
UYKU / ŞUBAT 2016
Yeterli uyuyamayanların uykuya borçlandığını ve bu durumun kronik yorgunluk, depresyon ve kimi fiziksel hastalıklara neden olduğunu söyleyen Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Zerrin Pelin ile modern çağın en sık rastlanan ve hayatımızı son derece olumsuz etkileyen uykusuzluk sorununu konuştuk. Pelin’e göre, insanların kendilerine vakit ayırmaması, ayıranların ise televizyon, akıllı telefon ya da bilgisayar başında aldığı mavi ışık uykusuzluğun en önemli nedeni. Depresyon da uykusuzluk nedeni. Çoğu zaman uykusuzuktan kaynaklandığı sanılan çökkünlük hali tedavi edildiğinde uykusuzluk sorunu da ortadan kalkıyor.
Normal uyku nedir?
Uyku, 24 saatin 8 saatini geçirdiğimiz, hem vücudumuzu hem hafızamızı dinlendirdiğimiz zaman aralığıdır. Gerçekten de insanların yüzde 80–85’i 7–8 saatlik bir uykuyla dinlenmiş, uykusunu almış olarak kalkıyor. Yüzde 15’lik grupta kalanları ikiye bölersek bunların yarısı 6 saat ve altında uykuyla idare eden kısa uyuyucular; diğer yarısı ise 10 saat ve üzerinde uyuyanlar, uzun uyuyuculardır. Bu ikinci gruptakiler en şanssız kesimi oluşturuyor, çünkü hayatın normal akışıyla, hele de büyük şehirlerde, bağdaşan bir durum değil. Bir insanın normal, kısa ya da uzun uyuyucu olması sonradan oluşan bir durum değil, tamamen anneden, babadan getirilen genlerle ilgili. Dolayısıyla diğer bebekler gibi uyumayan, çok geç yatıp sabah erken kalkan bebekler için ebeveynlerin endişelenmelerine gerek yok. Anne ya da babadan biri kısa uyuyorsa çocuk ona benziyor olabilir. Eğer huzurlu, sakin bir şekilde kalkıyorsa çocuğu zorlamamak gerekiyor. Uzun uyuyanlar grubunda ise özellikle çocuğun okula başlamasıyla birlikte problemli bir dönem yaşanıyor. 8 saatlik bir uykudan sonra uyandırılan çocuk gün içinde uykulu oluyor, dikkatini toplayamıyor.
Uyku süresi yaşla birlikte değişiyor mu?
Kişiler yaşlandıkça uyku süreleri azalıyor. 7–8 saatlik uyku süreleri giderek 4–5 saatlere düşüyor. Belli bir yaşın üzerinde emekli de olunduğunda tüm gün evde geçirilince erken yatmalar da başlıyor. Dokuz, on gibi yatınca uyku süresi de kısaldığı için sabaha karşı iki gibi uyanıyorlar ve bir daha uyuyamıyorlar. Onlarda melatonini kullanarak uykuyu ötelemeye çalışıyoruz.
Uykusuzluğun nedenleri nelerdir?
Büyük şehirlerde insanlar evlerine çok geç gidiyor ve uykuya geç yatıyorlar, ki uykuya ayırdıkları zaman dilimi çok az oluyor. 8 saatlik uykuya ihtiyacı olan biri, eğer her gün 6 saat uyuyorsa 10 saatlik bir borçla haftayı kapatmış oluyor. Eğer hafta sonu bu borcu kapatamazsa, ki normal uykunun üzerine 5 saat daha fazla uyumak çok zor olduğundan, uzun vadede kronik yorgunluk başlıyor. Dolayısıyla kronik yorgunluk yaşayan insanda ilk sorgulanması gereken kaç saatlik uykuya ihtiyacı olduğu ve ne kadar uyuduğu. Bunun için 15 günlük bir uyku günlüğü tutturuyoruz. Bazen hafta içi biraz daha erken uyutarak, bazen hafta sonu geç kaldırarak uykuyu düzenliyoruz. Her şey hastalık değildir. Birçok kişi yorgunluk, halsizlik, mutsuzluk şikayetiyle depresyon tedavisi görüyor, oysa uykuyu düzenleyerek bunu tedavi etmek mümkün.
Uykusuzluk hangi sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor?
