Peñíscola

gezi-logo.qxpGEZİ / KASIM 2014

Diyo­rum ki; gezi­mi­zi biraz da tatil modu­na çeke­lim. Geç­mi­şin izle­ri­ni arar­ken Akdeniz’in gece­le­ri, deni­zi, yemek­le­ri de eşlik etsin bize bu kez. Aske­ri bir üs, bir dönem Vatikan’ın karar­ga­hı, nere­dey­se bir ada olan yarı­ma­da, sahi­li ve Hamil­car Bar­ca yani Hannibal’in, Tapı­nak Şoval­ye­le­ri­nin efsa­ne­le­riy­le de öykü­le­şen güzel bir Akde­niz­li­ye gidi­yo­ruz şim­di. Gez­me­ye ve yüz­me­ye.. Peñíscola’ya…

Kar­ta­ca­lı­lar, Yunan­lı­lar, Roma­lı­lar, Feni­ke­li­ler, Arap­lar ve Bizans­lı­la­rın tari­hi­ni, kül­tü­rü­nü biçim­le­yen, zen­gin­leş­ti­ren, antik çağ­lar­dan beri var­lı­ğı­nı sür­dü­ren Kastilya’ya bağ­lı bu şirin İsp­any­ol kasa­ba­sı, Cos­ta del Aza­har (Aza­har) sahi­lin­de. Konu­mu­nun yanı sıra kuşa­tıl­ma­sı ve zap­te­dil­me­si zor kale­nin doğal koşul­la­rı, tat­lı su kay­nak­la­rı­nı­nın bol olma­sı ve topog­ra­fik yapı­sı daha da çeki­ci yap­mış bura­yı tari­hi boyun­ca. Pet­xi­na ya da De Fora diye adlan­dı­rı­lan doğal su kay­na­ğı, bahar ayla­rın­da sular iyi­ce yük­se­lin­ce deni­ze doğ­ru sürek­li akma­sıy­la ve 1678 yılın­da II. Phi­lip tara­fın­dan yap­tı­rı­lan kita­be­si ile de dik­ka­te değer, ki bu bir­çok çeş­me ve kay­nak­tan sade­ce biri.

Valencia’nın Cebelitarık’ı”, Deniz­de­ki Şehir” Peñíscola’yı tanım­la­yan yakış­tır­ma­lar­dan sade­ce bazı­la­rı. 67 met­re yük­sek­li­ğin­de­ki kaya­lık bir burun üze­ri­ne inşa edil­miş deniz fene­ri, mus­tah­kem bir liman, sur­lar, kale ve dar sokak­la­rı, sevim­li küçük evle­ri, dük­kan­la­rı, res­to­ran­la­rıy­la her zaman cap­can­lı eski yer­le­şim kara­ya dar bir yol­la, şerit­le bağ­lı. Aslın­da kara dedi­ği­miz de muaz­zam bir kum­sal ve hemen arka­sın­da yeni yer­le­şim mer­ke­zi. Bura­sı Müzik ve Film Fes­ti­va­li­ne evsa­hip­li­ği yap­ma­sı­nın yanı sıra film yapım­cı­la­rı­nın da göz­de­si olmuş hep. 

Dar sokak­la­rın­dan yuka­rı, kale­ye doğ­ru yürür­ken yarı­ma­da­ya hakim olan tüm uygar­lık­la­rın mima­ri etki­si­ni görü­yo­ruz bina­lar­da. 718’den (1225’te baş­la­yan kuşat­ma ve sal­dı­rı­lar sonu­cu anlaş­ma ile dev­re­di­lir) 1233 yılı­na kadar Müs­lü­man ege­men­li­ği altın­da­ki şeh­ri Arap coğ­raf­ya­cı­lar Ban­ás­ku­la veya Banis­ku­la” (Zap­te­di­le­me­yen) diye adlan­dır­mış­lar not­la­rın­da. Yeni Hıris­ti­yan yer­le­şim­ci­ler­le de hem mima­ri hem eko­no­mik kon­so­li­das­yon­la refah düze­yin­de yeni bir baş­lan­gıç yap­mış şehir. Bu yüz­den­dir ki biraz Arap, biraz roma­nesk biraz erken gotik.

