“Oh Boy” hayatlarıyla ne yapacaklarını bilmeyenlerin filmi
Alman yönetmen Jan-Ole Gerster’in ilk uzun metrajlı filmi “Oh Boy”, 2013 Alman Film Ödülleri’nde en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yönetmen de dahil olmak üzere altı dalda ödül kazandı.
Tom Schilling tarafından canlandırılan filmin ana karakteri Niko Fischer yirmili yaşlarda, hayatıyla ne yapmak istediğini bilmeyen ve bugüne kadar başladığı her şeyi yarım bırakmış biridir. Üniversiteyi iki yıl önce bırakmasına rağmen, bunu okul masrafları için para gönderen babasına söylememiş ve hiçbir şey yapmadan o parayla yaşamını sürdürmektedir. Ta ki babası okulu bıraktığını öğrenene ve para göndermeyi kesene kadar. Yani Niko okumayan, çalışmayan, kız arkadaşından ayrılmış, ehliyeti elinden alınmış, belirli bir amacı ve isteği olmayan, hayatta karşısına çıkan şeyler o an için onu nereye sürüklerse oraya giden biridir. Film boyunca Niko’nun Berlin’de geçirdiği sıradan bir güne ortak oluruz ve bu süre boyunca istikrarlı bir şekilde istediği sadece tek bir şey vardır; bir fincan kahve.
Niko’nun hayat karşısındaki pasif duruşu, onu büyük ölçekte önemli olan olaylardan soyutlamış ve hayatındaki en önemli şeyi aslında çok ufak ve önemsiz olan bir fincan kahve yapmıştır. Ve bir türlü kahveye ulaşamayışı, (kahve makinaları bozuktur ve girdiği bir kafede kahve bütçesine göre çok pahalıdır) “tüm dünya bana karşı” hissine kapılmasına neden olur. Ki bu da büyük resme baktığımızda dünyadaki “gerçek” sorunlar karşısında gözümüze absürt bir problem ve abartılı bir his olarak görünür. Ancak çoğumuza da yabancı olmayan bir his ve durumdur. Filmde çeşitli yerlerde Alman tarihine yapılan göndermeler de hem “asıl sorunlara” bir tanım hem de geçmişle yüzleşme hakkında toplumsal bir eleştiri olarak görülebilir. Sonuçta Niko da kendisiyle ve geçmişiyle yüzleşmekten kaçınarak, gerçek sorunları yok sayar ve küçük şeyleri büyük problemler haline getirir.
Bu bağlamda, Niko’yu Y neslinin bir temsilcisi olarak görebiliriz, ancak film Niko’ya karşı eleştirel veya yargılayıcı bir tavır almaz. Ancak onun pasifliğinin de sonuçları olduğunu gösterir. Niko’nun hiçbir şey yapmamayı seçmesi de nihayetinde bir seçimdir ve yaptığımız her seçim gibi hayatımızı etkiler. Filmde Niko’nun söylediği şu sözler karakterinin ve filmin merkezindeki duygunun en başarılı özeti olabilir: “Etrafındaki herkesin gerçekten tuhaf olduğu hissine kapılmanın nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? Ama bunun üzerine düşündükçe fark ediyorsun ki aslında sorun sende.”
Özetle, “Oh Boy”, Niko’nun kız arkadaşıyla ayrılması ve ehliyetinin elinden alınmasıyla başlayan ve yaşlı, sarhoş bir adamın Kristal Gece ile ilgili anılarını dinlemesiyle son bulan bir gününe bizi ortak eder. Film boyunca kendinizi Niko ile beraber Berlin sokaklarında amaçsızca dolaşırken ve zaman zaman kendi hayatınızı sorgularken bulabilirsiniz.