Sınırlarımızı göçmenlere açmalı mıyız?

alican-gorus-logo.qxpARA­LIK 2015

Der­gi­mi­zin geçen ayki (Kasım 2015) sayı­sın­da, ülke­miz­den olan­la­ra” fark­lı dav­ran­ma­mı­zın altın­da yatan sebep­le­ri ara­mış­tık. O zaman bah­set­me­yi unut­tu­ğum şey­ler­den biri ise, konu­nun çok daha komp­leks oldu­ğu ve iki say­fa­dan olu­şan köşem­de bazı bil­gi­ler­den fera­gat etmek zorun­da kaldığımdı…

Bu yazım­da ise, yine aynı tema üze­rin­den devam ede­ce­ğim. Konu­muz sınır­lar… Neden sınır­lar mev­cut? Neden dev­let­ler ülke­le­ri­ne her­ke­si almı­yor? Neden ben İzmir’e rahat­ça gide­bi­li­yo­rum, fakat Danimarka’ya gide­mi­yo­rum! Her­kes çok iyi bilir ki, eğer her önü­ne gele­ni kabul etsek, ülke­miz çekil­mez bir hal alır. Sınır­lar konu­sun­da en beğen­di­ğim argü­man­lar­dan biri, Joseph H. Carensın feodal yapı” argü­ma­nı. Carens diyor ki, Eski­den feodal düzen yüzün­den içi­ne doğ­du­ğun aile, senin gele­ce­ği­ni tam mana­da belir­ler.

Sınır­la­rı kapat­ma­mı­zın feodal düzen­den ne far­kı var? diye soru­yor bize Carens… Anlat­mak iste­di­ği şey çok basit, siz­ce bir bebe­ğin Afrika’nın en fakir yerin­de doğ­ma­sıy­la ve bu doğu­şun o bebe­ğin bütün haya­tı­nı belir­le­me­siy­le feodal yapı ara­sın­da ne fark var? O bebek bir­şey yap­tı mı Afrika’nın o duru­ma gel­me­si için?.. Hayır! Aksi­ne, Avrupa’nın Afrika’yı kolo­ni­leş­tir­me­si Afrika’nın bütün geli­şi­mi­ne sek­te vur­muş­tur. Ayrı­ca, Afrikalı’lar kral­lı­ğa çalı­şa­rak yar­dım edi­yor­lar­dı. Fakat, bugün sor­sak her­han­gi bir Afri­ka­lı Avrupa’ya eli­ni kolu­nu sal­la­ya sal­la­ya gide­bi­li­yor mu? Hayır! Hal­bu­ki Afrikalı’ların Avrupa’nın geliş­me­sin­de çok pay­la­rı var ve şu an Afrika’da doğan bir bebek hiç­bir­şey hak etme­di, fakir bir hayat sür­mek için…

Libe­ral eşit­çi­lik, bize hara­ket etme özgür­lü­ğü­müz oldu­ğu­nu söy­ler. Yani, benim en doğal hak­kım­dır hara­ket etmek. İst­ers­em Türkiye’yi terk ede­rim… İşin bu kıs­mın­da kim­se­nin prob­le­mi yok ve zaten ülke­ni­zi terk etme­niz engel­le­ni­yor­sa, sizin ülke­niz Ulus­la­ra­ra­sı İns­an Hak­la­rına kar­şı geli­yor demek­tir.1 Yani, terk etmek­te prob­lem yok! Bir Afri­ka­lı ülke­si­ni terk ede­bi­lir. Fakat, ülke­si­ni terk ettik­ten son­ra hiç­bir ülke­nin bu Afrikalı’yı kabul etme zorun­lu­lu­ğu da yok!..

Bunu gün­cel Suri­ye prob­le­mi­ne bağ­la­dı­ğı­mız zaman göre­ce­ğiz ki, Suriyeli’ler ülke­le­ri­ni terk ede­bi­lir­ler ama, onla­rı hiç­bir ülke­nin kabul etme zorun­lu­lu­ğu yok. Bu kısım man­tık­sız değil mi? Bazı filo­zof­lar bunu evli­lik iste­ği ana­lo­ji­sine bağ­lı­yor­lar. Mese­la Meh­met bey evlen­mek isti­yor, ama etraf­ta onun kri­ter­le­ri­ne uyan bir bayan ya da onu iste­yen bir bayan yok. Ne ola­cak şim­di? Bura­da anla­tıl­mak iste­nen şey, bazı şey­le­ri yap­mak­ta özgür olsak da, bazı hak­la­rı­mı­zı kul­la­na­ma­dı­ğı­mız ger­çe­ği­dir. Benim Türkiye’den çekip git­mem, bana illa bir ülke­nin sahip çıka­ca­ğı mana­sı­na gelmez.

