Strasbourg

gezi-logo.qxpGEZİ / NİS­AN 2016

Geç­mi­şi­ni bugü­ne taşır­ken geç­mi­şi ile oldu­ğu kadar bugü­nü ile de yüz­le­şen, ken­di­siy­le barı­şık mut­lu bir küçük şeh­re gidi­yo­ruz bu kez. Bel­ki de insan-doğa-mima­ri­de göz­lem­le­ye­ce­ği­miz uzlaş­mış kül­tü­rü nede­niy­le Capi­tal of a recon­ci­led Euro­pe” diye anı­lır olmuş Stras­bo­urg… Alman­ya ve Fransa’nın ara­sın­da her el değiş­ti­riş­te yeni­den biçim­le­nen küçük ama çok değer­li bir mücev­he­re yolculuğumuz.

Yakın tari­hi bilin­di­ği için kısa­ca ilk zaman­la­ra şöy­le bir bakıp hatır­la­ya­lım, geri­si­ni zaten şehir anla­ta­cak bize ken­di dilinde.

Yer­le­şik bir site oldu­ğu­na dair ilk bulun­tu­lar M.Ö. 1300’lere dayan­sa da şehir­leş­me süre­ci M.Ö. 3. yüz­yıl­da Argen­to­ra­te adı altın­da Kelt­ler­le baş­lı­yor. Hemen son­ra­sın­da Ren kıyı­la­rı­na ula­şan Sezar’ın Roma­lı asker­le­ri­ni M.Ö. 58’de görü­yo­ruz kar­şı kıyı­da. Aske­ri bir üs ola­rak baş­la­yan yer­le­şi­me Argen­to­ra­tum adı­nı vere­rek, çok kısa bir süre­de nüfu­su hız­la artan bir kolo­ni­ye dönüş­tü­rü­yor Roma­lı­lar bura­yı. Ve tabii eski avcı-balık­çı yer­le­şim ala­nı da neh­rin iki yaka­sın­da yıl­lar süren güç savaş­la­rı­nın çekim mer­ke­zi oluveriyor. 

Bura­nın Kuzey İtalya-Gal­ya (Fran­sa) baş­ta olmak üze­re özel­lik­le tica­ri yol­la­rın önem­li mer­kez­le­rin­den ve Roma-Cer­men sını­rın­da olma­sı da tabii Ger­men­ler baş­ta olmak üze­re diğer ege­men isti­la­la­rı­nın en büyük etkenlerinden. 

IMG_5612

Bu süreç­te M.S. 451’de Hun İmp­ar­at­oru Atil­la tara­fın­dan tama­men yok edi­len Argen­to­ra­te ve son­ra­sın­da 496’da Frank­lar tara­fın­dan dev­şi­ri­len Argentoratum’un Stra­te­bur­gum adı ile anıl­ma­ya baş­la­dı­ğı­nı görü­yo­ruz. Savaş­lar kadar veba ve yan­gın­lar­dan da payı­nı alan şehir için Stras­bo­urg adı; ilk kez 842’de bir metin­de geçi­yor. Köke­ni Antik Alman dili olan bu adın anla­mı ise Yol­la­rın Şeh­ri. Nere­dey­se her soka­ğın her bina­nın bir hika­ye­si olan, Ren neh­ri­nin hayat pom­pa­la­yan damar­lar gibi sar­ma­la­dı­ğı bu şeh­re çok da yakı­şı­yor bu isim. 

İşte şim­di hep bir­lik­te Alsas böl­ge­si­nin kül­tür, tarih, sanat ve siya­se­ti için­de har­man­la­yan bu güzel, küçük Fran­sız şeh­rin­de dola­şa­şa­ca­ğız. Ve tabii şara­bın, müzi­ğin, doğa­nın da tadı­na vararak… 

Önce­lik­le önem­li bina­la­ra bir göz ata­lım diye­rek Kated­ral Mey­da­nı kated­ral­den baş­la­ya­lım gezimize.

