Riga

Geç­mi­şin yükü­nü dene­yi­me dev­şi­rip onur­lu ve gurur­lu bir gele­ce­ği biçim­le­yen Letonya’nın baş­ken­ti Riga’ya yol­cu­lu­ğu­muz bu kez de. Zor­lu tarih­sel süre­ci eko­no­mi ve siya­se­ti biçim­ler­ken, önce­li­ğin her durum­da ve dönem­de bilim ve kül­tür oldu­ğu­nu göre­cek­si­niz bu güzel şeh­ri gezerken.

Bal­tık Denizi’nin her dönem önem­li tica­ret mer­kez­le­rin­den ve bir­çok kül­tü­rün de kesiş­me nok­ta­sı olma­sı bura­da yaşa­ma dair bütün disip­lin­le­ri etki­le­miş. Ger­çi her gelen isti­la ve yıkım­la­rı da bera­be­rin­de getir­miş olsa da, şehir iyi ola­nı bün­ye­sin­de har­man­la­ma­yı ve bugün biz­le­re aktar­ma­yı bir güzel becer­miş ben­ce. Sade­ce şeh­rin plan­la­ma­sı ve mima­ri­si­ne bak­tı­ğı­mız­da bile algı­la­ya­bi­li­riz bunu. Biz her zaman oldu­ğu gibi şeh­ri ve şehir­li­yi daha iyi anla­mak için tari­hi­ne şöy­le kısa­ca göz ata­lım öncelikle…

Dauga­va Nehri’nin kıyı­la­rın­da ‑ki Baltık’ın en uzun neh­ri­dir- ve doğal bir liman oluş­tu­ran del­ta­da bel­ki daha da önce­le­ri ama bugün­kü arke­olo­jik veri­ler­den yola çıka­rak yak­la­şık M.Ö. 2500’lü yıl­lar­da baş­lı­yor yaşam. Pagan kül­tün­de­ki ilk yer­le­şik kavim­ler; hem neh­ri hem deni­zi kul­la­na­rak böl­ge­nin dina­mik­le­rin­den olur­ken, Viking­ler döne­min­de de tica­ret yol­la­rı­nı daha geniş­le­ti­yor­lar. Ta ki haç­lı sefer­le­ri adı altın­da din isti­la­sı, Hıris­ti­yan yayıl­ma­cı­lı­ği bu top­rak­la­ra gözü­nü dike­ne, bura­lar­da da baş­la­ya­na kadar.

1198 yılın­da Pis­ko­pos Berthold’ın ilk isti­la dene­me­si bura­da ile­ri bir kara­kol kurul­ma­sı sıra­sın­da ken­di ölü­mü ile sonuç­la­nı­yor. Ancak daha son­ra Pis­ko­pos Alber­ta Piemi­nek­lis komu­ta­sın­da Bremen’den gelen Haç­lı­lar 1201 yılın­da böl­ge haki­mi­ye­ti­ni elle­ri­ne geçi­rip yerel hal­kı, özel­lik­le Liv ve Fin/Kursi nüfu­su dönüş­tür­me­de başa­rı­lı olu­yor­lar. Bu başa­rı­nın altın­da psi­ko­po­sun lider­li­ğin­de savaşcı/asker keşiş­ler­den olu­şan Kar­deş­ler Topluluğu”nun ve Alman tüc­car­la­rın para­lı asker­le­ri­nin etki­si yad­sı­na­maz. Ve yine bu başa­rı­nın sonu­cu­dur ki; bu tarih, önce­si nere­dey­se yok sayı­la­rak ilk manas­tır yer­leş­ke­siy­le bir­lik­te 1201, Riga’nın da kuru­luş yılı ola­rak geçi­yor kayıt­la­ra. Hemen bir yıl son­ra da Alman sömür­ge­ci­le­rin gelip yer­leş­me­ye baş­la­dı­ğı­nı, buna kar­şı 1230’lu yıl­la­rın orta­la­rı­na kadar yerel kavim­le­rin dire­ni­şi­nin de devam etti­ği­ni görü­yo­ruz. Bu ara­da Hıris­ti­yan­laş­tır­ma süre­ci devam ede­dur­sun, 1282 yılın­da Han­sa ligi­ne katı­lan Riga’da eko­no­mi daha bir ivme kaza­nır­ken, şehir de sur­lar ve kale­ler­le daha müs­tah­kem konu­ma geti­ri­li­yor. Artık bu dönem­de Doğu-Batı tica­ret hat­tı­nın mer­ke­zi­dir Riga.

