Sağlıklı Beslenme Tüm Yönleriyle Bu Kongre’de Ele Alındı
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü tarafından düzenlenen VIII. Ulusalararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi, beslenme ve diyetetik alanındaki en son gelişmeler paylaşıldı.
Antalya Gloria Golf Otel’de gerçekleştirilen kongrenin başkanlıklarını, Prof. Dr. Tanju Besler, Prof. Dr. Neslişah Rakıcıoğlu ve Prof. Dr. Seyit Mercanlıgil’in üstlendikleri kongrede yurtiçi ve yurt dışından birçok üniversite ile işbirliği yapıldı.
Kogrede obezite, çocukluk ve erişkin dönem beslenmesi, optimal beslenme için yeni besin arayışları, beslenme-gen ve kanser ilişkisi, nörolojik hastalıklarda beslenme, kardiyovasküler hastalıklarda gen-diyet ilişkisi, fonksiyonel besinler, bitkisel stenol ve steroller, eliminasyon diyetleri, fiziksel aktivitenin önemi, toplu beslenme sistemleri ile ilgili sorunlar, süt ve süt ürünleri ile ilgili konular ele alındı.
Kongrede bitkisel steroller ve stenollerle ilgili bir konuşma yapan Kongre Genel Sekreteri ve Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zehra Büyüktuncer Demirel, bitkisel sterollerin bitkilerin hücre duvarlarında bulunan kolesterole benzer bileşikler olduğunu söyleyerek, “Bugüne kadar 40’tan fazla bitkisel sterol tanımlanmıştır; bunlar arasında doğada en yaygın bulunanlar b‑sitosterol, kampesterol, stigmasterol, avenasterol, brasikasterol ve ergosterol’dür. Bitkisel sterollerin temel kaynakları bitkisel yağlar, yağlı tohumlar, çekirdekler, tahıllar, ve tahıl ürünleridir. Ayrıca yeşil ve siyah zeytinler ile lahana, karnabahar gibi çeşitli sebzeler ve meyveler de bitkisel sterol içerebilmektedir. Ticari ürünlere eklemek amacıyla bitkisel sterol elde etmede kullanılan temel kaynak ise tall yağıdır. Diyet ile bitkisel sterol alımı bitkisel kaynaklı besinlerin tüketim durumlarına göre büyük farklılıklar göstermektedir. Diyet ile alımın en yüksek olduğu grup vejeteryanlardır” dedi.
Doç. Dr. Demirel, bitkisel sterol ve stenollerin sağlık üzerindeki etkilerini ise şöyle açıkladı: “Bitkisel sterollerin kimyasal yapılarının kolesterole çok benzer olması nedeniyle, bu bileşiklerin öncelikle kolesterol emilimini baskılayıcı özellikleri dikkat çekmiş ve bu alanda çalışmalara ağırlık verilmiştir. Bu çalışmalar sayesinde de, bu bileşiklerin hipokolesterolemik özelliği sahip oldukları 50 yıldan daha uzun süredir bilinmektedir. Çalışmalar gündğe 2 gr. Bitkisel sterol ve stenol alımının düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) kolesterol düzeyini %15’e varan oranda düşürebildiğini tutarlı olarak göstermektedir. Bu bileşiklerin alımı ile birlikte, posa alımının artırılması, total yağ alımının azaltılması veya 4–5 kg vücut ağırlığı kaybı gibi diğer yaşam tarzı değişiklikleri de gerçekleştirildiğinde, LDL kolesterol düzeyindeki düşüşün %20’ye kadar çıkabileceği gösterilmiştir. Bazı çalışmalarda bitkisel sterol ve stenollerin plazma trigiliserit ve yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) kolesterol düzeylerini de olumlu yönde etkileyeceği bildirilmiştir.
Bitkisel sterol ve stenol içeren işlevsel besinlerin marketi gün geçtikçe büyümektedir. Bitkisel sterollerin kolesterol düşürücü etkilerini araştıran ilk çalışmalar bu bileşikler yağlı matrikse sahip besin örneklerine yani margarinlere eklenmiştir. Daha sonra yapılan çalışmalarda bu bileşiklerin eklenmesi için yağlı matrikse sahip olmak gerekmediği anlaşılmış ve az yağlı süt, yoğurt, peynir, meyve suları, içecekler, et ürünleri, fırıncılık ürünleri, kahvaltılık tahıllar ve çikoata barları gibi farklı ürünlere de eklenmiştir.”