Şunu söy­le­mek iste­rim ki, en kos­mo­po­lit filo­zof­lar bile sınır­la­rı­mız­dan giren­le­ri kont­rol etme­miz gerek­ti­ği­ni ve gere­kir­se geri çevir­me­miz gerek­ti­ği­ni söy­ler­ler. Yani, sınır kont­ro­lü­nün boyu­tu hak­kın­da konu­şa­ca­ğız, olup olma­ma­sı­nı değil. Şim­di size sınır­la­rı­mı­zı sıkı kont­rol etmek hak­kın­da iki tane güç­lü argü­man sunacağım.

Bu argü­man­lar filo­zof David Mil­ler tara­fın­dan yazıl­mış­tır. Birin­ci­si kül­tü­rü­mü­zü koru­mak için, ikin­ci­si ise nüfu­su­mu­zu kont­rol etmek için… İlki çok tar­tı­şı­lan bir konu, çün­kü bu glo­bal kapi­ta­liz­min derin­li­ğin­de kül­tür­le­rin çok da bir­şey ifa­de etme­di­ği­ni söy­le­ye­bi­li­riz. Japonya’nın çok fark­lı bir kül­tü­rel yapı­sı var ve kül­tü­rel kri­ter­le­re uyan­la­rı ülke­le­ri­ne kabul edi­yor­lar.2 Bura­da soru­la­ma­sı gere­ken soru, kül­tür­ler fay­da­lı şey­ler midir? Eğer bu soru­ya ceva­bı­nız evet ise, kül­tü­rü­mü­zü koru­mak için göç­men ola­rak müra­ca­at eden­le­ri geri çevir­mek zorun­da­yız. Bana göre, kül­tür­le­ri böy­le izo­le etme­ye çalış­mak, o kül­tür­le­rin sade­ce daha dog­ma­tik olma­sı­nı sağlamaktır.

Çün­kü, bir­şe­yin doğ­ru ola­rak kal­ma­sı­nı isti­yor­sak, onu tar­tış­ma­ya açık tut­ma­mız gere­ki­yor. Ancak, bu şekil­de John Stu­art Millin dedi­ği gibi, bir­şe­yin ölü dokt­rin olma­sı­nı engel­le­ye­bi­li­riz.3 Buna göre, bir ülke­nin sos­yo-demok­rat­lı­ğıy­la, ya da refah dev­le­ti olma­sıy­la, sınır­la­rı­nı daha sıkı kapat­ma­sı ara­sın­da güç­lü bağın­tı var. Bu nok­ta­da her­kes fark ede­bi­lir, Norveç’in, Danimarka’nın, İsviçre’nin sınır­la­rı­nı sıkı tut­ma­sı aslın­da onla­rın refah dev­le­ti olma­sıy­la ala­ka­lı. Çün­kü, biri İsv­içre vatan­da­şı oldu­ğu zaman, İsviçre’nin bütün hak­la­rın­dan yarar­la­nı­yor ve eğer vatan­daş­lı­ğa bir kota koy­maz­lar­sa, ken­di öz İsv­eç” hal­kı­na sağ­la­dı­ğı şey­le­ri kıs­mak zorun­da kala­cak. Han­gi İsv­eç ister böy­le bir­şe­yi? David Mil­ler diyor ki, vatan­daş­lık (veya göç­men­lik) sınır­lan­dı­rıl­ma­lı, çün­kü hız­lı nüfus artı­şı yapı­sal sorun­la­ra yol açacaktır.

