Psöriazis (Sedef Hastalığı) deri, eklemler ve tırnakları tutabilen, bulaşıcı olmayan, kronik enflamatuar bir hastalıktır. Dünya nüfusunun yaklaşık %2’sinde görülür. Afrika’da görülme oranı %0,5 iken, Amerika’da %4.5’tir. Kadın erkek oranı eşittir.
Etyolojisi tam anlaşılamamıştır. T hücre kaynaklı poligenik, otoimmun bir hastalık olarak değerlendirilir. Genetik eğilimi olan bireylerde, tetikleyici faktörler sonrasında, psöriazis belirginleşir. Stres, ilaçlar, travma ve enfeksiyonlar bu faktörler arasında sayılabilir. Yaşam boyu nüks ve remisyonlarla seyreder. Her yaş grubunda ortaya çıkabilse de 20–30 ve 50–60 yaş arası pik yapar. Hastalık %75 olguda, 40 yaşından önce başlar, kadınlarda başlangıç yaşı daha erkendir.
Psöriazis yerleşimlerine veya lezyonlara göre tiplendirilebilir.
Lezyona göre psöriazis tipleri;
1. Plak tip psöriazis (psöriazis vulgaris)
2. Guttat psöriazis
3. Eritrodermik psöriazis
4. Püstüler Psöriazis (lokalize veya jeneralize)
Yerleşime göre psöriazis tipleri;
1. Saçlı deri psöriazisi
2. Fleksural psöriazis (invers psöriazis)
3. Oral mukoza
4. Tırnak psöriazisi
En sık gözlenen form psöriazis vulgaris olarak ta adlandırılan plak tip psöriazistir, saçlı deri, diz, dirsek, lumbosakral bölge, intergluteal saha ve glans penisi tutar. İnverse, ters yerleşimli formda palmoplantar saha ve intergluteal saha tutulumu önceliklidir. Guttate form, seyrek görülür, yaklaşık oranı %2’dir. 2–5 mm.lik, oval veya yuvarlak plakların hızlı, çok sayıda ortaya çıkması ile kendini belli eder, genelde enfeksiyonları izler. Bir çalışmada %66 olguda guttata formun, üst solunum yolu enfeksiyonu sonrasında ortaya çıktığı saptanmıştır.
Olguların yaklaşık %80’inde tırnak tutulumu vardır, pitting, onikomadezis, onikoşizi, hiponişi ve lökonişi gözlenebilir. Tırnak tutulumlu psöriazis’te %52 olguda ağrı tanımlanmakta, %14 olgu gündelik yaşamının etkilendiğini belirtmektedir.
Psöriazis tiplemesinde, yaygın yüz tutulumu ve yaygın püstüler formlar önemlidir. Agresivite göstergesi olup, sistemik ilaç ve hospitalizasyon gerektirebilir. Plakların birleşerek, skuamların kaybolması, pişmiş deri görünümü ile kendini belli edebilen Eritrodermik form da, yakın takip ve sistemik tedavi gerektirir. Tedavi şiddeti PASİ (Psöriazis area and severity index) skorlarına göre belirlenir. Tedavi protokolleri de şiddete göre uygulanmaktadır.
Ayırıcı Tanı
Ayırıcı tanıda özellikle püstüler formda, impetigo, yüzeysel kandidiazis, follikülit, pemphigus foliaseus, subkorneal püstüler dermatoz, akut generalize ekzentamatöz püstüloz (AGEP), infantil akropüstüloz akla gelmelidir. Plak tip psöriaziste, tek, kronik plak görüldüğünde, seboreik dermatit, Bowen hastalığı, mikozis fungoides düşünülmelidir. Pretibial lezyon ayrımında, liken simpleks kronikus, hipertrofik liken planus, palmoplantar sahada kronik dermatit ayırıcı tanıda ele alınmalıdır.
Eritrodermi gözlendiğinde; Sezary sendromu ve ilaç alerjileri düşünülebilir. Psöriazis guttata’da, küçük plak parapsöriazis, pitriazis likenoides kronika, sekonder sifiliz ve pitriazis rosae akla gelmelidir. Fleksural formda, intertrigo, seboreik dermatit, tinea inkognito, kontakt dermatit ve kandidiazis ele alınmalıdır.
Ayırıcı tanı tedavi protokollerini belirlemek açısından önemlidir, özellikle eritrodermi ve uzun süreli, tek, kronik plakta dikkatli olunmalıdır. Şüphede kalınan durumlarda deri biyopsisi önerilmektedir. Bazı olgularda dermoskopi yardımcı olabilir.
Psöriazis eklemleri tutabilir. Olguların %5–30’unda eklem tutulumu olabilir. Bu durum %10–15 olguda ilk bulgudur. Psöriatik artritte, eroziv bulgular tanı koydurucudur. Periartriküler enflmasyon gözlenir.