Şeh­rin sem­bo­lü de olan Not­re-Dame kated­ra­li; mer­kez­de ve şeh­rin nere­dey­se her yerin­den görü­le­bi­lir bir konum­da. Fran­sız şair ve yazar Paul Cla­udel, Stend­hal ve Goethe’nin gön­der­me­ler yap­tı­ğı muh­te­şem bir Gotik eser olan bu bina; eski bir Roma tapı­na­ğı üze­rin­de yük­se­li­yor aslın­da. 1015’de baş­la­yan tari­hi, bir yan­gın­la kesin­ti­ye uğra­yın­ca Roma­nesk bir kili­se­ye dev­şi­ri­li­yor ve son­ra­sın­da bugün­kü görü­nü­mü­nün temel­le­ri atı­lı­yor 1284’de. Vos­ges yakın­da­ki dağ­lar­dan taşı­nan kır­mı­zı taş­lar­la san­tim san­tim çalı­şı­la­rak 1439’da tamam­lan­mış diye akta­rı­lı­yor­sa da, yine savaş­la­rın tah­ri­ba­tı, yan­gın­lar yüzün­den hem res­to­ras­yon, hem dona­nım ola­rak geliş­me­yi sür­dür­müş bina yaşa­yan bir orga­niz­ma gibi. Kated­ra­lin inşa­sı sıra­sın­da açı­lan taş atöl­ye­si, ima­lat­tan res­to­ras­yo­na o gün­den bu güne çalı­şır durumda. 

DSC03148

Kated­ra­lin 142 met­re­ye varan yük­sek­li­ği, Gotik ana giri­şi, üçlü por­tal üze­rin­de bulu­nan 13. ve 15. yüz­yıl­dan kal­ma hey­kel­le­ri, gül desen­li pen­ce­re­le­ri, kule­le­rin­de­ki este­tik ve ince işci­lik içi­mi­zi yumu­şat­sa da ege­men gücün din- ağır­lı­ğı­nı omuz­la­rı­nı­za yük­ler, sizi eze­cek­miş gibi. Ya da ister­se­niz rol­le­ri değiş­ti­rin ve kule­ye siz çıkı­ve­rin… hem şeh­re hem kated­ra­le yuka­rı­dan bakın. Ne yapar­sa­nız yapın, kated­ral­den içe­ri girin­ce o duy­gu yeni­den sar­ma­la­ya­cak sizi.

SONY DSC

İçer­isi 1453 yılın­da Dot­zin­ger tara­fın­dan yapı­lan yük­sek Gotik tarz vaf­tiz­ha­ne, 1485’de Nico­las Roeder’in Zey­tin Dağı betim­le­me­si, 1498’de Hans Ham­mer tara­fın­dan sayı­sız hey­kel­cik­ler ile süs­len­miş muh­te­şem min­be­ri ve yine Orta Çağ’dan kal­ma Aziz Law­ren­ce por­ta­lı, ek sunak­lar, halı­lar, muh­te­şem vit­ray­la­rı­nı da göz önü­ne alır­sak; bura­sı bir sanat ve biraz da tek­no­lo­ji müze­si gibi. Sil­ber­mann ima­la­tı 1714 yılın­da yapı­lan deva­sa org bir yana; ben­ce en etki­le­yi­ci eser, Sch­wil­gué tara­fın­dan ilki­nin yeri­ne geliş­ti­ri­len ast­ro­no­mik saat. Tobi­as Stimmer’in ve aslın­da bir­çok İsv­içr­eli saat­çi­ler, hey­kel­tı­raş­lar, res­sam­lar, meka­nik­çi­le­rin de kat­kı­la­rıy­la yapı­lan ve yeri­ne yer­leş­ti­ri­len saatin şu an üze­rin­de­ki meka­niz­ma­sı 1842’den beri tıkır tıkır çalı­şı­yor. Nasıl etki­len­mez ki insan; yaşa­mın evre­le­ri­ni ve zama­nı böy­le bir üslup­la, mima­ri-tek­nik-sanat kul­la­na­rak bize akta­ran şahe­se­ri görünce. 

Unut­ma­dan… Bura­da­ki ilk ast­ro­no­mik saatin L’horloge de Euler” fir­ma­sı tara­fın­dan 135254 yıl­la­rı ara­sın­da geliş­ti­ril­me­ye baş­lan­dı­ğı­nı ve ancak 16. yüz­yıl­da dur­du­ğu­nu da not ola­rak ekle­ye­lim. Bu saat­le ilgi­li efsa­ne-söy­len­ti­le­ri ise es geçiyorum. 

Şans­lı ise­niz kal­dı­ğı­nız süre için­de bura­da bir kon­ser ziya­fe­ti çek­me­niz müm­kün ken­di­ni­ze. Diğer etkin­lik­ler ise çoğu zaman nere­dey­se devam­lı. Bir ser­gi ya da bir sunum.. İlg­in­izi çekecek bir şey­ler mut­la­ka olacaktır.

