Trier

gezi-logo.qxpGEZİ / NİS­AN 2014

Karl Marks’ın doğ­du­ğu, için­den nehir geçen bir şehir daha. Milat­tan Önce 15’lere daya­nan geç­mi­şiy­le bir Alman kla­si­ği… Tari­hi bir yol­cu­lu­ğa hazır­lan­mak ve geç­mi­şin tadı­nı, doku­su­nu duyum­sa­mak isti­yor­sa­nız Rhe­in­land-Pfalz Eyaleti’nde Alman­ya-Lük­sem­burg sını­rın­da Mosel Neh­ri vadi­sin­de­ki bu küçü­cük Orta Avru­pa şeh­ri­ne yolu­nu­zu düşür­me­li­si­niz. Bizim ziya­re­ti­miz bir fes­ti­val­le çakış­tı. Şeh­ri renk­li yapan bu güzel tesa­düf müy­dü, orta­ça­ğın büyü­sü mü, yok­sa içti­ği­miz yerel şarap­lar mı bil­mi­yo­rum ama biraz mat­bu tari­hin ara­sı­na gör­sel izle­nim­ler de kata­rak bu kez sizin­le çıkı­yo­ruz yola bu şehirde.

M.Ö. 15 yılın­da Roma İmp­ar­at­oru Augus­tus tara­fın­dan kuru­lan ve Augus­ta Tre­ve­ro­rum ola­rak adlan­dı­rı­lan bu yer­leş­ke­nin M.Ö. 17’den son­ra artık şehir ola­rak geç­ti­ği­ni görü­yo­ruz kayıt­la­ra. Şeh­rin gör­ke­mi ile ilgi­li ilk bil­gi­yi de Roma­lı bir coğ­raf­ya­cı­dan öğre­ni­yo­ruz. M.Ö. 44 yılın­da Pom­po­ni­us Mela not­la­rın­da çok zen­gin bir şehir­den bah­se­di­yor bu böl­ge­yi işa­ret ederek.

M.S. 2. yy’da Bar­ba­ra hamam­la­rı, Roma köp­rü­sü, amfi­ti­yat­ro, sirk ala­nı, 4 giriş kapı­sı ile şeh­ri çev­re­le­yen sur­lar Roma­lı­lar tara­fın­dan yap­tı­rı­lı­yor. Şim­di bu kapı­lar­dan ayak­ta kalan sade­ce Por­ta Nig­ra. Alp­le­rin kuze­yin­de­ki en büyük Roma kapı­sı. Dibin­de bir mezar ve kili­se var hemen kapı­nın. Sicil­ya doğum­lu, Yünan­lı bir keşiş, yak­la­şık 7 yıl, ölü­mü­ne kadar bura­da inzi­va­ya çekil­miş ve bura­ya da gömül­müş 1035’te. Ölü­mün­den son­ra yaşa­dı­ğı yer iki kat­lı kili­se­ye dönüş­tü­rül­müş. Aziz ilan edi­len keşi­şin adı bugün Por­ta Negro’daki bu kili­se­de ve hemen yan­da­ki cad­de­de yaşı­yor; St. Simeon’s Church ve Siemonstr. Ancak kili­se­den geri­ye bir­kaç duvar süs­le­me­sin­den baş­ka bir şey kal­ma­mış, hara­be görü­nü­mün­de. Hemen yan­da da şehir müze­si var. Teks­til ağır­lık­lı bir kolek­si­yon ve Röne­sans resim­le­ri ser­gi­le­ni­yor içe­ri­de, Mısır mum­ya port­re­le­ri , Kıp­ti hey­kel­cik­le­rin yanı sıra.

trier-2

Müze­den son­ra Sime­onst­ras­se’ den yola devam edi­yor­sa­nız, üç magi evi” diye bili­nen ente­re­san bir yapı çıka­cak önü­nü­ze. 1230 yılın­da şehir sur­la­rı henüz tamam­lan­ma­mış­ken yapı­lan bina mer­di­ven­le ula­şı­lan kapı ve kule­le­riy­le sal­dı­rı­la­ra kar­şı korun­ma ama­cıy­la plan­lan­mış. İçer­ide bir kah­ve içmek ister­se­niz pas­ta­lar da şahane.

260274 yıl­la­rın­da Gal­ya özel” impa­ra­to­ru tara­fın­dan REZİ­D­ANS ŞEHİR ola­rak tanım­la­nan bu ken­ti 275’te Alman­lar biraz harap edi­yor­lar. Bu şeh­re bili­nen ilk sal­dı­rı bu.

