
İdiopatik pulmoner fibrozis nedeni bilinmeyen ama büyük oranda sigara ile bağlantılı bir akciğer hastalığı. İlerleyici efor dispnesi ile ortaya çıkan İPF’de yaşam süresi birkaç yılla sınırlıdır. Bugün hastalığın ilerlemesini yavaşlatan birkaç ilaç kullanılmaktadır. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Benan Müsellim, hastalık hakkında tüm bilinmeyenlere cevap verdi.
Pulmoner fibrozis ve idiopatik pulmoner fibrozis nedir? Görülme sıklığı ne kadardır?
Bu grup hastalıklar ilk defa Hamman ve Rich’in 1935 yılında tanımladıkları ilk olgu ile dikkat çekmiştir. O günden sonra, değişik derecede pulmoner fibrozis ile seyreden çok sayıda hastalık tanımlanmıştır. İnterstisyel akciğer hastalığı adıyla tanımlanan bu hastalık grubuna yaklaşık olarak 150 kadar hastalık dahildir.
İnterstisyel akciğer hastalıklarında hedef yapı alveoler interstisyumdur. Alveol epitel hücrelerinin bazal membranı ile kapiller endotel bazal membranı arasında kalan bu boşlukta, fibroblasta benzer hücreler ve ekstrasellüler matriks komponentleri bulunur.
İnterstisyel akciğer hastalıklarında olay çoğunlukla alveol epitelinin hasarlanması ile başlar. Çeşitli inflamatuar hücreler ve rejenere olan tip II alveol hücreleri ortaya çıkar. Bunu, matriks proteinlerinin aşırı yapımı ve depolanması izler. Sonuçta fibrosiz gelişir.
İnterstisyel akciğer hastalıkları veya günümüzde daha yaygın kullanılan adıyla “Diffüz Parankim Akciğer Hastalıkları”nın insidens ve prevalansıyla ilgili fazla araştırma yoktur. Türk Toraks Derneği’nin 2013 yılında yayınlanan araştırmasına göre bu hastalık grubunun yıllık insidensi ülkemizde yüzbinde 25.8 olarak hesaplanmıştır (Clin Respir J 2014;8:55–62).
Bu hasta grubu 4 alt gruba ayrılabilir; Sebebi bilinenler (kollajenozların akciğer tutulumu, pnömokonyozlar gibi), granülomatöz hastalıklar (sarkoidoz, hipersensitivite pnömonileri gibi), idiopatik interstisyel pnömoniler ve nadir görülen diğerleri.
İdioaptik pulmoner fibrozis (İPF), idiopatik interstisyel pnömoniler grubunda yer alan 7 hastalıktan en sık görülenidir. Ülkemizde tüm diffüz parankim akciğer hastalıklarının yaklaşık %20’sinin İPF olduğu saptanmıştır.
İPF neden olur? Risk faktörleri nelerdir?
İPF’nin etyolojisi günümüzde aydınlatılamamıştır. Hastalık çoğunlukla erkek cinsiyette ortaya çıkmaktadır. Erkek / kadın oranı araştırmalarda 1.5–1.7 bulunmuştur. Hastaların büyük çoğunluğu 50 yaşın üzerindedir. İPF hastalarının 2/3’ünün sigara alışkanlığı mevcuttur. Bu nedenle son yıllarda sigara ile ilişkili interstisyel akciğer hastalıkları arasında sayılmaya başlanmıştır. Bunun yanında tüm İPF hastalarının % 0.5–3.7 kadarının ailesel olduğu da görülmektedir.
Hastalığın erken ve geç belirtileri nelerdir?
Hastalık ilerleyici efor dispnesi ile ortaya çıkar. Bazı hastalarda öksürük de günlük performansı etkileyecek derecede önemli bir sepmtom olarak görülebilir. Hastalık farklı şekilde ilerleyebilir. Bir grup hastada yavaş bir kötüleşme meydana gelir ve bu hastalar hekime ancak fonksiyonel kayıpları ilerlediğinde başvururlar. Buna karşılık diğer bir grupta ise hastalık başlangıçtan sonra hızla kötüleşir, bunlar çoğunlukla sigara alışkanlığı olan erkek hastalardır.
Hastalık çoğu kanserle yarışacak düzeyde kötü bir prognoza sahiptir. Ortalama yaşam süresi 2.5–3.5 yıldır. Hastalar çoğunlukla fibrozisin ilerlemesi ile solunum yetmezliği ile kaybedilirler. Buna karşılık hastaların %5–20’sinde akut atak meydana gelebilir ve bu ataklarda mortalite %90’lara ulaşır.
İPF’den ne zaman şüphelenmek gerekir, tanı kim tarafından ve nasıl konulabilir?