Son yıllarda yapılan çalışmalar, 8 saat uykuya ihtiyacı olup da 5 saatin altında uyuyan insanlarda kalp krizi riskinin daha sık görüldüğünü gösteriyor. Metabolik olarak bir takım hormonlarda değişiklikler ortaya çıkınca kilo artışı meydana geliyor. Uyanık kalınan süre arttığı zaman insanların beslenme şekiller de değişiyor. Gece uzun süre ayakta kalındığında daha çok yemek yeniyor. Yemeğin ardından uyuma gerçekleştiğinde yağların birikme oranı artıyor. Kilo artınca da önce insilün direnci, ardından diyabet kaçınılmaz oluyor.
En sık rastlanan sorun uykuya dalma ve sürdürebilmede yaşanıyor. Neden uyuyamıyoruz?
Uykusuzluk adını verdiğimiz şey, aslında uykuya dalma, sürdürme güçlüğü ve sabah uyanıp tekrar uyuyamama üçlüsünden herhangi biri olarak tanımlanabilir. Toplumda uykusuzluk için neredeyse yüzde 30’lara varan oranlar bildiriliyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi arttıkça da uykusuzluk oranları artıyor. Gelişmişlikle birlikte insanların kendilerine ayırdıkları vakit azalıyor. Rahatlama imkanı bulamıyorlar, streslerini kolay kolay atamıyorlar. Spor yapacak, eğlenecek, sohbet edecek vakit bulamıyorlar. Bir süre sonra kendi başına yaşayan, işe gidip gelen, para kazanan ama kazandığı parayı harcamaya bile vakti olmayan, sadece borcunu ödeme uğraşı veren insanlar haline geliyoruz. Bu dönem uzun sürdüğünde kişilerde psikiyatrik problemler ortaya çıkıyor. Başta da depresyon… Stres ve insanın kendine vakit ayıramaması devam ettikçe uykusuzluk problemi de artacak gibi görünüyor.
Ne zaman bir hastalıktan söz edebiliriz?
Uykusuz kalınan süre bir ayı geçtiğinde ve haftada üç günden fazla olduğunda kronik uykusuzluktan bahsetmek mümkün haline geliyor.
Uykumuz üzerinde televizyonun ve internetin rolü nedir?
Televizyon ve internete ayıracak vakti bulanların uykusuzluğunun da başka bir sebebi var. Bunların salgıladığı mavi ışık, uykumuzu düzenleyen temel hormonlardan biri olan melatonin dengesini bozuyor. Melatonin normalde akşam 21.00 gibi pik yapar ve 2–3 saat sonra uykuya rahat dalabilirsiniz. Eğer akşam saatlerinde çok fazla televizyon seyrediyorsanız, bir laptop veya veya cep telefonuna bakıyorsanız, onlardan aldığınız ışık melatonin miktarını aşağıya çekiyor. Bu da uykunun giderek ileriye kaymasına neden oluyor. Daha geç uyumaya başladıkça insanların yaptıkları temel hata, daha fazla televizyon seyretmek ve daha fazla bilgisayarla uğraşmak. Bu da uykuyu bazı durumlarda sabaha kadar engelleyebiliyor. Özellikle gençler hekime uykuzuluk şikayeti ile geldiklerinde çoğu zaman sorun uykusuzluk değil, uykunun faz kayması oluyor. Sabah yatıp öğlen kalkıyorlar.
Bu kişileri nasıl tedavi ediyorsunuz?
Uykusuzluk bir sebep değil, sonuçtur. Hastayı geceleri uyutmak değildir mesele. Genelde uykuzuluğun bir hastalık, diğerlerinin sonuç olduğu sanılır. “Bir uyusam moralim de düzelecek” der kişi, oysa morali düzgün olmadığı için uyuyamıyordur. Önce hastanın moralini düzeltmek zorundasınız. Bunun için de antidepresan kullanıyoruz. O arada uykuya biraz destek olacak ilaçlarla kısa dönemde uykuyu düzene koyabiliriz. Uykuya destek olan farklı ilaçlar var. Düşük dozda kullanıp uyku verici etkisinden faydalandığımız antidepresanlar, hipnotik grubu dediğimiz, sadece uykuya dalmayı kolaylaştırıcı, fiziksel bağımlılık yapmayan ama psikolojik bağımlılık yaratabilen kısa dönem kullandığımız ilaçlar var. Biz bağımlılık yapan ilaç grubunu, benzodiazepinleri neredeyse hiç kullanmıyoruz. Daha nadir olarak antipsikotikleri kullanabiliyoruz. Psikiyatristler bu ilaçları seviyor, ama biz onların iyi uyku verici ilaçlar olmadığını düşünüyoruz, hastanın ertesi gününü bozabiliyorlar. İyi bir uyku ilacının kısa sürede etkiye başlaması ve etki süresinin kısa olması gerekiyor. Hasta sabah uyandığında dinç, uykusunu almış olmalı. Dünyada artık kısa etkili hipnotik adını verdiğimiz ilaçların sayısı çok arttı ama bizde ruhsatlandırma sorunu nedeniyle hipnotik ilaçların sayısı çok fazla değil. Bizdeki kısa etkili ilaçların etkisi 15 dakikada başlıyor ama etki süresi 7 saat sürüyor. Elimizdeki en iyi ilaç bu. Antidepresanları düşük dozda kullanmayı bazen tercih edebiliyoruz.