Kons­tan­tin Maxen­ti­us, Roma’nın ilk hıris­ti­yan impa­ra­to­ru ve İstanbul’un kuru­cu­su” 312’de Mil­vi köp­rü­sü­nü ve bazi­li­ka­yı yeni­le­se de 5. yy. şehir yeni akın­la­ra, savaş­la­ra sah­ne oldu­ğun­dan­ki önce Van­dal­lar son­ra sıra­sıy­la Süeb­ler ve Frank­lar çok hasar veri­yor­lar şeh­re. 480’de artık Frank­la­rın elin­de şehir, 870’de Doğu Frank-Alman İmp­ar­at­orl­uğ­una katı­la­na kadar.

trier-1

Kons­tan­tin Basi­li­ka­sı, Konstantin’in taht oda­sı, Roma döne­min­den kalan en büyük tek oda­lı yapı. 27 m geniş­li­ğin­de, 33 m yük­sek­li­ğin­de ve 67 m uzun­lu­ğun­da ina­nıl­maz ölçü­ler­de. Optik yanıl­sa­ma yara­tan gide­rek küçü­len niş­ler var. Daha son­ra baş­pis­ko­pos bura­yı yöne­tim mer­ke­zi ola­rak kul­lan­mış. 1614’de 3 kanat, 1791’de Roko­ko tar­zı bir kanat ekle­ne­rek 19. yy. orta­la­rın­dan bu yana da Pro­tes­tan kili­se­si ola­rak kul­la­nıl­ma­ya baş­lan­mış. İlk ve en eski Pro­tes­tan kili­se­si­dir Trier’in. Bu böl­ge din ve din­dar­lık anla­mın­da son dere­ce tutucu.

Ama yine de 14. yy. başın­da yar­gıç­lar ve esnaf loca­sın­dan olu­şan bir komis­yon, şeh­rin ana­ya­sa­sı­nı yapa­rak din eksen­li yöne­ti­me, eşit­lik­çi bir hukuk sis­te­mi oturt­ma­ya baş­lı­yor­lar. Ama pis­ko­pos bir elek­tör, yani kra­lı seçen bey­lik üye­le­rin­den biri yine de 13461356 yıllarında…derken Elek­tör sara­yı­na bir göz atalım.

Basilika’nın hemen yanın­da dün­ya­nın en güzel Roko­ko tar­zı saray­la­rı ara­sın­da. 1615, elek­tör Lot­har von Met­ter­nich zama­nın­da saray­da bugün­kü duru­muy­la bak­tı­ğı­mız­da sade­ce kuzey ve doğu kanat­la­rı var­mış. Phi­lipp Chris­toph von Soetern ile batı ve güney kanat­la­rı ekle­nir­ken (bu ara­da güney kana­dın­da­ki mer­di­ve­ni mut­la­ka görün) Carl Cas­par von der Leyen ile de son hali­ni alan bina, güzel­li­ği­ni hay­ran olu­na­sı bir bah­çe ile de taç­lan­dır­mış. Johan­nes Seiz’in tasar­la­nar­la­dı­ğı ve 1756’da Baş­pis­ko­pos Johann Phi­lipp von Wal­der­dorff tara­fın­dan yap­tı­rı­lan bah­çe­de­ki hey­kel­ler ise Fer­di­nand Tiet’in. Bah­çe açık­ha­va kon­ser­le­ri için kul­la­nı­lı­yor. Şan­sı­nı­za… bel­ki güzel bir din­le­ti­ye rast gelir­si­niz bu güzel bahçede.

trier-3

Hazır saray­la­ra çevir­miş­ken yüzü­mü­zü; Wal­der­dorff sara­yı.. Baş­pis­ko­pos ve elek­tor Johann Phi­lipp von Wal­der­dorff 1765’de Mimar Johan­nes Seiz tara­fın­dan tasar­la­nan bina­nın teme­li­ni atmış. Ancak isti­la­lar sıra­sın­da Fran­sız­lar kli­ni­ğe, Prus­ya­lı­lar Hükü­met mer­ke­zi­ne dönüş­tür­müş­ler yapı­yı. Genel res­to­ras­yon­dan son­ra da gale­ri­le­ri, kitap­lık, ofis­ler vs ile alış­ve­riş dük­kan­la­rı­nı da kap­sa­yan bir komp­leks olmuş diye­rek yine bir saray ile devam ede­lim yola.

Saray mı, büyük ev mi? Aslın­da tipik bir küçük kasa­ba sara­yı Kes­sels­tatt. Karl Melc­hi­or Baron von Kes­sels­tatt için 1740 ile 1745 ara­sın­da­ki Mainz’lı mimar Johann Valen­tin Tho­man tara­fın­dan inşa edil­miş. Bir­çok kez ona­rı­lan yapı, bugün bir ofis bina­sı. Doğu­sun­da­ki bir son­ra­ki kapı­ya gider­se­niz eski bir manas­tır-ev ve şarap mah­ze­ni bula­cak­sı­nız. Yani bu küçük saray­dan boşu­na bahsetmedim.