Kated­ral Mey­dan­da­nın­da kated­ral kadar gör­kem­li olma­sa da çatı­sın­da­ki kuş oda­la­rı, cep­he­sin­de­ki ahşap beze­me­ler, küçük vit­ray­lı cam­la­rıy­la en az onun kadar sana­ta adan­mış gibi görü­nen bir bina gözü­nü­ze çar­pa­cak. Yapı­mı­na bir ban­ke­rin evi ola­rak 16. yüz­yıl­da baş­la­nıp 18. yüz­yı­la kadar devam etmiş inşa­atı ve res­ro­ras­yon röne­vas­yon­lar­la günü­mü­ze kadar gel­miş olan Maison de Kam­mer­zel. Geç dönem Gotik ile Alman Röne­san­sı­nı barış­tı­ran bu bina­nın için­de yerel res­sam Léo Schnug’ın fresk­le­ri ve muh­te­şem yerel mut­fa­ğı olan bir res­to­ran var. 

SONY DSC

Bura­da biraz din­le­nip, bir şey­ler atış­tı­rıp yerel şarap­la­rın da tadı­na var­dıy­sa­nız; yine Fran­sız Barok mima­ri­si­nin Alman Röne­san­sı ile flört etti­ği bir baş­ka bina­ya; üç müze­ye (Arke­olo­ji, Deko­ra­tif Sanat­lar, Ser­gi salo­nu) ev sahip­li­ği yapan Pala­is Rohan-Rohan Sara­yı­na göz ata­bi­li­riz. Şehir­de­ki bir çok saray­dan biri. Kar­di­nal Armand Gas­ton Maxi­mi­li­en de Rohan için 1727 yılın­da mimar Robert de Cot­te tara­fın­dan plan­la­nı­yor bina ve pat­ri­ğin ika­met­ga­hı ola­rak 1262’de Quin­ze yani Roko­ko üslu­bun­da inşa edil­miş sara­yı­nı temel alı­yor inşa için. Biti­ril­me­si 1742 yılı­na kadar sür­se de savaş­lar ve yan­gın­lar­dan çok etki­le­nip nere­dey­se sürek­li res­to­ras­yon­lar­la günü­mü­ze kadar taşı­nı­yor bu güzel eser. Saray Fran­sız Kül­tür Bakan­lı­ğı tara­fın­dan Tari­hi Anıt Eser ola­rak değer­len­di­ril­me­si için hak­lı gerek­çe­le­re sahip. Müze­le­rin detay­la­rı­na pek gir­me­ye­lim., ilgi ala­nı­nız­da ise siz zaten geze­cek­si­niz. Ana bina, kol­lar, avlu, döv­me demir par­mak­lık­lı teras, yani bina­nın ken­di­si ve man­za­ra da bir baş­ka kaza­nım bel­le­ğe diye­rek tarih kokan bir baş­ka müze­ye geçelim. 

Alsa­ce kül­tü­rü­nü geç­miş­ten bu güne çeşit­li obje­ler­le, yazı­lı dökü­man­lar­la yan­sı­tan ente­re­san bir müze daha var gör­me­niz gere­ken. Alsa­ce Müze­si. 1800’lü yıl­la­rın ikin­ci yarı­sın­da inşa edil­miş bir bina evsa­hip­li­ği yapı­yor ama, müze 1907 yılın­da Alsas bur­ju­va­zi­si­nin kadın­la­rı tara­fın­dan açıl­mış. Gün­lük yaşam­dan sana­ta, tica­ret­ten siya­se­te böl­ge­yi yan­sı­tan küçük ama orga­ni­ze bir müze bura­sı. Ve ken­di­le­ri­nin hazır­la­dı­ğı bası­lı kay­nak­la­rın yanı sıra yine ken­di­le­ri­ne ait Alsa­ce dili­ni koru­mak ve geliş­tir­mek adı­na bir de der­gi­le­ri var. Illust­ra­ted Alsa­ti­an Maga­zi­ne” adı altın­da bası­lıp dağıtılan.

1988’den bu yana UNES­CO Dün­ya Miras­la­rı lis­te­sin­de yer alan, daha bir çok müze kıva­mın­da­ki bina­la­rı, kili­se­le­ri, sina­gog ve evle­ri hat­ta sokak­la­rı ve mey­dan­la­rı ile size ken­di­ni gurur­la anla­tan bu şehir; yakın tari­hi ve dün­ya siya­se­ti ile bağ­la­rı­nı da bir çır­pı­da göz­le­ri­ni­zin önü­ne seri­ve­ri­yor. Avru­pa Kon­se­yi, Avru­pa Par­la­men­to­su, Avru­pa İns­an Hak­la­rı Mahkemesi’ne ev sahip­li­ği yap­tı­ğı için Avru­pa Bir­li­ği­nin en önem­li kent­le­rin­den. Fransa’nın en temiz ve düzen­li kent­le­rin­den olma­sı bu yüz­den midir ya da etki­le­şim ve olu­şum kar­şı­lık­lı mıdır pek bile­mi­yo­rum ama eğer Paris’e git­tiy­se­niz ne demek iste­di­ği­mi daha iyi aktar­mış ola­ca­ğım size.

