Dr. Harun Berberoğlu VİETNAM’ı yazdı…
Güneydoğu Asya’da, Çinhindi yarımadasının doğusunu kaplayan, bazı savaş filmlerinden onun hakkında birçok şey öğrendiğimizi düşündüğümüz, aslında ise hakkında neredeyse hiçbirşey bilmediğimiz bu ülkenin resmi adı Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’dir. Geçen yıla kadar ülkemizden direkt uçuşunun olmadığı bu güzel ülkenin en büyük kenti Ho Chi Minh’e artık THY’nin uçuşu var. İstanbul’dan Bangkok’da bir duraklama yapıp, ardından Ho Chi Minh’e yaklaşık 13 saate varabiliyorsunuz. Size biraz uzun bir uçuş gibi gelebilir ancak gece 00.40 uçuşu olduğu için iyi bir uyku çekerek, çok da sıkılmadan Vietnam’a ulaşabilirsiniz. Bunun dışında alternatif ulaşımlar olarak Tayland’a ulaşıp, oradan da kara, deniz ve tren yollarını kullanarak Vietnam’ın istediğiniz şehirlerine ulaşabilirsiniz.
Vietnam’da yapılacak o kadar şey var ki; hepsini bir seyahatte tamamlayabilmeniz mümkün değil ya da en az 1 ay Vietnam’da kalmanız gerekiyor.
Özellikle belki de Vietnam’in en cok turist ceken bölgesi Halong Körfezi. UNESCO tarafindan dünya mirasi ilan edilen, Kireç taşından adacıklardan oluşan bu körfezde fotoğraf makinanız ile fantastik manzaralar yakalamanız hiç de zor değil. Bu körfezdeki balıkçı köylerinde kalmanızı ya da konaklamalı tekneler ile birkaç günlük turlar almanızı tavsiye edebilirim.
Eski adı Saigon, yeni adı Ho Chi Minh’e geçecek olursanız önerebileceğim ilk aktivite şehrin yaklaşık 50km. dışında yer alan ve ABD ile savaşlarında yeraltında oluşturdukları Chi Chi tünellerini muhakkak görmeniz gerekiyor; tabii ki klostrofobiniz yoksa. Ayrıca çok iri ve uzun boyluysanız da çok öneremeyeceğim.
Ho Chi Minh’e gelmişken biraz daha güneye inin. Mekong nehrinin Çin, Myanmar, Laos, Tayland ve Kamboçya’yı geçip, Güney Vietnam’da denizle buluşurken oluşturduğu Mekong Delta’sını görün ve onu yaşayın. Mekong deltası, Vietnam’in yiyecek ambarı ve Vietnamca “Dokuz Ejder” deltası deniyor, sebebi Mekong nehrinin kollara ayrılıp denize 9 büyük koldan ulaşması. Ayrıca Mekong Deltası son zamanlarda bir “biyolojik hazine bölgesi” olarak nitelendirilmeye başlamıştır. Yakın zamanda bölgede 10 bin yeni tür bulunmuştur. Özellikle yerli bir rehber ile 1–2 günlük bisiklet gezisi, yine en az 1–2 günlük kayık turu planlamanızı tavsiye ederim. Fotoğraf çekmek, nehir üstündeki yüzer meyve-sebze pazarını ziyaret edip, ilginç meyveler tatmak, yerel halkı köylerinde, teknelerinde görebilmek için kaçırılmayacak fırsatlardır.
Başkent Hanoi’de de muhakkak 3–4 gün geçirmenizi tavsiye ediyorum. Her türlü konaklama opsiyonunu bulabileceğiniz başkentte benim tercihim ve size de tavsiyem Old Quarter’da konaklamanız. Buradan neredeyse önemli birçok yere yürüyerek ya da 3 tekerlekli bisiklet kiralayarak kolayca ulaşabiliyorsunuz. Tarihçesi 11. yüzyıla kadar uzanan, 20. yüzyılın başlarında bile sadece bu Old Quarter’daki 36 eski caddeden oluşan bir şehirmiş Hanoi ve sonradan çekirdek burası olacak şekilde genişlemiş ve gelişmiş, o nedenle de şehrin kalbi konumunda. Lüks konaklama ya da restoranlar tercihiniz ise Old Quarter sizin için uygun bir yer değil; burada otellerin çoğu eski, lokantalar tamamen özgün, belki de biraz bizim tabirimizle “esnaf lokantası” gibi. Kaldırıma, sokağa atılan masalarda, taburelerde yemek zorundasınız. Hijyeni gözardı edebilirseniz eğer, enfes lezzetler yakalamanız çok kolay. Kesinlikle tavsiye ediyorum; hem çok lezzetli, hem de çok ucuz, neredeyse her öğünümü sokakta yedim. Yemekten sonra Vietnam’ın inanılmaz güzellikteki klasik kahvelerini ya da soğuk buzlu kahve çeşitlerini denemenizi tavsiye ediyorum. Ardından da hala enerjiniz varsa güzel müzikler çalan barlarına geçip birkaç kadeh birşeyler içebilirsiniz. Sabah eğer 9 gibi kalktıysanız eğer,
kahvaltıdan hemen sonra ülkenin bağımsızlığı için önce Fransızlara karşı, ardından da Amerika’lılara karşı yürütülen bağımsızlık harekatının önderinin mozolesini ve mumyasını görmeye gidebilirsiniz. Eğer gecikirseniz inanılmaz bir yoğunluk oluyor ve belli bir saatten sonra da ziyaretçi alımı durduruluyor. 1975’teki Vietnam’ın tam zaferini göremeden, savaş sürerken 1969’da ölen bu fikir, siyaset ve devlet adamına halkının sevgisi ve saygısını görünce insan şaşırıyor. Mozolenin hemen yanında yeralan Ho Chi Minh’in ahşaptan son derece mütevazi evi ve çalışma odaları, bunların biraz daha ilerisinde konukları ağırlamak için hazırlanmış olan cumhurbaşkanlığı sarayını da gelmişken görmeniz lazım.