DSCF5115

Erta­fı çev­re­le­yen düz­gün kes­me taş sur­lar ve kale ise bura­da yaşa­yan Arap­la­rın bırak­tık­la­rı yıkın­tı­lar üze­ri­ne 12941307 yıl­la­rı ara­sın­da Tapı­nak Şoval­ye­le­ri tara­fın­dan sipa­riş üze­ri­ne bir manas­tır da ekle­ne­rek inşa edil­miş. 14. yüz­yıl baş­la­rı­na kadar gar­ni­zon ola­rak kul­la­nıl­ma­ya devam edi­len kale, 1411 yılın­da Papa­lı­ğın için­de­ki çekiş­me­ler ve kon­sey­le­ri­nin Papa­yı görev­den alma­sı süre­cin­de Papa Luna’nın (Bene­dict XIII) maiye­tiy­le bir­lik­te bura­ya sığın­ma­sı ve bura­yı bir dönem Papa­lık mer­ke­zi-sara­yı­na dönüş­tür­me­siy­le daha bir evren­sel değer kazan­mış. Gezer­ken sizin de dik­ka­ti­ni­zi çeke­cek­tir; bu dönem­de kale­ye ekle­nen kapı­lar, oda­lar, geçit­ler, kili­se­de­ki düzen­le­me­ler, şapel, bazi­li­ka ve kütüp­ha­ne bina komp­lek­si­ni daha bir gör­kem­li kıl­mış sanki. 

Unut­ma­dan ekle­ye­lim; giriş için çeşit­li zaman­lar­da yapıl­mış üç kapı var. San­ta Maria kapı­sı aynı adda­ki mey­da­na açı­lı­yor. Diğer­le­ri ise, ken­tin ana giri­şi sayı­lan Por­tal Fosc yani karan­lık kapı ve Papa Luna tara­fın­dan yap­tı­rı­lan San­ta Pere… 

Papa­nın sır­tı­nı kale­ye daya­mış uzun ve yak­la­şık 7 tonu bulan bronz hey­ke­li de han­tal görün­tü­ye rağ­men detay­lar­da olduk­ça este­tik. Ser­gio Blan­co and Ser­gio Mocedades’in bir­lik­te çalış­tık­la­rı bu hey­ke­lin nere­de, han­gi şehir­de yapıl­dı­ğı­nı bil­mi­yo­rum, ancak ölü­mün­den son­ra bura­ya taşınmış. 

1725 ve 1739’daki ekler ile özel­lik­le tavan, siv­ri tonoz­lar, son­ra­sın­da diğer mima­ri kat­kı­lar­la ve tabii deniz­ci­lik müze­si ile de hay­li küçük ama etki­le­yi­ci bir komp­leks burası. 

SONY DSC

Gece­le­ri dar sokak­la­ra yayıl­mış res­to­ran, kafe ve yeme­ye içme­ye dair her şey­le kat­kı suna­cak key­fi­ni­ze, gün için­de de kum deniz ve güne­şiy­le. Yani yer­leş­ke­nin tama­mı, gece­si de gün­dü­zü de fark­lı güzel. 

SONY DSC

Bu ara­da can sıkı­cı olan; kum­sal muaz­zam ama deniz ve kum­sal bir yol­la ayrıl­mış bina­lar­dan. Ve ön sıra otel­ler­le örül­müş duvar gibi. Bir arka­da evler ve hemen son­ra­sın­da da seb­ze-mey­ve bah­çe­le­ri­nin oldu­ğu geniş tarım alan­la­rı var. Turiz­min zama­nın­da yan­lış algı­lan­ma­sıy­la heba olmuş yani o canım güzel sahil. Tek affe­di­lir tara­fı bura­sı da dahil tüm sahil­le­rin ülke poli­ti­ka­sı gere­ği hal­kın malı olma­sı ve ser­best­çe kul­la­nı­la­bil­me­le­ri. Yani hiç bir ote­lin ya da klü­bün ÖZEL” pla­jı-kum­sa­lı yok. Kral­lı­ğın olan top­rak ve işlet­me­ler hala mev­cut diye de belir­te­yim ama. 

Key­fi­niz bol, yolu­nuz hep açık olsun.

İlgili Haberler

Leave a Comment