ÜROONKOLOJİ / ARALIK 2015
Bu yılki Üreonkoloji Kongresi’nde mesane kanserinde iki ameliyat arasında geçmesi gereken zamana ilişkin Üreonkoloji Derneği tarafından yapılan çalışmanın detayları paylaşıldı. British Journal of Urology International’da ‘ayın makalesi’ olarak yayımlanan çalışmaya göre mesane kanserinin cerrahi yöntemle tedavisinde iki ameliyat arasındaki sürenin 6 haftadan az olması durumunda mesane kanserinin tekrarlama riski %27 azalıyor.
Üroonkoloji Derneği tarafından düzenlenen ve 750’yi aşkın katılımcının takip ettiği 12’nci Üroonkoloji Kongresi’nde konuşan Üroonkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Sümer Baltacı, mesane kanserine dikkat çekti. Dünyada 1 yıl içerisinde 350 bin mesane kanserli hastanın tespit edildiğini belirten Prof. Dr. Baltacı, bu hastaların yarısının bir yıl içerisinde hayatını kaybettiğini söyledi. Mesane kanserinin iyi tedavi edilmediği takdirde ölümcül olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Baltacı, “Kanserin tespit edildiği andaki yaygınlığına bakılarak tedavi şekilleri değişebiliyor. Mesanede sınırlı kaldıysa mesane içerisine uygulanan bazı kemoterapi ya da verem aşısı diye bilinen tüberküloz ilaçlarıyla hastalığı tedavi edebiliyoruz. Derine geçen kanserlerde ise mesaneyi çıkarmak zorunda kalıyoruz. Mesane çıkarılınca durumu uygun olan kişilerde kişinin kendi bağırsağından yeni bir mesane yapıp eskisinin yerine yerleştirerek hastanın normal yolla idrarını yapmasını sağlıyoruz. Eğer hastanın durumu bu uygulamaya uygun değilse, o zaman cilt altında bir torbada idrarı topluyoruz” dedi.
PROSTAT KANSERİNİN ÇEŞİTLİ NEDENLERİ VAR
Kongre Başkanı Prof. Dr. Çağ Çal ise, prostat kanseri gelişimine yol açan sebeplerin tam olarak bilinemediğini söyledi. Birinci derece akrabalarında prostat kanseri saptananların hastalığa yakalanma riskinin yüksek olduğunun altını çizen Prof. Dr. Çal, beslenmenin prostat kanseri gelişimi üzerine etkilerinin de araştırılmasının devam ettiğini belirtti.
Prof. Dr. Çal, “Ayrıca sigara içenler, tarım ilacına maruz kalan çiftçiler, pil imalatında çalışanlar, kaynak yaparken metal kadmiyuma maruz kalan işçiler prostat kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğu gruplardır. Plastik sanayinde çalışanların da, normal topluma göre prostat kanseri olma riskleri daha fazladır” diye konuştu.
GEREKSİZ TEDAVİ YAPILMAMALI
Prof. Dr. Çal, prostat kanseri teşhisi sonrası uygun hastalara herhangi bir tedavi yapılmaksızın düzenli kontrollerle izlem önerilebileceği gibi cerrahi, radyoterapi veya hormonal tedavi seçenekleri sunulabileceğini kaydetti. Kanserleşmenin yaşla beraber erkeklerin prostat dokularında sık gözlenen bir dönüşüm olduğunun altını çizen Prof. Dr. Çal, ancak bu dönüşümün ileri yaştaki erkeklerin pek azında rahatsız edici bulgular vererek ve hayatı tehdit edecek hastalık haline dönüştüğünü söyledi. Bu nedenle, prostatında kanser gelişen kişilerin hepsinin tedavisinin gerekli olmadığını belirten Prof. Dr. Çal, “Yaşamı tehdit etmeyen hastalığa tanı konulması durumlarında gereksiz tedavi ve bu tedaviye bağlı yan etkilerden kişiyi korumak için ‘aktif izlem’ yapılması akılcı bir seçenektir” dedi.