Son­ra­sın­da hep gel­git­ler ve daha trav­ma­tik bir süre­ce tanık­lık edi­yor şehir. 1561’de Polon­ya-Lit­van­ya bir­li­ği­ne girip bağım­sız şehir sta­tü­sü kazan­sa da, bu sta­tü­yü ancak 20 yıl koru­ya­bi­li­yor. Son­ra İsv­eç ege­men­li­ği, Otuz Yıl Savaş­la­rı, 1710 yılı­na kadar devam eden Rus işga­li ve dün­ya savaş­la­rın­dan payı­nı ala­rak geli­yor bugünlere.

1. Dün­ya Sava­şı sonun­da imza­la­nan 1918 Brest Litovsk Barış Ant­laş­ma­sı ile kont­rol Sov­yet­ler Birliği’ne geç­se de kısa süre son­ra ve ama kısa da süren bir özerk­lik döne­mi, par­la­men­ter sis­te­me geçiş ve son­ra­sın­da bir dün­ya sava­şı daha…

2. Dün­ya Sava­şı sıra­sın­da böl­ge­de yaşa­yan Yahu­di­le­rin kat­li, özel­lik­le bu sava­şın son­la­rın­da Sov­yet­ler Birliği’nin bu böl­ge­yi işga­li sıra­sın­da Alman köken­li nüfu­sun çoğun­lu­ğu­nun Nazi taraf­ta­rı ve des­tek­çi­si olma­sı gerek­çe­siy­le uygu­la­dı­ğı vur­gu­la­nan şid­det sonu­cu kayıp­lar­la bu son savaş nüfu­sun üçte biri­nin yok olma­sı­na ve dola­yı­sıy­la en büyük trav­ma­sı­na neden olmuş şehrin.

Sov­yet­ler Birliği’nin dağıl­ma­sı ile 21 A ğus­tos 1991’de Letonya’nın bağım­sız­lı­ğı­nı kazan­ma­sı ve hemen Avru­pa Birliği’ne kabu­lü ile şehir de yavaş yavaş asıl kim­li­ği­ni bul­ma­ya ve özel­lik­le UNES­CO Dün­ya Kül­tü­rel ve Doğal Mira­sı lis­te­si­ne dahil edil­me­siy­le de bu kim­li­ği ser­gi­le­me­ye baş­lı­yor. Tabii bun­da özel­lik­le res­to­ras­yon ve reno­vas­yon çalış­ma­la­rı için Avru­pa Bir­li­ğin­den akta­rı­lan nak­tin de rolü büyük.

Hala bu çalış­ma­la­rın devam etti­ği çok kat­man­lı, çok kül­tür­lü şeh­re, şehir­den baka­lım artık. Bu kadar tarih yeter. Orta­çağ esin­ti­le­ri, Art Nouve­au, eklek­tik mima­ri ile har­mo­nik bir gör­sel­li­ğe sahip şehir emi­nim sizi de ken­di­si­ne hay­ran bıra­ka­cak. Ve iyi bir göz­lem­le, sos­ya­lizm­den vah­şi kapi­ta­liz­me geçiş­te süre­ci” yaka­la­yan­lar ve yaka­la­ya­ma­yan­lar ara­sın­da­ki far­kı da izle­ye­bi­lir­si­niz bu arada.

