Op.Dr. Nuri Ceydeli
Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
PMS (premenstrüel sendrom), kişinin yaşam biçimini ve işini etkileyecek boyutta çok sayıda semptomdan bir veya daha fazlasının adetin hemen öncesinde aydan aya görülmesi ve bunu izleyen tamamen semptomsuz bir dönem olmasıdır. En sık, siklusun son 7–10 gününde karın şişkinliği, kaygı ve gerginlik, memelerde dolgunluk, hassasiyet, ağlama nöbetleri, depresyon, yorgunluk, enerji azlığı sebepsiz öfke, konsantrasyon güçlüğü, iştah değişiklikleri, vücutta ödem görülür. En sık ise tekrarlayan ruh hali bozuklukları görülür. Semptomlar luteal fazda artar, menstruasyonla birlikte veya hemen sonra ortadan kalkar. American Psychiatric Assosiation’a (APA) göre bir kılavuz vardır. Bu kılavuzda PMS, premenstrüel disforik bozukluk olarak tanımlanmıştır. Buna göre;
A. Semptomlar luteal fazın son haftası başlar, adetle ortadan kalkar.
B. 1. Belirgin deprese ruh hali
2. Belirgin anksiyete ve gerginlik
3. Belirgin duygusal değişkenlik
4. Bitmek bilmeyen öfke
5. Günlük aktivitelere azalmış ilgi
6. Kolay yorulma, enerji azlığı
7. Konsantrasyonda azalma
8. İştah değişiklikleri, genelde aşırı yeme arzusu
9. Çok uyuma ya da uykusuzluk
10. Kontrol dışı olma hissi
11. Memelerde hassasiyet, baş ağrısı, ödem, eklem ve kas ağrısı
İlk dördünden biri mutlaka olmak üzere en az 5 bulgu
C. Semptomlar işi ve günlük aktiviteleri etkilemeli
D. Diğer psikiyatrik bozukluklar mutlaka ekarte edilmeli
National Institute of Mental Health’e (NIMH) göre adet sonrasındaki 5 günle karşılaştırıldığında adetten önce 5 günde semptomların şiddetinde en az yüzde 30’luk artış olması gereklidir. PMS reproduktif çağdaki kadınların %5’inde görülür. PMS tanısındaki zorlu davranışların menstruasyonlarla ilgisinin genellikle retrospektif olmasıdır. PMS, kişisel patolojik bir sorundan mı, menstruel siklusun bir dizi olumsuz reaksiyonlarla ilişkili olduğu yönündeki kültürel inanıştan mı yoksa bu ikisini bir kombinasyonundan mı kaynaklandığı net değildir. Kültürümüzde menstruasyon özel, gizlenmesi gereken olumsuz bir olay olarak görülmüştür ve menstruel tabular yaygındır. Pekçok ilkel toplulukta adetli kadın, kirli kabul edilmiş, tecrit edilmiş, toplumdan ayrı tutulmuştur. İlerleyen yüzyıllarda PMS’nin çeşitli suçlar, alkolizme bağlı hapis cezası, okuldaki davranış bozukluklukları, endüstriyel hastalıklar, kazalara bağlı hospitalizasyon ve genel hastane yatışlarının artmış insidansından sorumlu olduğunu öne sürülmüştür. Halen PMS belirgin isteksizlik, düşüncesizce yapılan davranışlar ve kötü akademik performansın izah edilmesinde kullanılmaktadır. Etyolojide birçok teori vardır, düşük progesteron, yüksek östrojen, düşük östrojen, artmış aldosteron artmış renin-angiotensin, artmış adrenal aktivite, endojen endorfin çekilmesi, subklinik hipoglisemi, katekolominlerin santral değişiklikleri, prostoglandinlere cevap, vitamin eksiklikleri, fazla prolaktin sekresyonu çalışmalarda mentruel siklus boyunca hem dolaşımdaki düzeylere hem de salgılanma paternine bakılmıştır. Pekçok