Pek ola­sı olma­sa da bina­lar­dan sıkıl­dıy­sa­nız eğer; eski şeh­rin sokak­la­rın­da ve su yol­la­rıy­la örül­müş La Peti­te Fran­ce (Küçük Fran­sa) küçük bir turun zama­nı gel­miş demektir.

İst­er yürü­ye­rek ister tek­ne­ler­le yapın bu turu. Ve en güze­li iki seçe­ne­ği de değer­len­dir­mek. Kesi­şen kanal­lar, tari­hi bina­lar, (bina­lar­dan kaçış yok – park­la­ra çık­ma­dı­ğı­nız süre­ce) evler­le, çeşit­li üslup­lar­da­ki köp­rü­ler­le olduk­ça masal­sı bu böl­ge. Geç­mi­şin­de­ki tabak­ha­ne­ler ve değir­men­ler­le iş ve işçi mer­ke­zi görü­nü­mün­den bugün hiç eser yok. Tabii 16. 17. yüz­yıl­dan kalan bina­lar güzel­ce res­to­re edi­lip işlev­sel­leş­ti­ril­miş. Bu bina­lar­dan en dik­ka­ti çeken 1572 yılın­da yapıl­mış olan Maison des Tan­ne­urs (Tanneurs’un Evi). Ünlü bir tur­şu­cu (laha­na) res­to­ra­nın­da mola ver­mek iste­ye­bi­lir­si­niz bel­ki tek­ne turun­dan önce.

IMG_5622

Tek­ne ile gider­ken neh­rin kol­la­rın­dan birin­de uzak­tan bakıl­dı­ğın­da 3 kule gibi görü­nen; aslın­da bir kapa­lı köp­rü ile kule­le­ri 1300’lü yıl­lar­da savun­ma amaç­lı yapıl­mış orta­çağ­dan kal­ma şehir sur­la­rı­nın bir bölü­mü. Bir çok kez res­to­re edil­miş ama 19. yüz­yıl­da ağır­lık­lı ola­rak taş mal­ze­me kul­la­nı­la­rak yeni­den yapıl­mış bu köp­rü. Hemen arka­sın­da ise Vauban Bara­jı var. Fran­sız aske­ri mühen­dis Vauban tara­fın­dan sel ve sal­dı­rı­la­ra kar­şı önlem ve savun­ma ama­cıy­la tasar­la­na­rak 1681 yılın­da inşa edil­miş. 19. yüz­yıl ve 20. yüz­yıl­da da teras­lar ekle­miş­ler. Pano­ro­mik bir bakış için de mükem­mel bir yer, tadı­nı çıka­rın bura­nın, şeh­rin ve çev­re­si­nin. O kadar güzel park­lar var ki… 

IMG_5653

Göç­le­rin-göçe­be­le­rin (kuş­lar­dan bah­se­di­yo­rum) doğa­sı­nı-doğal haya­tı­nı zen­gin­leş­tir­di­ği bu rüya gibi şeh­re git­me­diy­se­niz eğer, bir­gün mut­la­ka düşü­rün yolu­nu­zu. Mat­ba­anın doğ­du­ğu, sanat­la yol­la­rın hep kesiş­ti­ği şehre.

İst­ers­en­iz saray­la­rın­da, kili­se­le­rin­de, sokak­la­rın­da, mey­dan­la­rın­da, kanal­la­rın­da, ister­se­niz res­to­ran­la­rın­da kafe­le­rin­de, park­la­rın­da, bah­çe­le­rin­de… İst­ed­iğ­in­iz yerin­de kay­bo­lun, iste­di­ği­niz yerin­de yeni­den yaka­la­yın bu güzel eği­tim, kül­tür, tarih ve gelecek kokan şehri…

Ve biraz faz­la zama­nı­nız var­sa Col­mar için de bir gün ayı­rın diye de ekleyelim. 

Yol­la­rı­mız hep açık olsun…

İlgili Haberler

Leave a Comment