Herkesin bildiği gibi, “Teknoloji Çağı”nda yaşıyoruz… Buna rağmen dünyada yaklaşık 1 milyar insan teknolojik bir cihaza sahip değil. Yani, tablo göründüğünden biraz daha karışık. Hatta “Facebook”un kurucularından olan Mark Zuckerberg, “Is Connectivity a Human Right?”1 adlı kampanyası ile dünyadaki herkese internet erişimini sağlamayı planlıyor. Fakat, böyle bir kampanyaya milyarlarca dolar harcayıp, esas olan ihtiyaçlar biraz arka plana atılıyormuş gibi geldi bana… İlk önce, “Is clean water a Human Right?”2 gibi bir proje yapılsa, daha öncelikli ihtiyaçlar için belki bir adım atılmış olur. “İnternet mi?” ya da “su mu?” diye bir tartışmaya girmeyeceğim, çünkü su daha önemli. Susuz kalırsak yaklaşık 1–2 gün içinde hayatımızı kaybedebiliyoruz… Artık insanlar, maalesef “boş oturma”yı bile unuttu. İnsanların, akıllı telefonlarında ya da tabletlerinde “akıllı şeyler” yaptıkları da pek söylenemez! Eğer üretken birşeyler yapsalardı, halkımız daha bilgili ve “inovatif” olurdu. Artık, “boş” oturup, kendi iç sesimizi dinlemek bile, “saçma” geliyor bize! Yani, telefonda birşeyler bakabilecekken niye hiçbir şey yapmadan oturayım? Fakat, bu dönemlerde en çok ihtiyacımız olan şey kendimizi dinlemek. Dinlemiyoruz… Takılmışız, kopmuşuz ve bu teknoloji çağında bazı şeylerin değerini unut-muşuz… Aslında, kişisel teknoloji kullanımı hayatın “ayrılmaz” parçası olsa bile, gerçekte bize daha fazla vakit kaybettirdiği kesin. Kişisel teknolojinin içerisinde olan şeyler: Telefon, tablet, bilgisayar ve televizyon. En son yapılan araştırmaya göre, günde ortalama bir insan TV’de, bilgisayarda ve telefonda 12 saatini geçiriyor3… Zaman mefhumumuzu yitirmiş olmamız hiç de şaşırtıcı değil… Uçağa atla, 9–10 saatte dünyanın öbür ucuna git. Artık “dolmuş” gibi oldu uçaklar… Yani, herşeye çok hızlı erişmemiz bize eriştiğimiz şeylerin kıymetini unutturuyor, maalesef… Mutlu da olamıyoruz, çünkü hep yeni bir inovasyonun peşindeyiz… Niye uçaklar Amerika’ya 3 saatte gitmiyor? Sırf uçak için değil, teknolojik herşey hakkında “fazlası” makbul. Yok iPhone 5’miş, 6’ymış, 7’ymiş… Eskiden küçüğü makbuldü telefonların, şimdi ise en büyüğü… Milletin elinde olsa, hiç üşenmeden monitör büyüklüğünde tablet taşıyacak. Niye? Büyük olsun… Herşey büyük olsun! Ev, araba, televizyon, penis ve daha birçok şey akla gelebilir. Büyük olsun kardeşim, lazım olur…
Bu inovasyon olayı bir çok filozof tarafından kaleme alınmıştır. Bunlardan işte iki tanesi: İngiliz muhafazakarlığı (Edmund Burke’ün öncülüğünde) ve sosyalistler (Simon, Owen, Fourier, Marx, Engels). İdeolojilerin maalesef bir tane açıklaması olamaz ve bu iki akım da kendi içerisinde zamanla dallara ayrılmıştır. Dallara ayrılmasının en büyük sebebi ideolojilerin halka hitap etme çabasıdır. Daha net bir şekilde açıklamak gerekirse, politik ideolojiler, politik felsefelerin entelektüel seviyesinin düşürülmesiyle elde edilir. Bunun en büyük sebebi de, yukarıda zikrettiğim gibi, ortalama bir bireye hitab etme çabasıdır. Bireysel muhafazakarlar, marxistler ve piyasa muhafazakarları inovasyona hep kuşkulu yaklaşım sergilemiştir. Liberaller ise, tam tersi, inovasyona hep sıcak bakmıştır… Yanlış anlaşılmasın, Marx da innovasyona değer vermiştir. Fakat, onun derdi işçilerin inovasyon adı altında ezilmesi ve sömürülmesiydi. Politik teori, düşünce ve felsefeyi takip edenler hemen anlayacaktır ki, bu devirde ciddi bir filozof sıkıntısı yaşıyoruz. Robert Nozick, John Rawls ve Brian Barry vefat ettiğinden beri eksiğiz bu konuda… Niye? Bilmiyorum. Fakat, tek bildiğim şey, politikaya daha az değer verdiğimiz. Politikanın ne demek olduğunu, hayatımıza nasıl bir etki yarattığını da unuttuk. Daha doğrusu, organik sosyal bağdan kopup “atomistik” bir sosyal bağa geçtik. Herkes atom parçaları gibi birbirinden ayrı “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mentalitesine bürünmüş şekilde hayatlarına devam ediyor. Fakat unutmayalım! Bazı babaların ve annelerin de çocuklarına sitem ederken dediği gibi, “Eşek ölür, zarar eve gelir”. Politikaya ilgisiz kalmak, entelektüel açıdan zayıflamak, sırf bireysel değil toplumsal zedelenmelere yol açıyor.