Huzursuz bacak sendromunun nedenleri ve tedavisi nedir?
Huzursuz bacak sendromu akşam saatlerinde özellikle yatar pozisyona geçildiği zaman, sıklıkla bacaklarda, bazen kollarda ve nadiren vücudun başka bölgelerinde ortaya çıkabilen tam olarak tanımlanamayan bir huzursuzluk ve huzursuz olan bölgeyi hareket ettirme ihtiyacı yaratan bir durum. Gerçekten de hareket edildiğinde o bölge rahatlar ve yatağa geçtiğinizde tekrar başlamazsa uykuya dalabilirsiniz. Huzursuz bacak sendromu şiddetli olan hastalarda bazen saatler boyu uyuyamama ortaya çıkabilir. Demir eksikliği anemisi huzursuz bacak sendromuna neden olabilir. Özellikle gebeliğin son üç ayında demir seviyesi düşen hamilelerde, kadınlarda adet dönemlerinde, çocuklarda huzursuz bacak sendromu görebiliyoruz. Bunlar yoksa idiopatik huzursuz bacak sendromu dediğimiz, beyinde dopamin eksikliğine bağlı bir hastalık söz konusudur ve bu durum hayat boyu tedavi edilmelidir. Ya dopamin içeren ajanlar vererek ya da dopamin reseptörlerini uyararak huzursuz bacağı tedavi etmek mümkün. Polinöropatik hastalarda antiepileptik ilaçlar kullanabiliyoruz. Sekonder olarak huzursuz bacak sendromuna neden olabilecek romatolojik hastalıklarda, böbrek hastalıklarında da sebebi ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Ama demir eksikliği çok basit bir durum, takviye ile huzursuzluk hemen ortadan kalkabiliyor.
Gündüz aşırı uykululuk problemini kimler yaşıyor?
Uyku kliniklerine en çok horlama ve uyku apnesi sendromu ile gelinir. 40 yaşının üzerindeki erkeklerde basit horlama oranı yüzde 50’lere yakındır. Her horlama sorun değildir, eğer horlamaya, uykuda nefes durmaları, oksijen düşmeleri, uyku bölünmeleri eşlik ediyorsa buna uyku apnesi diyoruz. Erkeklerde yüzde 4, kadınlarda yüzde 2 oranlarında olduğu gösteriliyor. Yine gelişmişlikle birlikte artıyor çünkü gelişmiş toplumlar giderek obezleşiyor. Çene yapısı geride olan, soluk yolu dar olan kişilerde kilo artışı uyku apne sendromunun tetikçisi olabiliyor. Bu kişiler derin uyku dönemini iyi uyuyamadıkları, nefes durmalarından dolayı uyku bölündüğü, oksijenizasyon yetersiz olduğu için hiç uyumamış, dayak yemiş gibi kalkarlar. Bu yüzden de gün içinde uyuklama görülür. Özellikle trafikte uyuklamak kazaların önemli bir bölümünün sebebidir.
Gündüz uyuklamanın bir diğer nedeni narkolepsi ise sık görülmeyen, yüz binde 5 gibi görülen bir hastalık ama ortaya çıktığında kişiyi günlük hayattan tamamen koparıyor. Kişinin kontrol edemediği uyku atakları beraberinde gülmeyle, ani heyecanların, ani kas boşalmalarının ortaya çıktığı katapleksi, yandaş bulgu da olabiliyor. Tamamen genetik olduğu düşünülen bir hastalık.
