Yine buradayız; Romantische Straße’de (Romantik Yol)… Biz bu yolu 7 günde tamamlamıştık. Aslında toplamda yaklaşık 3 saatlik bir güzergah. Yol üzerindeki yerleşkelerin ve mekanların tarihinde de dolaştığımızdan, gezimiz de yazımız da uzayıp gidiyor işte böyle..
Schongau’dan Lech nehrini mekan eylemiş Landsberg am Lech’e doğru düşüyoruz yollara. Aslına uygun restore edilmiş eski değirmeni, baraj ve köprüler; hem ticaret yolu hem enerji üretimiyle yerleşkeye katkı sağlamış nehir. Arnavut kaldırımları, şehir surları, kuleleri, mimarisi, doğası ve tarihi de bizi zenginleştirecek diye umuyorum.
M.S. 70’li yıllarda dağınık gruplardan bahsedilse de 1100 yılında “Fetin” (Phetine) adıyla küçük bir köy olarak başlıyor burada kayıtlı tarih. Dük Heinrich the Lion’un ‑daha önceki yazıda bahsetmiştik kendisinden- isteği-emri üzerine 1150’lerin sonu 1160’ların başında bir kale yapılıyor buraya. Kalenin yapılma amacı çevredeki zengin tuz yatakları. Yani bu yataklardan elde edilen ürünlerin güvenle nakli için bu küçük yerleşkeyi güvenli hale getirmek. Bu kale; Phetine kalesi – Castrum Landespurch ve yerleşkenin yeni stratejik konumu buranın önemli bir ticaret merkezi olup gelişimini hızlandırıyor. 15. yüzyıla gelindiğinde bölgenin zenginliği ve hareketliliği ile gözdesi artık. Bu zenginliği sizin de göreceğiniz üzere şehrin yapılanmasına da güzelce yansıtmışlar.
1425 yılında inşa edilen renkli süslemeleri ve 36 metrelik kuleye tırmanıldığında sunduğu manzarasıyla (Bayern-Tor) Bavyera Gate Tower, Hubert von Herkomer’ın annesine ithafen yaptığı, içinde atölyesi ve küçük bir müze bulunan Mutterturm-Mother’s Tower ya da Herkomer Tower. Bitmedi, daha çok kule var arkadaşlar. Bir ikisine daha bakıp geçeceğiz hızlıca.
13. yüzyılda şehir surlarıyla birlikte yapılan ama şimdi çan kulesi ve saati ile biraz farklı formdaki Schmaltz Tower – Witches Tower; 1500’lü yılların başı 1600’lü yılların sonu arasında sadece kadınlar için ‑cadı- tutukevi, sonrasında da 19. yüzyıl sonuna kadar cezaevi olarak kullanılmış. Ve Turm-Tor.
Kapı ve kulelerden sıkıldıysanız Şapel, sunaklar, heykelleriyle sanatı ve estetiği 13. yüzyıldan günümüze taşıyan Parish’e ‑merkez kilise- bir girelim. Romanesk üslubun geç versiyonu olan bu kilisenin 1219 temelli olduğundan bahsediliyor. Üç nefli bazilika ile 1458–1466 yenileniyor. 17. yüzyılda Barok detaylar (kuzey tarafında (1692) barok kubbe ve kule), 18. yüzyılın ortalarında Rococo üslubuyla sunaklar ve nihayet 1979’da iç restorasyonu ile bugünkü hali… Vitrayları ile de tartışmasız çok etkileyici bulacaksınız burayı.
1584’de bir manastır ve kilisenin temellerinde yükselen Helig Kreuz ise içi tamamen Barok üslupla dizayn edilmiş tavan süslemeleri ile öne çıkan bir kilise. 1752–1754 yıllarında Jesuite Ignatius Merani tarafından yaptırılmış.
Siz; rastlayacağınız daha birkaç kilise ve her yere dağılmış heykelleriyle şehrin caddelerinin, ara sokakların, meydanının, şelalenin keyfini çıkarırken ve meydanda şöyle bir soluklanırken ben de burası ile ilgili bir not daha düşeyim hemen.
Şehrin Cezaevi Adolf Hitler’in 1920’lerde hapsedildiği ve “Kavgam”ı yazmaya başladığı hapishane. Daha sonra iktidardayken ve başlattığı 2. Dünya Savaşı sırasında burayı Nazi toplama kampına çeviriyor Hitler. Şimdi bu sevimli şehri arkamızda bırakarak faşist bir psikopat ve arkasına taktığı işbirlikçi milyonların desteği ile insanlığı öğüttüğü bu kampa; Kaufering’e doğru yolumuza devam edelim biz.
Dachau’nun (Münih yakınlarında bir toplama kampı) ara toplama merkezi gibi kurulmuş burası, eyaletin diğer kampı Mühldorf gibi.
Yeraltı tesisleri ve savaş sanayisi için gerekli emek gücü buradaki mahkumlardan sağlanıyordu. Faşizmin çarkına, buralarda ölüme ya da çalışmaya ayrıştırılıyordu insanlar. Bu bölgenin çeşitli yerlerindeki platformlarda çalışıyorlardı kampta kalanlar… Sadece hayatta kalabilme karşılığında.
Ve savaşın sonunda, Nisan 1945’e gelindiğinde burayı boşaltıp Dachau’ya ölüm yürüyüşüne zorladılar SS’ler mahkumlarını. Ve çoğunu yolda öldürdüler. Taşıyamadıklarını da hasta, zayıf olanları, yürütemediklerini burada, kampla birlikte ateşe verdiler.