İlerleyici efor dispnesi olan ve radyolojik olarak interstisyel akciğer hastalığı bulguları olan hastalarda, inorganik veya organik toz maruziyeti, kollajenoz gibi etyolojik bir sebep saptanamazsa İPF’yi düşünmek gerekir. Bu sebeple meslek anamnezini geçmişe yönelik olarak ayrıntılı olarak sorgulamak çok önemlidir. Ayrıca kuş besleme, seramik işiyle uğraşma, ıslak yoga yapmak, sık hamam gitmek gibi başta akıla gelmeyecek ancak ayrıntılı sorgulandığında fakedilebilecek hobileri de dikkate almak ayırıcı tanıda çok önemlidir. Bu hobiler veya rutubetli bir ortamda yaşamak radyolojik, klinik, hatta patolojik olarak İPF’den ayırt edilemeyecek bir hipersensitivite pnömonisinin sebebi olabilirler.
İnterstisyel akciğer hastalıklarının ayırıcı tanısının yapılması ve uygun tedavinin düzenlenmesinin uzman merkezlerde yapılması gereklidir. Multi-disipliner yaklaşım önerilir. Hastayı değerlendirecek ekipte öncelikle bu hasta grubunda tecrübeli bir göğüs hastalıkları uzmanı olmalı, ek olarak yine akciğer radyolojisi konusunda uzman bir radyolog ve patolog yer almalıdır.
Hastayı radyolojik olarak değerlendirmek üzere bu hastalara mutlaka toraks HRCT (high resolution CT) çekilmelidir. Ayrıcı tanıda diğer interstisyel akciğer hastalıklarının olmadığı görülüp, hasta idiopatik kabul edildiğinde hastada tipik HRCT bulguları varsa hasta İPF kabul edilebilir. Tipik radyolojik bulgular şunlardır; hastalığın akciğerlerin alt alanlarında ve periferik bölümlerde yerleşmiş olması. Bu alanlarda bal peteğinin olması ve bal peteği alanlarının buzlu cam alanlarından fazla olması. Buna karşılık konsolidasyon, mikronodüller, ayrık kistler, peribronkovasküler dağılım, mozaik perfüzyon görünümü olmamalıdır.
Ancak hastaların sadece %50’sinde tipik radyolojik görünüm mevcuttur. Tipik radyolojik görünümün olmadığı hastalarda tanıya gitmek için açık akciğer biyopsisine ihtiyaç vardır. Fakat elde edilen patolojik bulguların yorumlanması için de bu konuda uzman bir patoloğa ihtiyaç duyulur. Bazı durumlarda patolojik olarak bile tanıya gitmek çok zor olabillir. 2011 yılında 4 uluslararası derneğin birlikte yayınladığı rehberde radyolojik bulgulara göre tanı kriterleri tanımlandığı gibi patolojik bulgular da sınıflandırılmıştır (Am J Respir Crit Care Med 2011;183: 788–824).
En sonunda radyolojik ve patolojik bulgular göğüs hastalıkları uzmanı tarafından birleştirilerek İPF tanısına ulaşılır.
Medikal tedavide güncel yaklaşımlar nelerdir? Hangi durumlarda, hangi tip ilaçlar kullanılır?
İPF, halen tedavisi bilinmeyen bir hastalıktır. 1990 ve 2000’li yıllarda bu hasta grubunda kortikosteroid, azatioprin ve N‑asetil sistein kombinasyonları uygulanmış ancak yapılan araştırmalarla etkili olmadığı gösterilmiştir.
Son yıllarda iki ajan ön plana çıkmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı gösterilen ilk ilaç pirfenidon’dur. Bunu aynı şekilde etki eden nintedanib izlemiştir. Bu iki ilaç da hafif ve orta düzeyde etkilenmiş hastalarda etkili bulunmuştur. Unutulmamalıdır ki, bu ilaçlar yapılan araştırmalarda hastalığın tamamen düzelmesini sağlamamış, hatta ilerlemesini de durdurmamıştır. Yalnızca hastalığın ilerleme hızını yavaşlatmışlardır.
İlaç dışında tedavi seçenekleri nelerdir?
Elde yeterince kanıt olmamasına karşın, diğer benzer hasta gruplarından bildiğimiz bilgilere göre, solunum yetersizliğindeki hastalara sürekli oksijen tedavisi vermenin yararlı olduğu düşünülür. Hastanın oda havasında alınan arter kan gazlarında PaO2 düzeyi 55 mmHg’nın veya SaO2 %88’in altına indiğinde ve bunun akut bir atağa bağlı olmadığı görüldüğünde, hastaya günde en az 18 saat kullanacak şekilde sürekli oksijen tedavisi verilmesi düşünülmelidir. Bu 18 saat mutlaka gece saatlerini kapsamalıdır. 18 saatin altındaki kullanımların yararı sınırlıdır.
Son yıllarda yapılan çalışmalar bu hasta grubunda uygulanan pulmoner rehabilitasyon programlarının yaşam kalitesine katkı sağladığını göstermiştir.
Bu hastalarda akciğer transplantasyonu tedavideki son aşamadır.
Hastaların yaşam tarzı ile ilgili hangi uyarılarda bulunmak gerekir?
Bu hastalık büyük oranda sigara ile ilişkili olduğundan, hastanın kesinlikle sigaradan uzaklaşması gereklidir. Bu hastalarda araya giren infeksiyonlar tehlikeli olabileceğinden, hastaların her yıl influenza aşısı olmaları, kış aylarında kalabalık ortamlardan uzak kalmaları konusunda uyarılmaları gereklidir.