Kronik böbrek hastalığı erken saptandığında önlenebilir veya ilerlemesi geciktirilebilir olmasına karşın, farkındalığının ve erken tanısının düşük olması nedeniyle hastaların büyük bir bölümünün son evrede hekime ulaştıkları bildirildi.
8 Mart Dünya Böbrek Günü Dolayısıy’la Türk Nefroloji Derneği tarafından Ritz Calton Otel’de düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, “Kronik böbrek hastalığı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de adeta salgın halini almış olan önemli bir halk sağlığı sorunudur. Basit ve ucuz bazı idrar ve kan testleri kullanılarak erken saptandığında önlenebilir veya ilerlemesi geciktirilebilir olmasına karşın, farkındalığının ve erken tanısının düşük olması birçok olguda buna olanak vermemektedir. Hastalık sıklıkla son dönem böbrek yetmezliği evresine ilerlemekte, yüksek sakatlık ve ölüm oranları ve kötü yaşam kalitesi ile hasta sağlığını, uygulanması gereken yüksek maliyetli diyaliz ve böbrek nakli tedavileri ile sağlık bütçesini ciddi bir şekilde tehdit etmektedir” dedi.
Sağlık Bütçesini Zorluyor
Halen tüm dünyada 2 milyonu aşkın kişinin diyaliz ve böbrek nakli tedavileri ile yaşamını sürdürmekte olduğuna dikkat çeken Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri Kenan Ateş, “Yıllık % 6–8’lik artış oranı ile gelecekteki 10 yıl içinde bu sayısının iki katına çıkması ve toplam tedavi maliyetinin 1.5 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir. Bu şekilde, yakın gelecekte gelişmiş ülkelerin sağlık bütçelerini ciddi olarak zorlayan, daha düşük gelir düzeyine sahip ülkelerde ise altından kalkılması mümkün olmayan bir ekonomik yük ortaya çıkacaktır. Türk Nefroloji Derneği verilerine göre ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış yaklaşık 60.000 hasta bulunmaktadır. Bu sayının, gelişmiş birçok ülkenin neredeyse 2 katı olan yıllık %10 artış oranı ile 2015 yılında 100.000’i aşacağı ve halen 1.5 milyar dolar olan tedavi maliyetinin iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir” dedi.
7 Kişiden Biri Böbrek Hastası
Kronik böbrek hastalığının adeta salgın halini almış olan önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kamil Serdengeçti, tüm dünyada erişkinlerin yaklaşık %10’unda böbrek hastalığı bulunduğu tahmin edilmekte olduğunu belirterek, “Türk Nefroloji Derneği tarafından ülke çapında yapılan CREDIT çalışması, Türkiye’de erişkinlerin %15.7’sinde çeşitli evrelerde kronik böbrek hastalığı varlığını göstermiştir. Bu oran, basit bir hesapla ülkemizde 7.5 milyona yakın kronik böbrek hastası bulunduğu, yani her 6–7 erişkinden birinin böbrek hastası olduğu anlamına gelmekte ve sorunun boyutunun tahmin edilenin çok üzerinde olduğuna dikkat çekmektedir” diye konuştu.
Son dönem böbrek yetmezliğinin tedavi yönteminin böbrek nakli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, “Böbrek nakli, hastalara daha uzun ve kaliteli yaşam olanağı sunmasının yanı sıra tedavi maliyetinin de önemli ölçüde azalmasını sağlamaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın büyük desteği ile ülkemizdeki yıllık böbrek nakli sayısının son 10 yılda 550’den 2814’e yükselmiş olmasına karşın, bu artışın yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Halen 65.000’e yakın son dönem böbrek yetmezlikli hastanın ancak %12.5’i böbrek nakillidir, geri kalan %87.5’lik büyük hasta grubu diyaliz ile yaşamını sürdürmek zorundadır. Öte yandan, ülkemizde böbrek nakillerinin büyük kısmı canlı vericiden yapılmaktadır, kadavradan böbrek nakli sayısı yeterli değildir. Ulusal Organ Bekleme Listesine kayıtlı 19.000’e yakın hastanın böbrek beklemesine karşın, son yılda ancak 521 hasta bu şansa erişebilmiştir (tüm böbrek nakillerinin %18.5’i). Bu alanda yapılması gereken çok iş ve alınması gereken çok mesafe vardır. En önemlisi de organ bağışının artırılmasıdır. Ülkemizde 2011 yılında toplam 1319 beyin ölümü bildirimi yapılmış olmasına karşın, sadece 343 kadavra vericisinin ailesinden organların kullanımı için izin alınabilmiştir (% 26). Nüfusu 75 milyona ulaşan bir ülkede yıllık beyin ölümü bildirimi sayısı ve bağış oranı Batı ülkelerinin çok gerisindedir. Bu durum, sorunun çözümünde sağlık personelinin eğitiminin ve toplumun bilinçlendirilmesinin önemini ve bu çabaların süreklilik arz etmesi gerektiğini göstermektedir” dedi.