UZMAN GÖRÜŞÜ / AĞUSTOS 2016
Geçen hafta sağ bacağındaki varisleri için polikliniğe gelen hastam, kendisini muayene ettikten sonra ameliyat kararını tartışmak üzere karşıma oturduğunda gerçekten de beni şaşırtacak kadar bilgiye sahipti. Genellikle bu aşamada bilgisayarda hazırladığım varis ile ilgili görselleri hastaya gösterir ve bilgi veririm. Bu aşamadan sonra da kendisi ile uygulayacağımız tedavi metotları hakkında konuşur, tartışır ve karar veririz. Bu hastamda bilgi verme zamanı o kadar hızlı geçti ki ikimiz de gerçekten inanılmaz bir zaman kazandık. Beni bundan daha fazla mutlu eden ise hastamın tüm bu bilgiyi televizyondaki sağlık programlarından ve özellikle de Doktorum programından almış olduğunu itiraf etmesi idi. İtiraf etmeliyim ki bazen hepiniz gibi “Google doktorları” ile karşılaşmak beni de rahatsız ediyor. Ama bu örnek de gösteriyor ki doğru bilgiyi hedef kitlenize verdiğiniz zaman, bu yerini buluyor ve faydalı oluyor.
Televizyonda yer alan sağlık programlarının sağlıklı olması için üzerine düşen ciddi görevler var. Öncelikle bu programların tercihen bir sağlıkçı tarafından sunulması gerektiği ve konuk listesinin de bir doktor tarafından gözden geçirilmesi gerektiği kanısındayım. Bilginin daha ekrana ulaşmadan ve ulaşırken elekten geçmesinin en doğru yolu bu. Aksi halde bu programların sadece reklam aracı olma ve eğitim konusunda yetersiz kalma gibi bir riskle karşı karşıya kaldığını kabul etmek gerekir. Doktor bir sunucunun dezavantajı ise, bizlerin bazen tıp dışında olanların bakış açısını kaybetmesi ve bu grubun endişelerinin farkında olamaması. Zira bizlere çok basit gelen bilgiler, halkın ihtiyacının tam kendisi oluyor ve bizler merdivenin ilk basamağındaki bu bilgiyi çok basit görüp, bu basamağı atlayarak üstlere tırmanmayı istiyoruz ve program takılıp düşüyor. Hedef kitle doktorlar olsa başarılı bir program olurdu aslında ama halk için değil. Bu nedenle doktor sunucunun yanında genellikle halkın nabzını tutabilen biri daha oluyor. Bu dengeyi tutturmak programın bilgi verme konusunda başarılı olması için önemli. Zira siz seyirciyi yakalayamadıktan sonra televizyonda istediğiniz kadar önemli bilgiler verin, onlar seyirciye değil atmosfere gidiyor. Seyirciyi yakalamak bu nedenle önemli. Reyting olarak başarıyı değil ama programın sağlıklı bilgiyi verme konusunda başarılı olmasının yolu da bu. Doktorum programı sırasında pek çok gelen doktor arkadaşıma aynı şeyleri söylerdim. Seyirciyi ekranda tutabilirsek bilgiyi paylaşabiliriz.

Sağlık programının sağlıklı olmasının önemli öğelerinden biri de seyircinin size güvenmesi. İnsan ilişkilerinde olduğu gibi aslında. Seyirci size çok zor güveniyor ve çok kolay güven kaybediyor. Ekranda söylenen sözler çok önemli. Seyircilerin bir kısmı adeta okulda gibi notlar tutuyor ve hayatına uygulamaya çalışıyor. Bir yılbaşı gecesinde ev sahibi arkadaşımızın televizyonda yaptığımız öneriler doğrultusunda masayı brokoli, lahana ve salata ile donatmasını ömrüm boyunca hiç unutmayacağım. Bu ve bunun gibi nice örnek yüzümde gururla bezenmiş bir gülümse sağlıyor.
Bu programların sağlıklı ve başarılı olmasının belki de en önemli etkeni yayınlandığı kanalın verdiği destek. Kanalın biraz sabırlı olması ve programa inanması gerekiyor. “Doktorum” örneğinde olduğu gibi inanç ve sabır, kanala 5 sezon devam eden ve reyting ile beraber prestij kazandıran, bunun ötesinde seyircinin ona inandığı bir program kazandırabiliyor. Bu destek olmadığı takdirde program ne kadar iyi olsa ve kalitesi herkes tarafından ne kadar ifade edilse de, yazın ortasında sabahın altısına konduğuna seyirciye bilgiyi aktarma şansı kalmıyor.
Sonuç itibari ile amacı bilgi vermek olan ve bu yükümlülüğü sağlık alanında sürdürmeyi hedefleyen televizyon programlarının düzgün şekillendirildiği takdirde hipokondriak bir kesim ve “Google Doktoru” yetiştirmenin ötesinde bilinçli bir toplum yaratacağı ve sağlıklı olacağı muhakkak.