Gece uyuyamayanlarda ve vardiyalı çalışanlarda da gündüz aşırı uykululuk problemi yaşanabiliyor.
Uyku apnesi nasıl tedavi edilir?
Uyku apnesinin tedavisinde ilk gece polisomnografi adını verdiğimiz uyku testini yapıyoruz. Hastayı uyku laboratuvarında yatırdığımız zaman, uyku, solunum, oksijen, bacak hareketleri, kalp ritmi gibi hayati bütün fonksiyonlarına neredeyse bakıyoruz. Bunları kaydettikten sonra değerlendirmesini yapıp horluyor mu, bacak hareketi var mı, saatte kaç kez nefesi duruyor, oksijeni ne kadar düşüyor, nefes durmalarından kaynaklanan kalp ritmi bozuklukları var mı bakıyoruz. Bunları belirledikten sonra hastalığın şiddetine göre, tedavi seçeneklerimiz var. Bunların ilki diş hekimlerinin yaptığı aparey. Aparey, ağız içine takılan, alt çeneyi önde konumlandıran bir çeşit ortodontik tedavi. Hafifle orta arası şiddetteki hastalarda (Nefes durması 15–30 arası) kulak burun boğaz hekimleri üst soluk yolunu genişletmeye yönelik bir operasyon yapıyorlar. Nefes durması 30’un üzerinde olan daha ileri düzeydeki hastalarda burna takılan, üst soluk yoluna basınçlı hava verdiğimiz, soluk yolunu genişleten cpap adını verdiğimiz cihazları kullanıyoruz. Kompresörlerle hava vererek üst solunum yolunu açık tutunca horlamalar ve nefes durmaları kesiliyor.
Medikal tedavi kullanılıyor mu?
Solunumun iyi kontrol edilememesinden ve kas kontrolünün iyi olmamasından kaynaklanan sorunlarda alzheimer tedavisinde kullanılan ajanlardan faydalanmaya başladık. Obezitesi olan kişilerde bir yandan kiloyu azaltırken, karbondioksit üreterek beyindeki solunum merkezini uyaracak epilepsi ilaçlar kullanıyoruz.
Uyurgezerlik nedir?
Özellikle çocuk yaşlarda görülen bir problem. Yetişkinlerde de daha az olmakla birlikte görülebiliyor. Uyku temelde ikiye ayrılıyor; rüya ve rüya dışı dönem. Rüya dışı dönem de yüzeyel ve derin uyku şeklinde ikiye ayrılıyor. Uyurgezerlik derin uykudan yüzeyel uykuya geçişte tam uyanamama hali olarak tanımlanabilir. Buna beyindeki uyanıklılık merkezinin tam olarak olgunlaşamaması sebep gösteriliyor. Aniden yataktan kalkıp evden çıkabiliyorlar, pencereden atlayabiliyorlar, başka odalara gidebiliyorlar. Kendilerini başka odalarda, başkalarının yanında bulabiliyorlar. Oldukça problemli bir durum. Uyurgezerlik çok sıksa, artık adli sorun teşkil edecek süreçler yaşanmaya başlandıysa ilaç tedavisi uyguluyoruz. Benzodiazepinler, bazı antidepresanlar, bazı antiepileptik ilaçlar kullanıyoruz. Böylece beyindeki uyanıklık merkezini geliştirmiş oluyoruz. Hasta sürece adapte olduktan sonra ialacı kesebiliyoruz. Bir yıllık tedavi sonrası tekrarlama riski yüzde 20–25 civarı.
Prof. Dr. Zerrin Pelin kimdir?
Prof. Dr.. Zerrin Pelin, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı’nda nöroloji ihtisasına başladı. 1997 yılında Stanford Üniversitesi Uyku Bozuklukları Laboratuarı’na eğitim görmek üzere gitti ve Narkolepsi-Katolepsi Sendromu ile ilgili uluslararası bir araştırmaya katkıda bulundu. 1999 yılında nöroloji uzmanı olarak mezun oldu ve 2002 yılına kadar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Uyku Bozuklukları Birimi’nde çalıştı. 2006 yılında Doçentlik unvanını aldı. 2011 yılında Profesörlük ünvanını alan Prof. Dr. Zerrin Pelin’in bir çok yerli ve yabancı yanını bulunmaktadır.