HASTALIK ÜÇ TİPTE İLERLİYOR
Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Türkeri, prostat kanserinin tanısı almış hastaların üç farklı hayvanla tanımlanabileceğini kaydetti. Bazı kişilerde hastalığın kaplumbağa davranışı sergilediğini ve çok yavaş ilerlediğini belirten Prof. Dr. Türkeri, bazı hastalarda ise prostat kanserinin tavşan gibi çok hızlı gelişim gösterdiğini söyledi. Üçüncü grup hastayı ise ‘kartal’ olarak tanımlayan Prof. Dr. Türkeri, bu grupta hastalığın yakalanmış olmasına rağmen çoktan ilerlemiş olduğunu kaydetti. Bu sınıflandırma içinde amaçlarının kaplumbağa grubunda olup tavşana dönme riski bulunan hastaları yakalayıp tedavi etmek olduğunu aktaran Prof. Dr. Türkeri, bu yöntemin hastaları gereksiz tedavi ve onu hem ekonomik hem de sosyal yan etkilerinden koruyacağını söyledi.
TESTİS KANSERİ GENÇLERDE SIK GÖRÜLÜYOR
Üroonkoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Güven Aslan da, genç erkeklerde sık görülen testis kanserinin özellikle 20–40 yaş aralığındaki erkekleri tehdit ettiğini söyledi. Testis kanseri görülme sıklığını arttıran sebepleri inmemiş testis, klinefelter sendromu, kısırlık, birinci derece akrabada testis kanseri öyküsü ve diğer testiste kanser varlığı olarak sıralayan Prof. Dr. Aslan, “Özellikle inmemiş testis öyküsü olan kişilerin testis kanseri yönünden daha dikkatli olmalarını ve üroloji hekimlerine muayene olmalarını öneriyoruz” dedi.
Testis kanserinde temel belirtinin testiste ele gelen ağrısız kitle olduğunu belirten Prof. Dr. Aslan, kanserin ilk olarak testiste bezelye büyüklüğünde sert bir yumru olarak dikkat çektiğini belirtti. Bu sertliğin genellikle dokunulduğu zaman acımadığını belirten Prof. Dr. Aslan, testis kanserinin erken aşamada yüzde 95 oranında tedavi edilebilir olduğunu söyledi. Bu noktada erken tanının önemine değinen Prof. Dr. Aslan, her erkeğin ayda bir defa, düzenli olarak testislerini muayene etmesi gerektiğini söyledi.
TÜRK DOKTORLARIN ÖNEMLİ KEŞFİ
Mesane kanserinin cerrahi tedavisi konusunda Üroonkoloji Derneği tarafından yapılan ve uluslararası tıp dergisi British Journal of Urology International’da ‘ayın makalesi’ başlığıyla yayınlanan araştırmaya göre, mesane kanserinin cerrahi yöntemle tedavisinde iki ameliyat arasındaki sürenin 6 haftadan az olması durumunda mesane kanserinin tekrarlama riskini %27 azaltıyor.
Çalışma ile ilgili de açıklama yapan Prof. Dr. Sümer Baltacı, “Tümörün, mesanenin kas tabakasına inmemesi halinde yapılacak ikinci ameliyata kadar geçen süre hayati öneme sahiptir. Türk bilim insanları dünyada ilk kez iki ameliyat arasındaki sürenin ne kadar olması gerektiğine ilişkin araştırmaya imza attı. Sonuçları uluslararası dergiye kapak oldu” dedi.
Bugüne kadar iki ameliyat arasındaki sürenin ne olması gerektiğine ilişkin bilimsel bir çalışma yapılmadığının altını çizen Prof. Dr. Baltacı, “Bu, dünyadaki ilk çalışma oldu. Araştırmanın sonuçları, uluslararası tıp dergisi olan British Journal of Urology International (BJUI)’ın kasım sayısında ayın makalesi olarak yayımlandı. Derginin kapağında Anıtkabir fotoğrafı ile birlikte Türk bilim insanlarının öncü olduğu bu çalışmaya yer verildi. Araştırmanın sözlü sunumu da derginin internet sitesinde yayımlandı. Bu, Türk bilim insanları açısından büyük bir onurdur. Türkiye, bu alanda dünya literatürüne imza atmış oldu” diye konuştu.