Gör­me­miz gere­ken bir sara­yı­mız daha var. Şehir gezi­si­ni bitir­dik­ten son­ra ve bel­ki şeh­ri ter­ke­der­ken plan­lan­ma­lı ora­ya bak­mak ben­ce. Ger­çi çok yakın. Tri­er – Zewen yolun­da. (B49). Tri­er Kated­ra­li Deka­nı Wal­der­dorff Phi­lipp Franz Kont’un 1779 ve 1783 yıl­la­rın­da Mosel neh­ri­nin batı­sın­da Fran­sız neo – kla­sik tarz­da­ki yaz­lık bina­la­rı Fran­sız Mimar Fran­ço­is Igna­ce Man­gin tara­fın­dan yapıl­mış. Yaz­lık eğlen­ce evi bağ­la­mın­da Mona­ise Sara­yı den­miş bura­ya. Bina çeşit­li dönem­ler­de fark­lı kişi ve grup­lar tara­fın­dan çok fark­lı amaç­lar­la kul­la­nıl­mış. Şim­di ise size par­mak­la­rı­nı­zı yedi­recek kadar güzel mönü­le­ri olan res­ta­urant. Ben­den söy­le­me­si diye notu­mu­zu düşelim.

Etki alan­la­rı çeşit­li dönem­ler­de azal­tı­lıp çoğal­tıl­sa da din hep yöne­ti­min, haya­tın için­de olmuş diye­rek konu­mu­za, şeh­re geri dönelim.

Daha önce geri çekil­miş olan Tri­er pis­ko­po­su, Karo­lenj­ler zama­nın­da Met­ro­po­lit hak­la­rı­nı, 958’de Hein­rich 1. Otto’dan da tica­ret hak­la­rı­nı geri alı­yor mesela.

Dom yani Kated­ral, şehir 882’de Nor­man­lar tara­fın­dan bu kez nere­dey­se yer­le bir edil­dik­ten son­ra, 11 yy.’da inşa edi­li­yor. Dom­kirc­he St. Peter” St. Peter Kated­ra­li bir­çok bina­dan oluş­muş. 26 m yük­sek­li­ğin­de duvar­lar ve giri­şin­de­ki gra­nit sütun Roma döne­min­den kal­ma. 5. ve 9. yüz­yıl­lar­da yıkım­lar­dan son­ra kalan bu çekir­dek, fark­lı zaman­lar­da, genel­de Roma­nesk ekle­me­ler­le geniş­le­til­miş. Bir vaf­tiz­ha­ne ile 4 bazi­li­ka kili­se var bu kop­leks­te. Bun­la­rın için­de en çok ilgi çeke­ni ise Liebfrauenkirche.

13. yy.’da baş­pis­ko­pos­lar Bru­no ve Albe­ro Liebf­ra­u­en­kirc­he, (Mer­yem Ana Kili­se­si) inşa edi­yor­lar. Almanya’nın gotik üslup­la yapıl­mış en eski kili­se­si. St. Peter Katedrali’ne sütun­lu bir yol ile bağ­lı. Kili­se­nin altın­da hala kazı­lar devam ediyor.

Şapel­ler­den birin­de 1512’den beri kut­sal elbi­se, İsa’nın elbi­se­si ser­gi­le­ni­yor. Sırf bu neden­le sayı­sız haç yol­cu­lu­ğu yapıl­mış bu şeh­re. Öykü şöy­le: Büyük Konstantin’in anne­si Hele­na tara­fın­dan geti­ril­miş bura­ya. Yohan­nes İnc­il­ine göre İsa’nın elbi­se­si par­ça par­ça edi­lip asker­ler ara­sın­da dağı­tı­lır­ken; – üst­lük mü tam anla­ya­ma­dım tek par­ça dikiş­siz bu par­ça – üst­lük aske­rin biri­ne kura ile veri­li­yor ve elbi­se­nin serü­ven­li yol­cu­lu­ğu bu kili­se­de biti­yor. Şu haç mese­le­si ile ilgi­li ola­rak Mar­tin Luter 1546 yılın­da Sev­gi­li Alman­la­ra Uya­rı” baş­lı­ğıy­la hazır­la­dı­ğı maka­le­de duru­mu eleş­ti­rip böy­le yalan­la­ra kan­ma­ma­la­rı uya­rı­sın­da bulu­nu­yor Alman­la­ra. Hak­lı m? Ney­se… inanç­la­rı sorgulamıyoruz.