Bir başka acı nokta ise böyle bir eksiğin fark edilmemesi… Yani, sanki, hiçbirşey eksik değilmiş gibi yaşamamız. iPhone 6’ya verdiği değeri kitaba, deftere, kaleme vermeyen şahsiyetlerin iPhone 6’dan başka da birşey eline geçmiyor zaten. Sonra, bir gün cebinden düşürüyor ve camını kırıyor… O camına üzüldüğü kadar, cahil olduğuna üzülmüyor… Kitap alıp borçlanacağına, küçücük bir alete binlerce lira verip her ay yemesinden içmesinden keserek taksit ödüyor. Fakat, en büyük unuttuğu şey, teknolojinin acayip bir “ivinti” ile inovasyonlara uğraması… 5 yıl önceki iPhone, külüstür oldu artık, düşünün… Asıl değer verilmesi gereken şey, bana göre “bilgi”… Üniversitelere bile insanlar, işi-gücü olsun diye gidiyor! Artık, felsefe veya siyaset okuyan da kalmadı… Çünkü para etmiyor!.. Pazarlama, reklamcılık ve organizasyonel çalışmalar okuyorlar… Niye? Para var…
Uzatmadan, teknolojinin hayatımızdaki yerini tekrar değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Demografik özelliklerimiz değiştikçe bu daha zor olacaktır, çünkü arkamızdan gelen jenerasyon teknolojiye daha erken yaşta maruz kalıp daha uzun süreler harcamaya başlıyor. Maalesef, gerçek bilgi yerine “internet”e güvenmek, “kulaktan dolma” olayını sadece daha elit bir ortama taşımaktan başka birşey değil. Çocuklara bilgisayarı nasıl kullanacağını öğreteceğimize, onlara bilgi öğrenmeyi öğretmeliyiz. Neye güvenip neye güvenmemesi, neye inanıp neye inanmaması, neyi gerekli görüp neyi gereksiz görmesi gerektiğini anlatmamız gerekiyor. En önemlisi de sorgulamayı öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor… “Neden?”, “Niye?” ve “Nasıl?” gibi soruları daha az sorar olduk… Halbuki, sormak sorunun cevabına bir adım daha yaklaşmış olmak demektir. Teknolojinin bu tarz yetileri elimizden almasına kesinlikle engel olup, hazıra konmayalım!..
1 İnternet insani hak mıdır?
2 Temiz su insani hak mıdır?
3 http://www.market-truth.com/screen-time-hours-day-spend-front-screens/
Mark Elliot Zuckerberg kimdir?
14 Mayıs 1984’de doğan Zuckerberg, sosyal paylaşım sitesi Facebook’un kurucusu Amerikalı girişimcidir.
2004’te Harvard Üniversitesi’nden girişimci arkadaşları Dustin Moskovitz, Eduardo Saverin ve Chris Hughes ile şu anda CEO’su olduğu sosyal paylaşım sitesi Facebook’u kuran Zuckerberg, 2010 yılında TIME dergisince Yılın Adamı seçildi.