Nedendir bilinmez, özellikle bilimin ve aklın ikinci, dürtülerin ön planda olduğu normal sıradan insanlar başlarına hep bir Hitler üretme sevdasındalar hala. Kendilerine olduğu kadar insanlığa da zulümdür bu aslında.
Neyse… Karanlık geçmişe uzun bir not olsa da geçmişten ders almak gerek diyerek Friedberg’e doğru düşelim biz yola artık. Yol biraz yatıştırsın bizi. Rönesansın karakterize ettiği, içinde farklı tematik sergilerin sunulduğu müzesi ile oldukça iyi korunmuş Landmark Wittelsbach Kalesi ve daha çok Rococo tarzı binalarıyla kasabanın sokaklarında şöyle bir rahatlayalım, iyice arınalım kızgınlığımızdan, insana- insanlığa dönelim yüzümüzü Augsburg’a gitmeden önce, ki neredeyse sınırdırlar birbirlerine.
Augsburg tarihi-turistik yanı olduğu kadar bir üniversite şehri de aslında.
“Augusta Vindelicorum” adı ile M.Ö. 15’te başlıyor şehrin bilinen tarihi. Askeri bir garnizon olmaktan önemli bir ticari merkeze dönüşmesini ve 1276’da özel bir statüye sahip olmasını stratejik konumuna bağlayabiliriz. Ama sürekli yağmalanması ve her zaman da ayağa kalkabilmesi de bu yüzden sanırım. Katolik ve Protestan din savaşları, 30 yıl savaşları, İsveç baskını, 9 yıl savaşları, Bavyera Krallığı’na ilhakı vs. vs. Yani 2. Dünya Savaşı dahil şehir hem savaşların hem siyasetin merkezinde yer almış, 1955’teki ABD bombardımanı ile de şehir neredeyse yerle bir olmuş. Aslında sizin bugün gezeceğiniz şehir Almanya’nın en eski yerleşim merkezlerinden biri olmasına karşı yeni sayılır. Geçmişten günümüze taşınanlardan Maximilian ve Mozarthouse’un yanı sıra St. Maria Katedrali ile Rathaus (belediye binası) en önemlileri. Restorasyonla da olsa geçmişin izlerini taşıyan ünlü ailelerin ‑ki çoğu şehrin biçimlenmesinde önemli rol oynamışlardır- evlerini de unutmamak gerek. Ve bu ailelerden birinin 1521 yılında “Katolik” fakirler için yaptırmış olduğu mahalle; Ortaçağ’da uygulanmış ilk sosyal konut projesi, hala kullanımda ve ailenin (Fuggerei) adı ile anılıyor.
Yani özetle Leopold Mozart (W. A. Mozart’ın babası) ve Bertolt Brecht’in da doğum yeri olan bu şehir onca yıkıma karşı yine de ilginizi hakedecek bence.
Şimdi Bavyera’nın başka bir küçük tarihi yerleşkesine; Wörnitz ve Tuna nehirlerinin kesiştiği, bize doğa ile yaşamın kucaklaşmasını anlatacak olan Donauwörth’e doğru yola çıkalım isterseniz. Tabii bu nasıl baktığınızla ve ne gördüğünüzle de ilgili. İlk önerim her şeyden önce sokaklarında ve köprülerinde kaybolmanız bu dört kapılı şehirin.
Şehrin iki balıkçı tarafından kurulduğu rivayet edilse de, 12. yüzyılda bir imparatorluk şehri olarak görüyoruz yerleşkeyi. Veraset savaşlarıyla, din savaşlarıyla, reformlar-karşı reformlarla… Bölge tarihinden pek farklı değil burada yaşananlar da.
Kent, arkeoloji, oyuncak (bebek) müzeleri ve müze evlerini görünce Almanların iyi ya da kötü tüm geçmişlerine sahip çıktıklarını, geçmişleriyle yüzleştiklerini ve en iyi şekilde kullandıklarını farketmemek mümkün değil. Geçmişlerini geleceğe yatırım olarak en iyi kullananlar da bence yine Almanlar. Almanya’da dolaşmadığım çok az yer kalmıştır ve sanırım bir tek gazoz kapağı müzesi görmedim!
Konuyu yine dağıttık galiba… Her zamanki gibi… Neyse; dönelim şehrimize…
Rieder Tor – Ana Şehir Kapısı ve şehir müzesi aynı zamanda. 1236’da inşaaedilen üçgen alınlığı ile Neo-Gotik üsluptaki Rathaus ise bugünkü görünümünü 1853’te almış. 1900’lü yılların sonunda da restorasyon çalışmaları yapılmış, gerçi ön ve arka yüzlerde. Ve yine burada da Fuggerei-Fuggerhaus evlerini, 16. yüzyıldan kalma Rönesans mimarisinin ilk örneklerini göreceksiniz şehrin dokusuna imzasını atan.
Yokuşa doğru devam ettiğinizde Minister of Our Lady – 15. yüzyıldan bir Gotik kilise ise size güzel bir şehir manzarası sunacak. Ve diğer tarafta da Kutsal Haç Manastırı. Ki buradaki kilisede 11. yüzyıl Haçlı seferlerinde kullanıldığı düşünülen orijinal haçlardan birinin parçaları olduğu iddia edilen kalıntılar var.
İster detaylara takılın ister minik adacıkta bir kafeye, bir restorana… Her neden mutluysanız oranın keyfini çıkarın. Harburg, Nördlingen vs… Devam edeceğiz yolumuza, ama şimdilik mola..
Yollarımız hep açık olsun..