Hipertansiyon Kontrol Oranları Yükseldi Ama Yeterli Değil
Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği tarafından 2003 yılında gerçekleştirilen Türkiye’de hipertansiyon sıklığı tedavi ve kontrol oranlarının araştırıldığı (PatenT-Türk Hipertansiyon ve Prevalans Çalışması) ve tuz tüketiminin değerlendirildiği (SALTurk ‑Türkiye’de Tuz Tüketimi ve Hipertansiyon Çalışması)‘nın yenilenmiş sonuçları Antalya’da gerçekleştirilen 14. Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi’nde açıklandı. Bu çalışmaların sonuçlarını değerlendiren Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Şehsuvar Ertürk hipertansiyonun farkındalık ve kontrol oranlarında 9 yıl öncesine göre olumlu yönde gelişmeler olmasına karşın, bugün gelinen noktanın yeterli olmadığını bildirdi.Kongre bünyesinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Ertürk, dünyadaki ölümlerin büyük bir bölümünün kalp ve damar hastalıklarından kaynaklandığını ve bunların temelinde de hipertansiyonun yattığını belirterek, “Hipertansiyon dünyada erken ölüm ve maluliyetin birinci sıradaki sebebidir. Ve bugün biliyoruz ki, hipertansiyon bir halk sağlığı sorunudur. Sessiz katildir” dedi. PatenT2 Çalışması’nın ülkenin tüm nüfus özelliklerini yansıtacak şekilde, 26 ilde 5437 18 yaş üstü gönüllülerin taranması ile gerçekleştirildiğini bildiren Prof. Dr. Ertürk, 9 yılda toplumda görülen hipertansiyon oranlarında önemli bir yükselme olmadığını söyleyerek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“9 yıl önce yaptığımız çalışmada da %31.8 rakamını bulmuştuk. Bugün ulaştığımız %30.3 rakamı benzer bir oranı karşılamakta herhangi bir istatistiksel farklılık bulunmamaktadır. Hipertansiyon sıklığı geçmiş çalışmamızda olduğu gibi kadınlarda biraz daha yüksek oranda bulunmuştur. Kadınlarda sıklık %32.3, erkeklerde ise 28.4’tür.
Hipertansiyon sıklığı yaşla ve beden kitle indeksi ile doğru orantılı olarak artmaktadır. Hipertansiyon sıklığı orta yaş grubunda erkeklerde %36, kadınlarda %40.5, ileri yaş grubu olarak tanımlayabileceğimiz 65 yaş ve üzerinde ise erkeklerde % 71.5, kadınlarda ise %84.4’tür.
Her ne kadar bizim yaptığımız çalışma bölgeleri karşılaştırmak amacıyla yapılmamışsa da bulgularımız hipertansiyonun özellikle hem Doğu hem Batı’da olmak üzere Karadeniz Bölgesi’nde ve Batı Anadolu’da diğer bölgelere göre daha sık olduğunu göstermektedir.”
PatenT 2 Çalışması ile hipertansiyon konusunda çok önemli ve yüz güldürücü sonuçlara da ulaşıldığını bildiren Prof. Dr. Ertürk, hipertansiyonla ilgili toplumun farkındalığının arttığına dikkat çekti. Prof. Dr. Ertürk şöyle devam etti:
“Hipertansiyon farkındalığı 9 yıl önceki çalışmamızda %40 iken bugün bu oranın %55.1’e yükseldiğini görüyoruz. Farkındalığın artması ile birlikte antihipertansif kullanım sıklığının da arttığını görüyoruz. Bu oran da %31’den %47.5’e yükselmiştir. Aynı şekilde geçmişte çok daha kötü olan kan basıncı kontrolü oranı %8’den %29.1’e antihipertansif kullanan grupta ise %20’den %54.1’e yükseldiğini görmekteyiz.
Hem farkındalık hem tedavi, hem de kontrol oranlarındaki bu iyi yöndeki değişikliklere karşın henüz umulan düzeyde farkındalık, tedavi ve kontrol olduğunu söylemek olanaklı değildir.”
Her 10 Kişiden 3’ü Hipertansif
Çalışmada çok değişkenli analizlerde hipertansiyon farkındalık ve kontrol oranını belirleyen faktörlerin de incelendiğini ifade eden Prof. Dr. Ertürk, “Bunun sonucunda gördük ki, gençler, erkekler, kırsal kesimde yaşayanlar, beden kitle indeksi normal olanlar, fazla ekmek tüketenler, sigara içenler ve hiç doktora gitmeyenlerde hipertansiyonun farkındalığı daha azdır.
