaklı olarak da semizotu, ceviz ve keten tohumunda yüksek miktarda bulunur. Omega 3 yağ asitleri eikozaenoik asit (EPA) ve dokozahekzaenoik asit (DHA) kan pıhtısı oluşumunu önleme ve damar sistemini koruyucu etkiye sahiptir. Kalp damar tıkanıklığını önler. Kan basıncını düşürür ve kanın vizkositesini azaltır. Bunun sonucunda damar sertliğinin oluşumu ve ilerlemesi yavaşlar. Kalp sağlığının korunmasında haftada en az 3 kez ızgara veya buğulama balık tüketimi önerilmektdir. Amerika Kalp Vakfı kardiyovasküler hastalıklardan korunmada birinci aşamada günlük EPA ve DHA alımının 300–600mg olmasının yeterli olacağını bildirmektedir. İkinci aşamada daha yüksek dozlar olan 900–1200mg EPA ve DHA alımı önerilmektedir.
Tedavideki yeni gelişmeler nelerdir?
Fitosteroller (Bitkisel sterol ve stanoller) bitkilerin hücre membranının temel bileşenidir. Yapısal olarak kolesterole benzer özellikte olduklarından kolesterolün barsaklardan emilimini azaltırlar. Günde 2 gr. bitkisel strerol ve/veya stanol alımı kolesterolün barsaklardan emilimini %30, plazma LDL kolesterol düzeylerini %10–15 oranında azaltır.
AHA (American Heart Association) bitkisel stanol ve sterollerin LDL kolesterol düzeyleri yüksek olan bireyler için diyet ve yaşam tarzı değişikliğine ek olarak günde 2 gram alımının maksimum etki yarattığı belirtilmiştir. Bitkisel sterol ve stanollerin en önemli kaynakları; bitkisel yağlar, tahıllar (pirinç, çavdar, buğday ve mısır), meyve ve sebzelerdir. Son on yıldır, saflaştırılmış bitkisel sterol ve/veya stanoller hipokolesterolemik etkileri nedeniyle fonksiyonel besin bileşeni olarak margarin, yoğurt, krem peynir, tereyağı gibi çeşitli gıdalara ilave edilmektedir.
Son dönemde kalp sağlığı ile ilgili olarak ön plana çıkan Koenzim Q10 hakkında neler söylemek istersiniz?
Koenzim Q10 hücredeki enerji üretimi sırasında kilit enzimatik reaksiyonlarda koenzim olarak görev yapan, her hücrede bulunabilen, yağda çözünen, vitamin benzeri bir bileşiktir. Koenzim Q10 lipit peroksidasyonunun başlamasını ve biyomoleküllerin zarar görmesini engeller. Önemli bir antioksidan olan Koenzim Q10, E vitaminine olan benzerliğiyle de kalp sağlığının korunmasında etkili olduğu söylenebilir.
Koenzim Q10 vücutta endojen sentez ve diyet olmak üzere iki kaynaktan karşılanır. İnsan hücrelerindeki Koenzim Q10 miktarı yaşa, bazı hastalıklara ve ilaç kullanımına bağlı olarak azalır. Bu yüzden, Koenzim Q10’un besinlerden ya da supplement olarak dışardan alınması gereklidir. Koenzim Q10’un en zengin kaynağı dana eti, tavuk, balık ve sakatatlardır. Fakat büyük moleküler kütlesi ve suda zayıf çözünürlüğü nedeniyle, koenzim Q10’in insan vücudunda biyoyararlılığı düşüktür.
Uzman Diyetisyen Müge Özyurt Şafak kimdir?
2007 yılında Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden mezun oldu. 2011 yılında Haliç Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamlayarak Uzman Diyetisyen ünvanını aldı. 2007 yılında Acıbadem Sağlık Grubu’nda çalışmaya başlayan Şafak, 2010 itibariyle Acıbadem Fulya Hastanesi’nde klinik, poliklinik ve spor diyetisyeni olarak görev yapmaktadır. Müge Özyurt Şafak’ın ‘Sporcuların Beslenme Durumunun Saptanması,’ ‘Metabolik Sendrom, Obezite ve Yeme Davranış Bozuklukları’ ile ‘Fonksiyonel Besinlerin Sağlık Üzerine Etkileri’ konularında bilimsel çalışmaları bulunmaktadır.