Özel­lik­le bu göz­lem için Riga Cent­ral Mar­ket iyi bir baş­lan­gıç. Yapı­mı­na 1922 yılın­da bele­di­ye mec­li­si­nin mer­ke­zi bir gıda paza­rı oluş­tur­ma­ya karar ver­me­si üze­ri­ne baş­la­nı­yor pro­je­ye. Soğuk hava depo­la­rı, alt­la­rın­da mah­zen­le­ri ile pav­yon­la­rı, kanal kıyı­sı­na açı­lan tünel­le­ri ile lojis­ti­ği de doğ­ru kul­la­na­rak uygu­la­ma­ya konan çalış­ma niha­yet 1930 yılın­da tamam­la­nı­yor ve son­ba­ha­rın­da da açı­lı­yor aynı yılın. Kısa bir süre, 3. Reich döne­min­de aske­ri amaç­lar için kul­la­nıl­sa da Sov­yet­ler döne­nim­de yeni­den ama­cı­na uygun bir çalış­ma ala­nı­na dönü­şü­yor pazar. Bugün yerel üre­ti­ci­ler­den alış­ve­riş yap­ma­nın, pazar­lık yap­ma­nın yanı sıra mima­ri­nin de key­fi­ni çıka­ra­bi­le­ce­ği­niz bir yer bura­sı ve tabii dola­yı­sıy­la alı­cı­sı ile, satı­cı­sı ile yerel hal­kı göz­lem­le­ye­bi­le­ce­ği­niz en ide­al yer. Ger­çi biz böy­le bir sıkın­tı yaşa­ma­dık ama; eli­niz­de­ki, kolu­nuz­da­ki, cebi­niz­de­ki­le­re dik­kat edin diye bir­çok kez uya­rıl­dı­ğı­mız ve ted­bir­li oldu­ğu­muz için ola­bi­lir. İtalya ve özel­lik­le Sicil­ya bu konu­da çok daha uzman bence.

Alış­ve­riş, göz­lem, korun­ma içgü­dü­sü (hiç bir­yer Türkiye’den, Ortadoğu’dan, İsl­am ülke­le­rin­den daha teh­li­ke­li değil) sizi yor­duy­sa hemen Livu Meydanı’na uza­nı­ve­rin. Küçük Guild, Kedi Evi ve Riga Rus Dra­ma Tiyat­ro­su ile çev­ri­li bu mey­dan Riga neh­ri­nin (Rid­ze­ne-Rī dzi” a Neh­ri) eski güzer­ga­hı üze­rin­de. Özel­lik­le 2. Dün­ya Savaşı’nda çok yıkı­ma uğra­mış olsa da bugün şeh­rin alım­lı mey­dan­la­rın­dan biri.

Ve yedi arte­rin açıl­dı­ğı Dome Mey­da­nı, şeh­rin nab­zı­nın attı­ğı en büyük mey­dan­lar­dan bir diğe­ri. Bura­da­ki tabii ki en gör­kem­li yapı Kated­ral. Şeh­rin kuru­luş yılın­dan sade­ce 10 yıl son­ra şeh­rin kuru­cu­su ola­rak kabul edi­len Pis­ko­pos Albert koy­muş ilk temel taşı­nı. Önce bir bazi­li­ka ola­rak tasar­lan­mış ve son­ra tasa­rım değiş­ti­ri­le­rek kiliseye/katedrale dönüş­tü­rül­müş. 15. yy.’da şapel­ler ve kule ila­ve edi­le­rek geniş­le­til­miş, yük­sel­til­miş. Yan­gın­lar ve savaş­la­rın yara­la­rı res­to­ras­yon­lar­la çeşit­li dönem­ler­de ona­rı­lır­ken, Roma­nesk, Erken Gotik, Barok ve Art Nouve­au mima­ri özel­lik­le­ri de bün­ye­sin­de har­man­la­ya­rak Leton­ya ve Bal­tık dev­let­le­rin­de­ki en büyük Orta­çağ kili­se­si olma­sı­nın yanı sıra Bal­tık Mer­kez kated­ra­li ola­rak da kabul gör­müş. Kated­ra­lin yanı sıra Riga’nın ilk eklek­tik tar­zın­da biti­ril­miş Riga Bor­sa bina­sı, Paul Man­dels­te­in tara­fın­dan tasar­la­nan Rad­yo bina­sı, Neo-Kla­si­siz­min güzel bir örne­ği olan ban­ka bina­sı, mey­da­na karak­ter kazan­dı­ran güzel örneklerden.