Eklem tutulum tabloları;
1. Mono ve asimetrik oligoartrit,
2. Distal interfalengeal eklem artriti,
3. Romatoid artrit benzeri tablo, çoğunlukla romaid faktör (RF) negatif, nadiren pozitiftir.
4. Artritis mutilans
5. Spondilit ve/veya sakroileit
Dermatolojide psöriazisle ilişkili olabileceği düşünülen hastalıklar arasında;
1. İLVEN (İnflamatuar lineer verrüköz epidermal nevüs)
2. Reaktif artrit (eski adı Reiter sendromu); üretrit, artrit, göz bulguları, oral ülserler ve özellikle glans peniste gözlenen psöriatik plaklar.
3. Subkorneal püstüler dermatoz.
Psöriazis Tedavisi
Psöriazisin kronisitesi düşünülerek tedavi protokollerine karar verirken, yakın takip, şiddete göre ilaç seçimi, ilaç yan etkileri, yaşam kalite indeksi, hastanın psikolojik durumu göz önünde bulundurulmalıdır.
Topikal Tedaviler;
1. Vitamin D anologları; kalsipotriol / kalsipotrien, kalsitriol, takalsitol; bu grup ilaçlar düşük yan etki profilleri nedeni ile ilk basamak tedavi olarak düşünülmelidir. Geniş alanlarda kullanılabilirler.
2. Topikal kortikosteroidler; Hafif ve orta şiddette psöriazis için, tek başına veya kombine kullanımı ilk basamak tedavidir. Şiddetli olgularda D vitamini türevleri, katran, antralin ve topikal retinoid ile kombine edilebilir. Fleksural ve fasiyal psöriaziste orta etkili ürünler kullanılabilir. Tedaviye dirençli vakalarda oklüzyon ile kullanımı etkinliği artırır. Kontrendike olduğu durumlar; Bakteriyel, viral ve mikotik enfeksiyonlar, deri atrofisi, kortikosteroidlere veya ürün içeriğine karşı karşı gelişen allerjik kontakt dermatit, gebelik ve laktasyon (hafif ve orta etkili topikal kortikosteroidler sınırlı alanda kullanılabilir).
3. Antralin
4. Topikal retinoidler; tazaroten, 2. Basamak tedavide, genelde kombinasyon içinde kullanılır.
5. Penetrasyonu artırıcı ajanlar; örneğin salisilik asit kombinasyonları.
Sistemik Tedaviler;
1. Fotokemoterapi; UVA veya UVB tedavilerinin, topikal veya sistemik psoralen, Retinoik asit ile kombinasyonu,
2. Metotreksat, birinci basamak sistemik tedavidir. Tırnak psöriazisi, dirençli plak psöriazis, topikal tedaviye dirençli olgularda kullanılabilir. Düzenli laboratuar takip, hepatotoksisite açısından izlem önemlidir.
3. Siklosporin, şiddetli ve tedaviye dirençli olgularda tercih edilir. Hipertansiyon, malignite geçmişi, bozulmuş renal fonsiyon, immunsupressif tedavi alan olgularda kullanılamaz. Tedavi düzenli takip gerektirir.
4. Sistemik retinoidler, etretinate, asitretin. En önemli kısıtlayıcı, tedavi bırakıldıktan sonraki 3 yıl içinde hamile kalınmamasının gerekliliğidir.
5. Biyolojik ajanlar, Alefasept, efalizumab, etanersept, infliksimab, adalimumab. Yakın takip ve kullanım deneyimi gerektirirler.
6. Diğer sistemik tedaviler, üstteki ajanlara göre daha nadiren kullanılan, fumaratlar, mikofenolat mofetil, oral kalsitriol, 6‑tioguanin, hidroksiüre bu sınıfta sayılabilir.
Tedavide en önemli olan kesin tanıyı koyduktan sonra yüz ve fleksural sahalar dışında sınırlı alan tutulumunda kısa süreli 7–14 gün potent topikal kortikosteroid ile başlayıp, duruma göre orta etkili steroid veya D vitamini anologları ile, plaklar kayboluncaya kadar tedaviye devam etmektir. Bu süre genelde 4–6 haftadır.
Yüz ve fleksural sahalarda orta etkili topikal kortikosteroid, D vitamini anologları ilk basamak olarak tercih edilebilir. İki haftada yanıt alınamazsa 5–7 gün potent topikal kortikosteroid kullanılabilir. Yardımcı ürün olarak nemlendiriciler, katranlı ve /veya salisilik asitli şampuan ve sabunlar uygulanabilir. Hastalığın kronik olduğu dönem dönem tekrarlayabileceği göz önüne alınarak, hastanın ilaç yan etkileri ve doğru kullanım süreleri açısından bilgilendirilmesi, hangi yan etkiler olduğunda, size ulaşamayacaksa, tedaviyi kesmesi gerektiği anlatılmalıdır. Sistemik tedavilere geçmeden önce, doğru karar ve yakın izlem önemlidir. Bu aşamada deneyimlerin gözden geçirilmesi faydalı olacaktır.
Dr. M.Çoşkun ACAY
Anadolu Sağlık Merkezi
Deri Hastalıkları Uzmanı