Kontrol oranlarına baktığımızda ise gençlerde, erkeklerde ve eğitim düzeyi daha düşük olan bireylerde hipertansiyon kontrolünün daha kötü olduğunu saptadık. PatenT 2 çalışmasının sonuçları, hipertansiyonun ülkemiz için bir halk sağlığı sorunu olmayı sürdürdüğünü göstermiştir. Her 10 kidişen 3’ünün hipertansif olduğunu göstermiştir. Hipertansiyonun farkındalığı, tedavideki ve kontrolünde son 9 yılda olumlu gelişmeler meydana geldiği ancak yine de farkındalık ve tedavi oranlarında yeterli olmadığını göstermiştir. Özellikle gençlerde ve erkeklerde hipertansiyon farkındalık ve kontrolünün yeterli olmadığını göstermiştir” dedi.
Tüketilen Tuzun Büyük Bir Bölümü Yemeklerden
Basın toplantısında ülkemizdeki tuz tüketimi oranlarının değerlendirildiği SALTurk 2 çalışmasının sonuçları hakkında bilgi veren Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Yunus Erdem, çalışmanın İstanbul, Ankara, İzmir ve Konya olmak üzere 4 büyük ilde ve 657 gönüllü üzerinde gerçekleştirildiğini belirterek, bu çalışma sonucunda günlük tuz tüketiminin en önemli bölümünü yemeklerden aldığımız tuzun oluşturduğunu söyledi.
Ortalama tuz tüketiminin günlük 14.8 gr. olduğunu belirten Prof. Dr. Erdem, “Bu oran erkeklerde 15.1 gr., kadınlarda 14 gr.dır. Yani erkekler biraz daha fazla tuz tüketmeye devam ediyorlar. Bunun temel nedeni erkeklerin biraz daha fazla besin tüketmesi şeklinde açıklanabilir.
Kent ve kır ayrımına bakıldığında kırda yaşayanlar 16 gr, kentte 14.5 gr. tuz tüketildiğini görüyoruz.
Tuz kaynaklarına baktığımızda, günlük tükettiğimiz tuzu yemeklerden, ekmek ve benzeri gıdalardan ve sofrada ekerek aldığımızı görüyoruz. Günlük tüketimimizin %57’sini yemeklerden alıyoruz. Aldığımız tuzun üçte birini ekmekten alıyoruz. %13’ünü de sofrada eklediğimiz tuz oluşturuyor. Yemek tuzunun çok büyük bir bölümünü pişerken eklediğimiz tuz oluşturuyor. Yemeklerden aldığımız tuz %57’nin %45’i pişerken eklediğimiz tuzdur. Bunun%10’u işlenmiş besinlerden geliyor.
Kahvaltılıkların tuz tüketiminden büyük oranda sorumlu olduğunu görüyoruz. İlk iki sırada da peynir ve zeytin geliyor. Yemeklerden aldığımız tuzun %17’lik bölümü turşu oluşturuyor”dedi.
Dört büyük ilde yapılan çalışma sonucunda tuz tüketiminde olumlu yönde bir azalmanın olduğunu ancak 15 gramlık düzeyin hala DSÖ’nün belirlediği 6 gramlık değerin çok üzerinde olduğunu belirten Prof. Dr. Erdem, “Ancak, SALTurk 2, tuz tüketiminde azalma yoluna girildiğini; günlük tuz tüketimimizin %60’a yakın bölümünü yemekle yediğimiz tuz olduğunu; %30’luk bölümün de ekmekten geldiğini ortaya koymaktadır. Bütün bunlardan bağımsız olarak, beden kitle indeksimiz artıyor. Kilo alan bir toplumuz. 2003’te 26.8 olan ortalama 8 senede 27.4’e çıktı. Çok ciddi bir artış oranı bu. Bu artış erkeklerde 25.5 tan 26.7’ye, kadınlarda 27.7’den 28.1’e çıktı. Obezite çocuklarda da arttığı için hipertansiyon riski onlarda da artmaya başladı. Bu nedenle çocukların beslenmesini düşük tuz tüketimini özendirecek şekilde düzenlemekte yarar bulunmaktadır” diye konutu.