Nati­vity of Christ Cat­hed­ral (İsa Kated­ra­li) ise Riga Bis­hop Sera­fim tara­fın­dan 3 Tem­muz 1876’da inşa edil­miş, Rus Çarı II. Alexander’ın 12 çan­lı kub­be tasa­rı­mı ve hedi­ye­si ile geliş­ti­ril­miş Riga’nın en büyük Orto­doks kili­se­si. Yapı; iç ve dış mima­ri özel­lik­le­ri­nin yanı sıra, için­de barın­dır­dı­ğı bir müzey­le bir gale­ri­ye denk düşen sanat eser­le­ri ve obje­le­riy­le, fresk­le­riy­le, süs­le­me­le­ri ile de çok zen­gin. Ancak Sov­yet­ler Bir­li­ği döne­min­de bir planetaryum/uzay göz­lem evi ve res­to­ran ola­rak kul­la­nı­lan bina, son­ra­sın­da tek­rar kili­se­ye dönüş­tü­rü­le­rek 1990’ların başın­da Orto­doks­la­rın hiz­me­ti­ne açıl­mış. Riga’daki en eski ve en değer­li anıt­sal mimar­lık yapı­la­rın­dan biri ola­rak anı­lan bir diğer dini yapı Gotik St. Peter Kili­se­si. Yapı­mı­na 1209 yılın­da baş­lan­mış ve 13. yy.’dan bugü­ne için­de içe­ri­sin­de bir­kaç mima­ri detay bul­ma­nız müm­kün. Tam bir sanat tari­hi ince­le­me konu­su. Vak­ti­niz var­sa özel­lik­le gör­me­ni­zi iste­rim. Özel­lik­le iç bazi­li­ka­la­rı. Ya da ister­se­niz kule­ye çıkıp şeh­re biraz yuka­rı­dan baka­bi­lir­si­niz. Daha son­ra mey­dan­la­ra tek­rar göz ata­ca­ğız ama şim­di şim­di Riga için tari­hi miras oldu­ğu kadar turis­tik ilgi oda­ğı olan bir yapı­dan bah­set­mek isti­yo­rum size.

Three Brot­hers’ buil­ding (Üç Kar­deş­ler Evi/evleri). Üç bina­dan olu­şan ve Riga’nın en eski­le­rin­den olan bu komp­leks yapı 15. yy.’dan 17. yy.’a bir yapım süre­sin­den geç­miş ve üçü de fark­lı mima­ri öğe­ler taşı­ma­sı­na kar­şın bir­bir­le­riy­le uyum­lu­dur­lar. En eski ola­nı 17 numa­ra”, 1490 yılın­da üre­tim ve tica­ret için ihti­yaç­la­rı kar­şı­la­ya­cak büyük bir oda ola­rak plan­lan­mış ve yapıl­mış son dere­ce sade, kapı­da­ki taş­tan lev­ha dışın­da hiç bir süsü olma­yan bir bina ve nere­dey­se hiç bir deği­şik­li­ğe uğra­ma­dan bugü­ne taşı­mış ken­di­ni. Orta­da­ki bina 1646 yılın­da yapıl­mış olsa da özel­lik­le ön cep­he­si 1785 yılın­da ilk bina­ya göre Hol­lan­da Man­ne­rism tar­zın­da yeni­len­miş. İçer­ide de otur­ma oda­la­rı, büyük pen­ce­re­li lobi-salon ile fark daha da belir­gin­le­şi­yor. 13. ve 17. yüz­yıl­lar­da inşa edi­len bina­da ise 21 numa­ra” kötü güç­le­re kar­şı koru­yu­cu­lu­ğu­na ina­nıl­mış bir mask cep­he süsü ola­rak kul­la­nıl­mış. İçer­ide de küçük daire­ler var. Riga baş­ta olmak üze­re Letonya’nın tari­hi mira­sı­nı koru­mak için Leton­ya Mimar­lık Müze­si ola­rak kul­la­nı­lan bu komp­lek­sin yapı­mı, nesil­ler fark­lı olsa da aynı aile­nin erkek­le­ri tara­fın­dan üst­le­nil­di diye bir riva­yet var, ama riva­yet işte.. Riga’daki diğer bir ente­re­san bina da House of Black­he­ads, Kara­ka­fa­lar Evi. 1334 yılın­dan bugün­le­re yıkım­la­rın ve yapım­la­rın ve aslın­da bir anlam­da da Riga hal­kı­nın kade­ri­ni yan­sı­tır bu bina. Çeşit­li kamu kurum­la­rı için bir top­lan­tı ve par­ti meka­nı ola­rak tasar­lan­mış. 17. yy.’da çoğun­lu­ğu Alman yaban­cı tüc­car­la­rın isti­la­sı­na uğra­yıp işgal edil­di­ğin­de, işgal­ci­ler yöne­ti­ci­ler­den biri­ni idam etmiş­ler. Siyah kafa sem­bo­lü de bura­dan geli­yor zaten. Evin aslı­na uygun res­to­ras­yo­nu hala devam edi­yor. Yakın zaman­da biter mi bile­mem ama bina her hali ile görül­me­ye değer. Mer­kez­den kısa bir yürü­yüş ile yine tica­re­tin kal­bi ve ama sanat­la kesi­şen mer­ke­zi, Spi­ke­ri Quarter’a gide­bi­lir­si­niz bura­dan, kara­ka­fa­lar içi­ni­zi çok karart­tı ise. Ger­çi 14. yy.’dan bu yana iske­le­si, depo­la­ma alan­la­rı ile hiz­met veren yapı­lar bütü­nü olan bu komp­leks de geç­mi­şin­de Yahu­di ve Rus­la­rın top­la­ma kam­pı, bir tür get­to ola­rak da kullanılmış.