Diye­lim ki, Fin­lan­di­ya sınır­la­rı­nı mül­te­ci­le­re açtı ve mil­yon­lar­ca Suri­ye­li akın etti, siz­ce Finlandiya’nın alt­ya­pı­sı bu kadar hız­lı nüfus artı­şı­nı kal­dı­ra­bi­lir mi? Nere­de yata­cak­lar? Has­ta­la­nın­ca han­gi has­ta­ha­ne­ye akın ede­cek­ler? Ne yiye­cek­ler? Nere­de çalı­şa­cak­lar? Mil­lerin konu­yu nere­ye götür­dü­ğü­nü anlı­yor­su­nuz, uzat­ma­ya­ca­ğım… Benim bu argü­man­la ilgi­li çok cid­di sıkın­tı­la­rım var. Önce­lik­le neden bütün göç­men­ler sade­ce bir ülke­ye göç­mek iste­sin? Diğer bir­şey ise, ülke­ler çok doğal bir şekil­de ken­di ara­la­rın­da eko­no­mik ve finan­sal anlaş­ma­lar yapa­rak ihra­cat ve itha­lat yapı­yor­lar, sınır­la­rı­nı bir­bi­le­ri­ne açı­yor­lar. Neden ülke­ler ken­di ara­la­rın­da göç­men­lik anlaş­ma­la­rı yap­ma­sın? Mese­la, Suri­ye kri­zin­de güç­lü ülke­ler ken­di ara­la­rın­da ne kadar mül­te­ci var­sa bölüş­tü­re­bi­lir­ler. Örne­ğin, ABD 100,000 mül­te­ci­yi alır, Kana­da 50,000, Fin­lan­di­ya 5,000… Neden ara­mız­da cid­di ve komp­leks eko­no­mik anlaş­ma­lar yapı­yo­ruz da, neden bu kadar mül­te­ci­yi efek­tif olma­yan bağış orga­ni­zas­yon­la­rı­nın eli­ne muh­taç edi­yo­ruz? Goog­le”, mül­te­ci­ler için para top­lu­yor mesela…

Her zaman düşün­mü­şüm­dür, ülke­le­rin belir­li tari­hi var ve tarih­le­rin­de de bir sürü feda­kar­lık­lar görü­yo­ruz. Bu düşün­ce­den iler­ler­sek, bir Japon düşü­ne­bi­lir ki, benim dedem bir sürü feda­kar­lık ettik Japonya’nın bu hale gel­me­si için neden bir sürü göç­me­ni ülke­me soka­yım ve tari­hi feda­kar­lık­la­rı­mız­dan tam ola­rak yarar­lan­mak­tan fera­gat ede­yim? Kısa­ca­sı, ben Japonya’yı miras ola­rak aldım, iyi şey­le­riy­le ve kötü şey­le­riy­le… Ülke­ler her zaman men­fa­at­çi oldu­ğu için bu argü­man baya­ğı güç­lü. Yani, eğer ben ülke­yi miras edin­diy­sem ve her ülke men­fa­at­çiy­se ve men­fa­at­çi ola­rak aldı­ğı karar­lar yüzün­den kötü veya iyiy­se bu onun problemidir.

Suriye’nin yaşa­dı­ğı kriz Suriyeli’lerin tari­hin­de aldı­ğı karar­lar­la ala­kı­dır, ve öyle karar­lar alma­sa­lar­dı o zaman… Bu argü­man önce­lik­le aşı­rı deter­mi­nis­tik. Ayrı­ca, Fran­cis Fuku­ya­manın da dedi­ği gibi güç­süz ve bat­mış ülke­ler, dün­ya­mız­da bulu­nan en büyük prob­lem­dir. Ve zaten göç­men kri­zi de, güç­süz ve bat­mış ülke­le­rin ese­ri… Bir ülke bat­tık­tan son­ra, onu tek­rar bir ülke hali­ne getir­mek nere­dey­se imkan­sız­dır. Bunu gör­mek için Afganistan’a baka­bi­lir­si­niz. Fuku­ya­ma diyor ki, güç­süz ülke­le­ri güç­len­dir­mek çok daha kolay ve göç­men soru­nu­nu kalı­cı çöz­me­nin en efek­tif yolu­dur. Çok doğ­ru… Fuku­ya­manın argü­ma­nıy­la Mil­lerin şim­di bah­se­de­ce­ğim argü­ma­nı­nı bir­leş­tir­di­ği­miz­de, güzel nok­ta­la­ra varı­rız gibi­me geli­yor. Mil­ler diyor ki, mül­te­ci­nin anla­mı­nı geniş­le­te­rek, ülke­mi­ze kabul ede­lim. Fakat, onla­ra vatan­daş­lık veya göç­men sta­tü­sü ver­me­ye­lim. Aksi­ne, onla­rın kaç­tık­la­rı ülke­yi düzelt­me­ye çalı­şa­lım ve düzelt­tik­ten son­ra geri gön­de­re­lim. Eğer bu mül­te­ci­le­re göç­men­lik veya vatan­daş­lık sta­tü­sü ver­mez­sek, dev­le­tin sağ­la­dı­ğı her sos­yal prog­ram­dan yarar­la­na­maz­lar ve bize kül­fet olmaz­lar.

