Ven hastalıkları içinde en sık görüleni Kronik Venöz Hastalıktır. Kronik venöz hastalığın görülme oranı yaş ile artmakla birlikte, her üç veya dört erişkinin birinde görülmektedir. Kronik Venöz Hastalık (KVH) selim bir hastalık olduğu için çoğu zaman önemsenmemektedir. Oysa cilt değişikliklerine yol açtığı takdirde hem hastanın sosyal hayatını ciddi olarak kısıtlamakta hem de devlet bütçesine büyük bir yük oluşturmaktadır.
Kronik ven hastalığının en sık görülen nedeni, bacak venlerinde kanın tek yönlü akışını sağlayan valvlarin yetersiz hale gelmesi ve ters akıma izin vermesidir. Yer çekiminin de etkisiyle ayak bileklerine doğru venlerin alt segmentlerinde biriken kan, damar içi basıncı arttırmakta ve venöz hastalığın klasik şikayetlerini oluşturmaktadır. Hastanın bir doktor arayışı içine girmesine neden olan en sık şikayetler sabah olmayan ama akşama doğru artan sızı şeklinde ağrı ve şişlik, yanma, kaşıntı, bacak damarlarında belirginleşme ve kramplardır. Ortaya çıkan bulgular arasında ciltten kabarık, büklümlü 3mm çapından daha geniş venler, ödem, özellikle ayak bileği proksimalinde ve bacağın medialinde hiperpigmentasyon, ciltte incelme ve ender de olsa venöz ülserlerdir. Tanıyı teyit etmede kullanılan araç doppler ultrasonografidir. Doppler ultrasonografi hekime bacak venlerinin anatomisinin yanı sıra fizyolojisini değerlendirme şansı da vermektedir ve araştırma aşamasının olmazsa olmazıdır. Doppler ultrasonografinin, damar cerrahları için artık stetoskop yerine geçtiğini ifade etmek hiç de abartılı olmayacaktır.
Yıllardan bu yana, kronik venöz hastalığın girişimsel tedavisinde amaç reflü olan yüzeyel ven sisteminin ortadan kaldırılmasıdır. Yüzeyel ven sistemi büyük veya küçük safen venlerdir (vena safena magna ve vena safena parva). Farklı hedefe kitlenmiş tedavi modaliteleri olsa da en sık tercih edilen bu metotlardır. Klasik tedavi, kasık düzeyinde safen veni femoral venden ayırmak ve bir tel aracılığı ile safen veni strip etmektir. Son yıllarda ise tüm cerrahi dallara belirgin olarak tırmanış gösteren minimal invaziv cerrahi bu alanda da kendini göstermiş ve endovenöz termal ablasyon yöntemleri gelişmiştir. Termal ablasyonu sağlamak amacı ile en sık lazer ver radyofrekans kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra endovenöz olarak buhar veya yapıştırıcılar da kullanıma girmiştir. Ancak her koşulda safen ven ortadan kaldırılmaktadır. Safen venin ortadan kaldırılmasının, bacaktaki hemodinamik parametreleri düzelttiği daha önceden defalarca gösterilmişti. Ancak polikliniklere başvuran ve tedavi önerilen hastaların en fazla endişe duyduğu nokta, safen venini kaybettikten sonra bypass gereksinimi olursa ne yapacağıdır. Elbette, böyle bir senaryonun gerçekleşmesi halinde bypass için LIMA, radyal arterler ve diğer alternatifler mevcut. Bu nedenle, tedaviden vazgeçmek için bir neden değil bu yaklaşım. Bir nedenle tedaviyi kabul etmeyen hastaları, bacakları açısından ne beklemekte? Bu sorunun cevabını, Lee ve ark. Journal of Vascular Surgery’nin son sayısında aramakta. Önemli bir bilgi sağlayan bu çalışmanın temelleri Edinburgh Ven Çalışmasına dayanmakta. Edinbrugh Ven Çalışması 1994–1996 arasında deneklerin çalışmaya dahil edilmesi ile başladı. Şehirde yaşayan 1566 kadın ve erkeğe çalışmaya katılması için davet gönderildi ve çalışmaya katılanlar 13-yıl boyunca takip edildi. Her deneğe yaşam stilleri ve tıbbi geçmişleri hakkında sorular soruldu ve muayeneleri yapılarak venöz hastalık açısından değerlendirmeleri yapıldı. Bu uzun takip sonrasında venöz hastalığı olanların akıbetleri dikkat çekici sonuçlarla kendini gösterdi.
Çalışmanın sonuçlarına geçmeden önce son yıllarda kabul edilen terminolojiden bahsetmek doğru olacaktır. Genel olarak venlerin normalden daha geniş olması ve bunun ortaya çıkardığı sonuçlar Kronik Venöz Hastalık olarak tanımlanmaktadır. Venöz hastalığın ortaya çıkardığı tablo ise Kronik Venöz Yetersizlik olarak tanımlanmaktadır. Özetle eğer bacakta venöz yetmezliğe bağlı ödem, hiperpigmentasyon, lipodermatoskleroz, egzema ve yara varsa KVY olarak tanımlanmaktadır. Bacakta varolan kılcal damarlar ve varisler gruba dahil edildiğinde ise Kronik Venöz Hastalık’tan bahsedilmektedir.
Lee ve ark.’larının çalışmasında yer alan safen ven reflüsü veya cilt değişiklikleri ile beraber ven reflüsü olan 334 hastanın 193’ünün (%57.8) değerlendirmesinde klinik tablonun kötüye doğru gittiği tespit etmişler. Yazarlar özellikle varisli kişilerde bu kötüye gidişin belirgin olduğunun altını çizmekte. Bunun yanı sıra çalışmanın analizi kliniğin kötüye gidişinde en önemli iki faktörün ailede varisli birey olma hikayesi ve geçirilmiş derin ven trombozu hikayesi olduğunu göstermekte. Beklenin aksine kadın cinsiyeti ve obezite risk faktörü olarak görünmemekte. Bu çalışmada bizlere fikir verecek bir diğer bilgi sadece varis olan hastalardır. Çalışmaya girişte sadece variköz venleri olan 270 hastanın %40’ında varislerin daha kötü hale geldiği ifade edilmekte. Ancak burada daha dikkat çekici nokta bu 270 hastanın 86’sında (%31.9) cilt değişikliklerinin (hiperpigmentasyon, egzema, lipodermatosklerozis ve venöz yara) zaman içinde geliştiğidir. Bu bulgu varisi olan kişilerde erken tedavinin gerekliliğinin altını kalın çizgi ile çizmektedir. Özellikle yüzeyel ven yetersizliği olan kişilerde bu kötüye gidişin daha belirgin olduğunu da hatırlatmak gerek.
Sonuç olarak, selim bir hastalık olup kişilerin sadece yaşam kalitesini bozuyor olmasına rağmen, venöz hastalık tedavi edilmediği takdirde, gelecek zamanda daha kötüye gitme eğilimi göstermektedir. Bu nedenle, tespit edildiğinde tedaviyi hak etmektedir. Bu tedavinin seçiminde reflünün yeri, şiddeti, ven çapı, hastanın şikayetleri önemlidir. Hekim ve hastanın vereceği ortak karar ile tedavi şekillendirilmelidir.