Devletin tekelinde olan “Temel Eğitim”i irdelemeden, eleştirmeden bir yana bırakırsak, “Üniversite” adı altında, 2014 verilerine göre ülkemizde 109’u “devlet”, 71’i “vakıf” (bu da tamamen kar amaçlı) olmak üzere 180, akademik kariyerlilerin sözde “eğitim” verdiği kuruluş var!
Eğer yeterli altyapın, öğretim görevlin (asistan, yardımcı doçent, doçent ve profesör), araştırmaya yönelik her türlü kaynak ve maddi olanak yoksa, 180 değil, 1080 üniversiten olsa ne yazar!..
Salt bu nedenle bile ülkemizdeki üniversite sayısı azaltılmak zorunda…
Devlet erkanımızın özellikle de “Cumhurbaşkanımız”ın her yerde dile getirdiği gibi “Her şehire üniversite yaptık” sözleri, laf ola beri geleden başka bir şey değildir!
Bu alanda dünyadaki verilere bakıldığında, “Bu iyi bir şey mi?”… Siyasi açıdan “göz boyamacılık”ı dışarıda bıraktığınızda elbetteki çok ama, çook yanlış bir şey!
Neden mi? Çok basit ve mantıklı bir görüş: Ne kadar çok üniversite olursa, ülkenin eğitime ayırdığı para da o kadar bölünür.
Sizce neden Harvard Üniversitesi hala dünyanın en iyisi olmayı başarıyor ve oraya kabul almak bile büyük bir başarı gibi gözüküyor? Çünkü, Harvard’a yaklaşık 30 küsür milyar dolar her yıl para akıyor. Bu para da okuduğunuz makalelerin yazılmasını ve en önemlisi dünyanın en iyi profesörlerini çekmeye yarıyor. Ayrıca, şimdi bazı okurlar soracak “e kardeşim, Amerika’da da dünya kadar üniversite var”. Hayır, Amerika’da dünya kadar yüksek öğrenim denilen “kolej” var. Amerika “üniversite” ile “kolej”i ayırmıştır. Genelde, her eyalette, 3–4 tane üniversite var, fakat bu üniversitelerin de 5–6, belki 10 tane ayrı kampüsü var.
İşte size somut bir örnek… “University of Wisconsin”in eyaletlerdeki kampüsleri:
• University of Wisconsin–Madison (Wisconsin) *Bu ana kampüs.
• University of Wisconsin– Eau Claire
• University of Wisconsin– Green Bay
• University of Wisconsin– La Crosse
• University of Wisconsin– Milwaukee
• University of Wisconsin– Oshkosh
• University of Wisconsin– Parkside
• University of Wisconsin– Platteville
• University of Wisconsin– River Falls
• University of Wisconsin– Stevens Point
• University of Wisconsin– Stout
• University of Wisconsin– Superior
• University of Wisconsin– Whitewater
Bu Texas, South Carolina, Ohio, North Carolina, New York, Nebraska, Missouri, Minesota’da yaklaşık aynı şekilde. Gerisini sizler de inceleyebilirsiniz. İlk başta, bir eyalette onlarca üniversite olduğu sanılabilir, ancak hepsi aynı üniversitenin farklı noktalardaki kampüsleri… Şu da unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin nüfusu 75 milyon, Amerika’nın 319 milyon. GSMH’larını karşılaştırınca göreceğiz ki, Amerika, Türkiye’nin 10 katından fazla parayı üniversitelerine aktarabiliyor.
Bu durum bile başlı başına yanlışlığı ortaya koyuyor!