Mül­te­ci­nin anla­mı­nı geniş­let­mek neden önemli?

Mese­la, Tuva­lu yakın bir tarih­te Yeni Zellanda’ya taşın­mak iste­di­ği­ni dile getir­di. Çün­kü, yakın tarih­te ülke sular altın­da kala­cak. Bun­lar da mül­te­ci­dir aslın­da… Yani mül­te­ci sade­ce poli­tik anlam taşı­maz­sa bizim çok daha işi­mi­ze yarar ve yar­dım­la­rı­mı­zın boyu­tu ve geniş­li­ği artar. Daha faz­la uzat­ma­ya­ca­ğım, gör­dü­ğü­nüz üze­re konu baya­ğı komp­leks. Ama, siya­set fel­se­fe­si işi­mi­ze gel­me­yen ve işi­mi­ze yara­yan soru­la­rı sor­mak­tan iba­ret­tir. Ne kadar az fay­da­mız olsa da, bu konu­la­rı düşün­mek bile bizim daha iyi bir insan ve top­lum olma potan­si­ye­li­mi­zi artıracaktır…

Öne­ri­len Okumalar:

1) David Mil­ler: Immig­ra­ti­on: the case for limits

2) Joseph Carens: Mig­ra­ti­on and Mora­lity

3) John Stu­art Mill: On Liberty

Joseph H. Carens kimdir?

Ünlü bir poli­ti­ka tarihcis”olan Carens, halen Toron­to Üniversitesi’nin poli­ti­ka tari­hi depart­ma­nın­da pro­fe­sör öğre­tim üye­si­dir. Göç­men­lik konu­sun­da önem­li araş­tır­ma­la­rı bulunmaktadır.

david millerDavid Mil­ler kimdir?

8 Mart 1946 dogum­lu Bri­tan­ya­lı poli­tik teoris­yen olan Mil­ler, dok­to­ra­sı­nı Oxford Üniversitesi’nde yap­tı. Sos­yal Hukuk, Mil­let Üze­ri­ne, Vatan­daş­lık ve Mil­li Kişi­lik adlı eser­le­ri olam Mil­ler, modern libe­ral mil­li­yet­çi­li­ğin savu­nu­cu­su ola­rak göze çarpmaktadır.

replica by George Frederic Watts, oil on canvas, 1873

John Stu­art Mill kimdir?

20 Mayıs 1806’da doğan, 8 Mayıs1873’de ölen İng­il­iz filo­zof, poli­tik eko­no­mist, par­la­men­to üye­si ve dev­let memu­ru olan Mill, man­tık ala­nın­da, yal­nız­ca tüm den­ge­lim­sel man­tık­la ilgi­li çalış­ma­lar yap­ma­yıp, tüme varım­sal man­tı­ğı da for­mü­le ede­rek geliş­tir­miş, man­tık­sal ilke­le­ri sos­yal ala­na, siya­set ve ahlak ala­nı­na uygu­la­ma­sıy­la ün kazan­mış bir bilim adamıdır.

fukuyamaFran­cis Fuku­ya­ma kimdir?

1952’de Şikago’da doğan Fuku­ya­ma, lisan­sı­nı Cor­nell Üniversitesi’nde, dok­to­ra­sı­nı da Har­vard Üniversitesi’nde yap­tı. ABD Dışiş­le­ri Bakanlığı’nda Poli­ti­ka Plan­la­ma Dairesi’nde Orta­do­ğu Uzma­nı” ve Genel Direk­tör Yar­dım­cı­sı” ola­rak çalı­şan Fuku­ya­ma, 19811982 Mısır-İsr­ail görüş­me­le­ri­ne ABD heye­ti üye­si ola­rak katıldı.

Fuku­ya­ma, 2005 Temmuz’undan beri Johns Hop­kins Üniversitesi’nde ulus­la­ra­ra­sı ikti­sat poli­ti­ka­sı öğre­tim üye­si ola­rak görev yap­mak­ta ve The Ame­ri­can Inte­rest Dergisi”nin Yayım Kuru­lu Başkanlığı’nı yürütmektedir.

İlgili Haberler

Leave a Comment