Mar­tin Luter’den bah­set­miş­ken, bu şehir­de ilk üni­ver­si­te 1473 yılın­da kuru­lu­yor ama 17. yy.’da 30 yıl savaş­la­rıy­la şehir yine büyük zarar görür­ken üni­ver­si­te de pek kur­tu­la­mı­yor bu yıkım­dan. 1794’te Fran­sız dev­rim ordu­la­rı şeh­ri tes­lim alı­yor­lar, 181415’te şehir Prusya’lılara geçi­yor, 187071’de Prus­ya, Ren böl­ge­si Alman İmp­ar­at­orl­uğ­un­un bir par­ça­sı olu­yor. 1946’da da yeni kuru­lan eya­let Rhe­in­land Pfalz’ın sınır­la­rı için­de kalan şehir 2. Dün­ya Savaşı’ndan yara alma­dan kur­tu­lup 1970’te tek­rar üni­ver­si­te­si­ne kavu­şu­yor. Eği­tim ve disiplin..ve tabii sanat.

Eski amfi­ti­yat­ro­dan sade­ce kalın­tı­lar var ama düzen­len­miş alan açık hava kon­ser­le­ri ve fes­ti­val­ler için kul­la­nıl­mak­ta. Akus­ti­ği çok iyi. Roma döne­min­de Are­na ola­rak kul­la­nıl­mış ve çok vah­şi, kan­lı oyun­lar ser­gi­len­miş bura­da. Neyse..

trier-4

Şeh­ri Roma­lı­lar kur­du­ğu­na göre hamam­la­rı atla­mak olmaz. Şeh­rin kuru­lu­şuy­la var olur Roma kent­le­rin­de hamam­lar. Bu küçü­cük şeh­re 3 hamam yap­mış Roma­lı­lar. Özel­lik­le impa­ra­tor hamam­la­rı çok etki­le­yi­ci. Dev bir yüz­me tesi­si hayal edin. Tünel­ler, kazan ve ısıt­ma sis­tem­le­ri ve çeşit­li ban­yo oda­la­rı. Sıcak su ban­yo­la­rı, soğuk su banyoları…

Bir diğe­ri Forum hamam­la­rı. Manas­tır, bağ­lar, mezar­lık ve hamam­dan olu­şan komp­leks. Kalın­tı­la­rı müze­de görebilirsiniz.

Ve bir diğe­ri Bar­ba­ra Hama­mı. Bu en büyük hama­mın kalın­tı­la­rı üze­ri­ne yapı­lan bina 1610’da ciz­vit oku­lu, orta­çağ­da da ona­rım­lar­la, ekler­le kale ola­rak kul­la­nıl­mış. Ana alan­la­rı ve yeral­tı hiz­met tünel­le­ri ayak­ta ama ısıt­ma sis­tem­le­ri­nin tek­nik ayrın­tı­la­rı­nı, havuz­la­rı, fırın­la­rı kana­li­zas­yon sis­tem­le­ri hak­kın­da da bir fik­ri­niz olu­yor gezerken.

Hazır sula­ra bu kadar dal­mış­ken Ren’in bir kolu olan Mosel neh­ri üze­rin­de­ki Almanya’nın en eski köp­rü­sü­nü atla­ma­ya­lım. Ayak­la­rı taş­tan olan ki bu taş­la­rın bazalt zen­gi­ni Eifel dağ­la­rın­dan blok­lar halin­de geti­ril­di­ği düşü­nü­lü­yor, bu Roma Köp­rü­sü M.S. 144152 yıl­la­rın­da yapıl­mış. Ayak­lar nehir yata­ğı­nın altın­da­ki kaya­ya kazık­la­na­rak gömül­müş. Üze­rin­de­ki kemer­ler ve kara­yo­lu ise 18. yy.’dan.

Ste­ipe ve kır­mı­zı ev, Karl Marx’ın 5 Mayıs 1818’de doğ­muş oldu­ğu ev. Ev şu anda müze, Fran­ko ve Jeru­sa­lem kule­le­ri, çoğu minik mey­dan­la­rı siz şeh­ri gezer­ken yolu­nu­zun üze­rin­de ola­cak. St. Mic­ha­el, St. Irmi­nen, Jesu­it Church (Jesu­iten­kirc­he), St. Gan­golf, St. Paulin, St. Matt­hi­as kili­se­le­ri de, bir­çok müze ve doğal park­la­rı da.

Bu kadar küçük bir şehir­de yaka­la­dı­ğım önem­li bir baş­ka şey, ya da benim algım diye­lim, kurul­du­ğu zaman­dan bugü­ne kent yaşa­mı­nı ve kent­li­li­ği günü­mü­ze kadar taşı­mış olma­sı. Onca sava­şa onca yıkı­ma kar­şın. Ve ben­ce bu neden­le­dir ki 1986’dan beri UNES­CO Dün­ya kül­tür mira­sı­nın bir par­ça­sı ola­rak kabul edi­li­yor Trier.

Yolu­nuz hep açık olsun…

İlgili Haberler

Leave a Comment