biyolojik faktörde değişiklikler bildirilmiş ama luteal fazla ilişkilendirilmemiştir. PMS’li kadınların yaklaşık %10’unda anormal tiroid fonksiyonu vardır. Ama bu subklinik hipotiroidizmin prevalansıyla uyumludur. Her biri farz edilen etjolojiye uygun olan çeşitli tedaviler önerilmiştir. Oral kontreseptifler, B6 vitamini, bromokriptin, MAO inhibitörleri ve sentetik progestasyonel ajanlar plaseboya oranla belirgin yarar göstermemiştir. Temel şikayeti şişkinlik olan hastalarda sprionolaktan kullanımının pekçok destekleyicisi vardır. Prostoglandin sentez inhibitörleri dismenoreyi azaltarak PMS üzerine olumlu etki göstermiştir. PMS tedavisinde progesteron plaseboya üstün değildir. Geçmişte enjeksiyon veya vaginal suppozituar şeklinde progesteron çok yaygın kullanılmıştır. Medikal veya cerrahi ooforektomi denenmiştir. GnRh agonistleri hipogonodotropik hipogonodizm oluşturarak etkili olmuş ama yan etkiyi azaltmak için östrojen – progestin eklenince semptomlardaki düzelme biraz azalmıştır. Selektif serotonin geri alım inhibitörleri ve serotonerjik aktivitesi olan antidepresanlar kullanılmıştır. Fluoksetin, klomipramin, sertralin, poroksetin, sitalopram, ventofaksin ve alprozolam denenmiştir. Çalışmalar yüksek plasebo cevaplarıyla komplike olmaktadır. Premenstrüel sendromla ilgili klinik çalışmalarda tipik olarak plaseboya
%30–50’lik bir cevap görülür ve denekler olumlu bir etki beklediklerinde bu cevap %80’lere ulaşmaktadır.
PMS’de Tedavi
Tedavide; ilk adım sorunun siklik olduğuna hem hastanın hem de hekimin inanmasıdır. İkinci adım; aile fertleri gibi diğer gözlemcilerinde katkısıyla 3 aylık prospektif bir kaydın tutulması, siklusun luteal fazında oluşan, işi ve yaşam tarzını etkileyen, sonrasında tamamen semptomsuz bir dönemin gösterilmesidir. Bu sendrom tek bir hastalık değil, farklı sorunların birleşimidir. Menstruel siklusta hormonal değişiklikler etyolojik bir faktör değildir ama bunlar hassas kadınlarda ruh hali değişiklikleri oluşturarak veya serotonerjik sistemi etkilemek suretiyle ruh hali dengesini bozmaktadır. Diyet, egzersiz, iş veya eğlencedeki değişikliklerin tümü, hayat şartlarının kişiyi kontrol etmesi yerini kişinin kendi hayatı üzerindeki kontrolü sağlaması, PMS üzerine olumlu etkiler yapar.
Sıvı retansiyonu esas problem ise spinolaktan ile diüretik tedavi, Dismenone ise prostoglandin sentez inhibitörleri veya oral konsepifler, günde 1200 mg. Kalsiyum, depo mednoksiprogesteron asetat kullanılabilir. Endojen seks steroid değişkenliklerini ortadan kaldırma için 3 ayda bir 150 mg depo medroksiprogesteron asetat kullanılabilir.
Sprinoloktan benzeri antiandrojenik ve antimineralokortikoid aktivitesi olan drosperinon içeren yasmin gibi oral kontroseptifler, akne, iştah ve yeme arzusunda istatistiksel olarak anlamlı azalma sağlar. Postmenopozol horman replasmanında kullanılan dozlarda östrojen ve progestinlerle kombine verilen GnRh agonistler, selektif serotonin geri alım inhibitörleri pahalı olmakla birlikte seçilebilir. Bu tedavilerle PMS’li kadınların %60–70’inde başarı sağlanır.