Beslenmede Haz Biyolojisi
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Hatun ise obezite üzerinde durdu. İnsan bedeninin tüketim toplumunun hedefleri arasında olduğunu ve son yıllarda ‘besin bağımlılığı’ kavramının gündeme geldiğini söyleyen Prof. Dr. Hatun, “Besinlere olan ilgimiz ya da ‘iştahımız’ yalnızca besin içerikleri ile ilgili değildir. Bu ilgi büyük ölçüde ‘haz’ kavramı ile ilişkilidir. Cinsel çekiciliğin (hazzın) üremeyi mümkün kılması gibi besinlerden elde ettiğimiz haz neeniyle besinleri arar buluruz. Haz, mutluluk, hoşlanma, doyum gibi hisleri içeren kompleks bir deneyimdir ve bu nedenle de ölçmek, değerlendirmek zordur. Buna benzer bir kavram olan ödül ise davranışlarımızın önceliklerini ve sürekliliğini belirleryen nesneler/hareketler olarak tanımlanır ve dolayısıyla gelecekteki davranışların şekillenmesine yol açar. İştah bir tür besinlerin ödül olarak algılanması şeklinde tanımlanabilir. Besinlerin ödül olarak algılanmasındaki en önemli faktör, lezzetleri, tadlarının yoğunluğu, kokuları gibi duyularla ilgili faktörlerdir. Besinlerle uyarılan bu duyular Ventral Tegmental Area ve Nucleus Accumbens ile limbik sistemin çeşitli komponentlerinde işlenir. Bu sistem ve çevresindeki nöronoral devreler bir tür ‘hedonik yolak’ (haz yolağı) olarak adlandırılabilir. Bu sisteme insülin,leptin, ghrelin gibi hormonlar üzerinden sinyaller gelmekte ve dopaminerjik sistem sinyal iletiminde en önemli rolü oynamaktadır. İşte son yıllarda yağ veya şeker içeriği yüksek besinlerin ‘kortikolimbik’sistemi gülçü bir şekilde uyararak, bu tür besinlerin yeniden arzulanmasını sağladığı (pekiştirme ve buna eşlik eden bağımlılık) üzerinde durulmaktadır” dedi.
Kongerede gerçekleştirilen “Beslenme, Egzersiz ve Sağlık: Bilimsel Gerçekler” başlıklı oturumda konuşan Kongre Başkanı Prof.Dr. Tanju Besler, “Türkiye’de Beslenme Alışkanlıkları İçerisinde Karbonhidrat Tüketiminin Yeri”üzerinde durdu. Konuşmasında Sağlık Bakanlığı imkanlarıyla Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi işbirliğiyle 81 ilde gerçekleştirilen Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) ile ilgili de bilgi veren Prof. Dr. Besler, “Son derece titizlikle gerçekleştirilen bu çalışmadan elde edilen bulgular, vatandaşlara yeterli ve dengeli beslenme önerilerinde bulunulması sağlık sorunlarına çözüm getirilmesi açısından önem taşıyor. Çalışma sonuçlandı, Sağlık Bakanlığı tarafından değerlendirildikten sonra kamuoyu ile paylaşılacak” dedi.
Aynı oturumda konuşan Washington Üniversitesi Halk Sağlığı Beslenme ve Obezite Araştırmaları Merkezi’nden Prof. Dr. Adam Dewnowski “Günlük Enerji Dengesi İçinde Şeker Tüketimi” üzerinde durdu. Çocukların tatlıyı ve yüksek enerjili besinleri sevdiğini söyleyen Dr. Dewnowski, doğal olarak çocuklara yönelik besinlerde şekerli ve yüksek enerji veren katkı maddelerinin kullanıldığını bunların da obeziteyi artırdığını behitti. Güney Karoline Üniersitesi Egzersiz Bilimleri ve Epidemiyolojisi Bölümü’nden Prof. Dr. Steven N. Blair “Fiziksel Aktivitenin Önemi”ni anlattı. Bütün dünyada sedanter yaşamın büyük oranda yaygınlaştığını söyleyen Prof. Dr. Blair, “ABD de erişkinlerin %25–35’i inaktif, sedanter bir işleri ve düzenli fiziksel aktivite yapmıyorlar. ABD de yapılan bir çalışmada düşük fiziksel aktiviteye sahip 50 bin kadın ve erkek uzun yıllar izlendi. Çalışma sonucunda ölümlerin %16–17’sinin fiziksel inaktivite ve bunun sonucunda gelişen yüzünden meydana geldiği anlaşıldı” dedi.
Toplantıda “Yaşlılıkta Fiziksel Aktivitenin Önemi” üzerinde duran Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolodjisi YO Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Spor Hekimliği AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Haydar Demirel yaşlanmayla birlikte artan sağlık sorunlarının fiziksel inaktivite ile katlanarak büyüdüğünü belirterek, “Yaşlanma birçok hastalığın görülme riskini artıran bir durumdur. Yaşlı bireylerin %80’inin 1 ve %50’sinin en az iki kronik sağlık sorunu olduğu bildirilmiştir. Düzenli egzersizler, kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, kanser, depresyon, Tip 2 diyabet, osteoporoz ve kemik kırıkları riskini azaltmakla kalmayıp kas kitlesi ve fiziksel fonksiyonelliği koruyarak, uzayan yaşam süresinde çeşitli eklem sorunları gibi karşılaşılması muhtemel problemlere rağmen yaşlı bireylerde yaşam kalitesinin sürdürülebilmesini sağlar” dedi.