Bu yazıyı kaleme aldığım tarih, Eylül ayının ortaları…
Gazeteler şu ya da bu nedenle “protesto” edilmiyor, taşlanıyor, taciz ediliyor…
Doğu’dan hatta ülkenin her yerinden her gün şehitler geliyor…
Yollar kesiliyor, taşıtlar yakılıyor, insanlar öldürülmekten korkuyor…
Şehirlerarası otobüsler taşlanıyor, camları kırılıyor, insanlara “korku” yaşatılıyor… Siyasi parti binaları inanılmaz manzaralara maruz bırakılıyor…
Bazı ilçelerde bir haftayı aşan “sokağa çıkma yasağı” uygulanıyor…
Cizre’ye 2 HDP’li bakan, bir HDP eş başkanı, 30’a yakın HDP’li milletvekili sokulmuyor…
Köşe yazarları, birbirlerini “ölüm”le tehdit ediyor…
Gazete manşetleri, “ayrımcılık” yaparak, karşı grubu karalıyor…
TV’lere çıkan “sözde” akademisyenler, gazeteciler ve siyasetciler, ağıza alınmayacak sözlerle beyinlerinin arka planlarını kusuyor…
Muhalif işyerleri, baskın üzerine baskına uğruyor…
Bazı özel eğitim kurumları, nedeni belli olmayan suçlamalarla kontrol üstüne kontrole tabi tutuluyor…
Emekliler, artan gıda fiyatları yüzünden emekli maaşlarını “ekonomi sihirbazlığı” ile yetiştirmeye çalışıyor…
Kadınlarımız, akıl almaz tacizlere, yaralanmalara ve hatta ölümlere maruz kalıyor…
Döviz kurları, manasız olduğu kadar, saçma bir şekilde, bir dip bir tepe yapıyor…
Borsanın nasıl bir çizgide gideceğini uzmanları dahi bilemiyor…
Bir ölçüde “toplumun kaynaşması”nı sağlayan yerlere, “ne olur ne olmaz” korkusuyla kimse gitmiyor…
Ekonomi çarkları, durma noktasına hızla ilerliyor…
İşsizler ordusu, gün geçtikçe kendi rekorunu kırıyor…
Kısacası ülkemiz bugünlerde “cinnet” halini yaşıyor…
ÇÖZÜMÜ KİM BULACAK?
Bütün bu realiteleri “olumlu” yöne devşirecek olan tek kurum, “siyaset”tir…
Bizim siyasilerimiz ne yapıyor? Birbirlerini karalıyor, “tukaka” yapıyor…
Halkımızın 7 Haziran’da verdiği dersi anlamaya ve gereğini yapmaya çalışmayanlar, “Nasıl yaparız da tek başına iktidar oluruz!” hesapları yapıyor…
“Sorun” çözme derdinde olmayan siyasiler, ülkede “sorun üzerine sorun” çıkarıyor…
Ülke karanlığa, bölünmeye, iç savaşa sürüklenir korkusu ile yaşayan halkın tek bir silahı var! O da sandığa atacağı “OY”…
Tabii, iradesiyle atabilirse, attırılabilirse…
İnşallah 1 Kasım’a salimen ulaşır, demokratik hakkımızı sağlıklı bir şekilde kullanırız…
Harcamasının binde 9’unu “eğitim”e ayıran toplumdan ne beklenir?
TÜİK’in 2015⁄2. çeyrek verilerine göre “vatandaş”ın yaptığı harcamanın % 27’si gıdaya, % 19’u ulaştırma/haberleşmeye, % 10’u konut/elektrik/gaz/suya, binde 9’u ise “eğitim”e gidiyor… İşte Türkiye gerçeği… Harcamasının ancak binde 9’unu “eğitim”e ayırabilen bir toplumdan ne bekleyebilirsiniz? Koca bir “hiç-bir-şey”… Vatandaşın bu hale gelmesini sağlayanlar utansın!
BİR İZLENİM
Anlatılamaz, yaşanır: Göcek koyları…
Geçtiğimiz Ağustos ayının son günlerinde 3 günlük bir tatil daha yapma fırsatı yakaladım, hafta sonu dahil…
Göcek Koylarında “2 gece yatılı” bir tekne gezisi yaptım… Koylarımızın güzelliklerini denizden gördüm… Karadan ulaşılamayan koylarımızın bakir kalmasının ne kadar önemli olduğunu gözlerimle gördüm. Ve koylarda haykırdım, “Dokunmayın doğamıza!” diye…
Denizi “pırıl, pırıl”… Karası “temiz mi temiz”… Balıkları “güzel mi güzel”… Havası, denizin iyotu ve yeşilin tenefüsüyle birleşince “işte yaşanacak yer” dedirtiyor insana… Ege’yle Akdeniz’in birleştiği en güzel yerlerden biri olan Göcek koylarını mutlaka görmeniz, o güzel cam göbeği denizine bedeninizi teslim etmeniz gerekiyor… Ben 3 gün boyunca bunu yaptım! Şu kısa hayatım boyunca çok yer gördüm ama, böylesini görmedim!
Göcek koylarını gezim sırasında bana yardımcı olan can dostu “Üzeyir”e, tekne kaptanımız “Yüksel Kaptan”a, “Bülent Soylugil” ağabeyime, Göcek Belediye Marina Müdürü “Levent Bey”e sonsuz teşekkürlerimi buradan ifade etmek istiyorum. Uzun lafın kısası: Göcek koylarını denizden mutlaka görün!..