Ney­se… Biz iske­le ve depo­la­rı­mı­za döne­lim. Depo­la­ma alan­la­rı 19. yy.’da yeni­den tasar­la­na­rak Bal­tık mima­ri­si­nin önem­li yapı ele­man­la­rın­dan olan çar­pı­cı kır­mı­zı renk­te ama olduk­ça basit tuğ­la­lar kul­la­nı­la­rak nere­dey­se yeni­den inşa edil­miş. İyil­eşt­irme pro­je­le­ri ise 2013 yılı­na kadar devam etmiş. Riga’nın en önem­li kamu­sal alan pro­je­le­rin­den biri bura­sı da ve bohem Riga hak­kın­da­dır size anla­ta­cak­la­rı bura­nın. Ayrı­ca mima­ri­si ve sana­tı ile ruhu­nu­zu temiz­ler­ken, ağız tadı­nız için de çok ayrı­ca­lık­lı seçe­nek­ler bula­bi­lir­si­niz bura­da. Tadı­nı çıka­rın… Ya da hem ulus­la­ra­ra­sı tat­la­rın yanı sıra yerel lez­zet­le­ri de bula­ca­ğı­nız ahşap mima­ri­nin 21 yy. dina­mik­le­ri kul­la­nı­la­rak ve ama tari­hi atmos­fe­ri de koru­ya­rak 19. yüz­yıl­da pro­je­len­di­ri­lip inşa edil­miş bir diğer komp­leks Pārdaugava’ya gide­bi­lir, hat­ta ister­se­niz bura­da alış­ve­riş de yapa­bi­lir­si­niz. Daha şık bir yer isti­yor­sa­nız Bergs Baza­ar da tam size göre. Genel bir bakış­tan son­ra; kale­si, İsv­eç Kapı­sı, Roland’ı baş­ta olmak üze­re ş ehre yayıl­mış hey­kel­le­ri, kanal­la­rı, bah­çe­le­ri, Art Nouve­au böl­ge­si, kal­dı­rım taş­lı sokak­la­rı, cad­de­le­ri­nin yanı sıra daha faz­la far­kın­da­lık için müze, anıt ve gale­ri­le­ri ile de Riga’yı tanı­ma­ya devam ede­bi­lir­si­niz. Tarih Müze­si, Savaş Müze­si, Köşe Ev, Med­zen­dorff Evi, Bar­rı­ca­des Müze, KGB Müze­si, Front Müze­nin yanı sıra tema­lı müze­le­ri de ilginç. Bira müze­si­ne ya da çiko­la­ta müze­si­ne şöy­le bir uğra­yın ben­ce zama­nı­nız var­sa. Ve yine zaman ayı­ra­bi­lir­se­niz ban­li­yö tre­ni ya da tek­ne­ler­le de ula­şa­bi­le­ce­ği­niz Jür­ma­la böl­ge­si­ne uza­na­bi­lir, sahi­lin key­fi­ni çıka­ra­bi­lir­si­niz, hele ki gezi­niz yaz ayla­rı­na denk düşmüşse…

Ama yol­la­rı­mız hep açık olsun..

İlgili Haberler

Leave a Comment