Çok uzun yıllar işgal altındaki Estonya’nın şirin küçük başkentidir Tallinn. Avrupa Birliği’ne geçince hızlı bir restorasyon ve renovasyon çalışmasıyla birikimlerini alçakgönüllü bir görsel şölen gibi sunuyor bize.
Bağımsızlığını 1991 yılında Rusya’dan ayrılarak elde etmiş olan bu kentin kuruluşu bugün Estonya Meclisi’nin bulunduğu Katedral Tepesi’nde, merkezi otorite “Piskopos yönetimi” ile başlar. Sonra soylular meclisi devralmış bu yönetimi. Eskiden sıradan Estonyalılar’ın yaşadığı yer ise “Eski Kasaba” 19. yüzyıla kadar Katedral Tepesi’nden bağımsız yönetiliyormuş. Çiftçilerin yaşadığı bölüm Eski Kasaba’nın güneyindeki kırsal alan. Aslında bugün de Tallinn şehir merkezi kabaca Toompea Tepesi ve şehir meydanı olarak ikiye ayrılıyor. Aristokratların yaşam alanı olan Toompea Tepesi, Eski Şehiri de içine alacak şekilde pek çok kale sur ve duvarla çevrelenmiş, bu koruma çemberi tarih boyunca birçok ayaklanma ve işgale geçit vermeyerek amacına başarılı bir şekilde hizmet etmiştir.
12. yy’da yaşamış ve 15. YY da ulusal kahraman ve aziz ilan edilen Rus Prens Alexander Nevsky’e ithafen, mimarlığını Mikhail Preobrazhensky’nin yaptığı tipik rus tarzındaki Alexander Nevsky Ortodoks Katedrali, Parlamento binası, ve gezi teraslarının bulunduğu bu Toompea tepesi şehri gezmek için iyi bir başlangıç noktasıdır.
18. yy’da eklenmiş Estonya Parlamentosu binası 1219’da yapılan ilk kulesi ile “Domberg castle” kalesine birleşir. 36 m yüksekliğindeki gözetleme ve topçu kulesine, yani “Kiek in de Kök”e ulaşmak için ise biraz yokuş inmeniz yeterli.
1214 yılında ahşaptan yapılan Estonya’nın muhtemelen en eski kilisesi “Dome Church” – Toomkirik, 17. yy’da yapılan eklemelerle gotik görünümüne dönüşürken iç süslemeleri ile ilgili çalışmaları ise 8. yy a kadar devam etmiş.
“Talinna Linnamüür” Kodulinna Maja da ayrı bir görsellik sunacak size. Yanyana 7 kule ve aralarındaki surlar, 15. yy’da inşa edilen 159 metre yüksekliğindeki gotik mimarisiyle Aziz Olav Kilisesi ile birleşiyor burada. Avrupa’daki en uzun yapıymış ilk inşa edildiğinde. Yangınlar sonrasında restore edilen yapının boyu 123 metreye inmiş. Kilisenin bina yapım tarihi 1267, iç süslemeleri ise 1840 diye telaffuz edilmekte. Yaz aylarında bu kuleye çıkmanız mümkün. Çok dik ve yorucu basamakları var ama manzara için değer.
Tepeden direkt merkeze inmek isterseniz eğer tarihte de bugün de tüccarların ve esnafların yaşamakta olduğu bölge Aşağı şehir, Viru geçidinden başlayıp Viru caddesi boyunca devam ederek ara sokaklarla etkileyici güzellikteki UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Belediye Binasının bulunduğu “Reakoja Platz” meydana uzanıyor. Çok keyifli bir güzergah. Ve bu meydan bugün de haftada birkaç gün çeşitli etkinlikler ve açık pazar yeri olarak kullanılmakta. Ağırlıklı olarak el işi ürünler sergileniyor.
Bu meydana geldiğinizde niye UNESCO Mirasında yer aldığını anlayacaksınız. 1422 yılından günümüze, hâlen çalışmakta olan tarihi bir eczane var bu meydanda. Town Hall Pharmacy – Eski Eczane – Bu “müze” eczaneyi de mutlaka ziyaret edin. İsterseniz alışveriş de yapabilirsiniz.
Ve yine XIV. yy’a ait Kutsal Ruh Kilisesi’nin (Püha Vaimu Kirik) sekizgen yapısını ve içerideki Altar’ı görmeden geçmeyin. Sonradan eklenen büyük saati Tallinn’in en eski dış mekan saati imiş diye not da düşelim.
Kısaca Tallinn’in daracık kaldırım taşlı sokakları ile eski şehir meydanı bir açık hava müzesi gibi. Gezerken Fat Margaret ve Tall Herman Kuleleri de gözünüze çarpacak. Binaların, insanların, restoranların, kafelerin size sunduğu 15. yüzyıl atmosferini soluyun derim. Birçok yerde kendi içkilerini, biralarını üreten işletme var. Çoğu hanların içerisinde hem üretim hem servis yapıyor ve yerel mutfakların yanı sıra dünya mutfaklarından da lezzetler sunuyorlar bu çok özel yapılarda. Kohvik, yani kahveler ise sıcak buluşma mekanları. Fiyatlar herşey için oldukça makul, hele kuzey için.
Kalev marzipanları “badem ezmesi” müzesi ve üzerinde “Olde Hansa” yazan bir el arabasında çeşitli soslarla kavrulmuş bademler burnunuza ve damağınıza bayram ettirecek cinsten.
11. yy dan kalma çok miktarda binaları ve neredeyse ortaçağdan fırlamışlar gibi yerel kıyafetler içindeki bütün satıcıları görünce, bir zaman yolculuğunda ve bir masal diyarındaymış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Herşey çok etkileyici.
Zamanınız varsa 3 – 4 km uzaktaki Başkanlık sarayı ile Kadrioru sarayı ve bahçelerine de bir göz atın derim.