Buradan çıkışta ya da ertesi gün Fransızların Vietnamlı aydınları ve siyasetçileri hapsettikleri Hoa lo hapishanesini de görmek lazım. Demokrasi ve insan hakları deyince “mangalda kül bırakmayan” Fransızların çok değil 60–70 yıl önce Vietnam’lı önde gelen siyasetçi ve düşünce adamlarına yaptıkları işkencelerin mekanını ziyaret etmek biraz üzücü gelebilir size.
Yine Hanoi’de Askeri Müzeyi, Amerikalıların bombardıman uçağı B52’yi düşürdükleri ve burayı da anıt göl haline getirdikleri B52 Gölü’nü, içinde çok güzel bir tapınağın olduğu Hoan Kiem Gölünü ve muhakkak ki Thang Long Water Puppet Tiyatrosu’nu görmenizi tavsiye ediyorum.
Hanoi’den sonra ise yönümü kuzeye çevirip Lao Cai eyaletindeki, hemen Çin sınırının yanında, fantastik pirinç teraslarının ve bambu ormanlarının olduğu Sapa’ya gitmeye karar verdim. Gece binilen ve yataklı kompartmanlardan bilet almanız halinde lüks değil ancak gayet keyifli bir 9 saatin ardından Lao Cai’nin merkezine varılıp, ardından da 60–70 dakikalık bir minibüs yolculuğu ile neredeyse tırmanarak “Dağların Kraliçesi” olarak adlandırılan Sapa Dağlarındaki Sapa kasabasına varabiliyorsunuz. Sislerin arasındaki Sapa’da gün doğumu manzarası enfes. Burada 1 günden 1 haftaya kadar varabilen, en az 1 yerel rehberin önderliğinde trekking turlarına katılabiliyorsunuz. Ben 3 günlük ve köylülerin evlerinde konaklamalı bir trekking ekibine dahil oldum. Kimi zaman hava açık, kimi zaman da yoğun muson yağmurları altında yürüyüşlerimizi gerçekleştirdik; yorucu, bazen tehlikeli ama bambu ormanları ve özellikle pirinç terasları nefes kesici güzellikteydi. Akşamları köylülerin evinde konaklamamız, onlarla beraber yemek yememiz, rehberin yardımıyla onlarla muhabbet etmemiz de oldukça keyifliydi doğrusu. Sapa’da çoğunluğu Hmong ve Dao’lar olmak üzere 5 farklı etnik azınlık mevcut. Her bir etnik grubun kendine has kıyafetleri var ve bu şekilde diğerlerinden ayırt etmek mümkün olmakta. Ayrıca her grubun dilleri de kendilerine özgü ve dini inanışları olarak da daha çok “animizm” göze çarpıyor. Diğer şehirlerdeki budizm etkini buralarda görebilmek çok mümkün değil. Bu etnik grupların yaşamları, kıyafetleri, köyleri fotoğraf tutkunları için kaçırılmaması gereken ögeler taşıyor. Eğer trekkingi seviyor ve köylerde yaşayabilirim diyorsanız, en az 2–3 günlük bir gruba katılmanızı tavsiye ederim. “Yok ben köy evlerinde kalamam” derseniz Sapa’da konaklayıp, günübirlik turlara, gruplara katılmanız da mümkün.
Bunların dışında vaktiniz kalırsa tapınakları ziyaret etmenizi, spalarında masaj yaptırmanızı, pazarlarında alışveriş yapmanızı öneririm. Özellikle Hanoi’de çok iyi kullanmayı bilmiyorsanız motosiklet kiralamanızı tavsiye etmiyorum, çünkü trafikde binlerce motosiklet ve bisiklet; kuralsızca ve hızlı kullanılıyor, zorlanırsınız diye düşünüyorum.