Bu nedenle, her şehirde üniversite olması eğitimin kalitesini düşürür. Bu durum tüm dünyada olduğu gibi Türkiye için de geçerlidir. Unutmayalım ki, kim ne derse desin, para yoksa araştırma yok! Araştırma yapmayan eğitim kurumlarına “üniversite” demekle üniversite olmaz! Bana kalırsa, Türkiye’de Sabancı, Koç ve Özyeğin gibi üniversitelere “kolej” dememekle büyük hata yapılıyor. Hatta, diğer şehirlerde, ülkenin araştırmacı çekebilecek kadar para yardımı yapamadığı üniversiteleri “kolej” halinde iş adamlarına satmak mantıklı olabilir. Türkiye’de maksimum 10 tane devlet üniversitesi olur ise, bunların kampüsleri aynı ad altında büyütülebilir ve tüm üniversitelere bütçeden ayrılan paralar buralara aktarılabilir.
İşte o zaman ne olur?
- Yurtdışından profesörler getirilebilir.
- Zeki, çalışkan ve gelecek vaad eden insanlar Türkiye’de kalır.
- Daha iyi laboratuvar malzemeleri alınır.
- Eminim ki, daha çok alıntı yapılan makaleler üretilir. – Doktora öğrencilerine daha cazip ortamlar yaratılır,
- Son olarak da, üniversitenin dünya sıralamasındaki yeri yukarılara çıkar, bu artış da daha çok kalifiye insan çeker.
İsmini vermeyeceğim çünkü bunu söyleyen kişi ismiyle anlatmamı istemedi. Bir fizikçi ile tanıştım. Kendisi şu anda Amerika’da ve aylık 6 bin dolar maaş alıyor. Kendisine ayrıca, 8 milyon dolarlık laboratuvar malzemeleri tahsis edildi araştırma yapması için… Bu kişi Türkiye’de gerekli kurumlara başvurduğu zaman çok cüzzi bir rakam teklif edilmiş. Biz böyle adamları maalesef kaçırıyoruz… Parayı saçma sapan yerlere harcamak daha mantıklı geliyor bize.
Yurtdışından profesör getirmek çok önemli. Biz yurtdışından mühendis getiriyoruz ve “Marmaray”ı yaptırıyoruz. Neden? Çünkü, bu işin uzmanı onlarda da ondan. Aynı şekilde, profesör getirmek bu yüzden önemli. Unutmamak gerekir ki, bu profesörlerin doktora öğrencileri de o kalitede “profesör” olma yolunda ilerliyor. Yani, bu döngüyü yakalamak önemli.
Daha iyi laboratuvar malzemeleri, daha teknik araştırmalar için kullanılır. Bu tarz malzemelerin, öğrencilerin ve profesörlerin elinin altında olması, farklı fikirlerin anında test edilmesi için önemlidir. Bu sadece bir üniversitede olmayacak, ülkede 10 tane üniversite varsa, hepsinde olacak.
Doktora öğrencilerine daha çok maaş verilirse, bu da ister istemez daha cazip ortamlar yaratır. Unutmayın ki, yurtdışında doktora öğrencileri çok değerlidirler (Bildiğim için Amerika ve Kanada’yı kast ediyorum), çünkü geleceğin bilim adamlarıdır onlar. Bizde ise, onlara sadece bir öğrenci ve bir çalışan gözüyle bakılıyor maalesef. Yani, aylıklarını yemeklerine mi, kiralarına mı harcasınlar? Daha gönlübol olmak zorundayız. Biz bunları başarabilirsek, üniversitelerin başarıları artar, bu jenerasyonda artmasa bile, gelecek jenerasyonda artar! Bu da bir ülke ve dünya için en büyük yatırımdır. Bu yazıda genelleme yaptım ve yapmak zorundaydım. Tabii ki de, ülkemizde çok değerli profesörlerimiz var ve şu denmemelidir: “Kardeşim, ülkemizde o kadar profesör var yurtdışından niye getirilsin?” Ancak, şunu da eklemek istiyorum, ülkemizdeki en değerli profesörlerimiz de eğitimlerinin belli kısmını yurtdışında tamamlamıştır. Yani, tamamiyle Türkiye ürünü ve dünyaca tanınan profesörlerimiz çok azdır.
İşte size tersten bir örnek: Ne kadar çok “üniversite”, o kadar çok “köfte” değil.