Gozo ve Comino ile takım oluşturan adalar grubunun büyüğü, bizim belleğimizde başarısız Malta Kuşatması ve Malta Mahkemesi ile yer etmiş şovelyeler ülkesi…
Akdenizdeki stratejik konumundan dolayı Malta’nın M.Ö. 4000 ‑Neolitik dönemden başlayan tarihi, sayısız uygarlığın tehditi istilaları ve hakimiyetiyle dolu. Bugün İngilizcenin yanı sıra kullandıkları Fransızca, İtalyanca, Arapça karışımı olan Maltaca dili de bu süreçlerin mirası gibi.
Sırasıyla Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Araplar, Normanlar, Fransızlar ve en son İngilizler M.Ö. 800’lü yıllardan itibaren Malta’nın tarihini yazarlarken Osmanılıda “Kanuni Sultan Süleyman”, donanması ile 1565 yılında bu adalar grubunda şansını denemiş ama yaklaşık 4 ay süren kuşatma St. John Şövalyeleri’nin galibiyeti ile sonuçlanmış. İşte bu askeri başarı çok kısa sürede idari, ticari, mimari başarıları da tetikliyor ve bu adalar grubu, kültür dahil her alanda kendini geliştirmeye başlıyor.
1964’te bağımsızlığını ilan edip 2004’te AB üyeliğine ve 2008’de de Euro kullanan ülkeler arasına giren Malta’yı daha doğrusu bu adalar grubunu gezmek en fazla bir haftanızı alacaktır. Tabii kültürü yakından tanımak ve deniz keyfinden de yararlanmak istiyorsanız daha çok zaman ayırmalısınız.
Kiralık bir araçla gezmeyi planlıyorsanız trafiğin bize göre ters olduğunu hemen hatırlatalalım. Taksi diğer bir alternatif ama önerim toplu taşıma olacaktır. Adanın, adalar grubunun her noktasına bu yolla ulaşmak mümkün. Otobüslerin ve deniz araçlarının zaman tablolarını önceden edinip rotalarınızı belirleyerek zamanı daha da iyi kullanabilirsiniz. Sonuçta Malta 237 km² Gozo 68 km² Comino da 2 km² yani toplamda 307, Cominotto ve Filfala’yı da eklersek 316 km². Adaların en büyüğü Malta adası da bir ucundan diğer ucuna kuş uçuşu 30 km civarı. Karşılaştırma için baktığımızda, tamamı Yalova’dan biraz küçük ya da İstanbul’un yaklaşık 16’da biri kadar.
Bahar ve yaz ayları gezmek için en iyi zaman. Belki yaz sıcağı ve nem biraz zorlayabilir ama rüzgar her zaman büyük patron buralarda. Planlarınız müzeleri de kapsıyorsa bir Malta Pass kartı almak avantajlı olabilir diye de hemen notumuzu düşelim.
Yeşilin pek bulunmadığı, mimarisi adadan çıkarılan kahve bej arası taşlarla şekillenmiş bu adalar grubunda, adını Saint Jean Parisot de la Valette’den alan başşehir Valetta iyi bir başlangıç gezi için.
Kuruluşu 16. yy’a dayanan, kale ve surlarla çevrili şehrin paralel caddeleri ve onları kesen sokakları ile çok düzenli bir yapılaşması var şehrin. Surlar, özellikle kale, Malta tarihinin aynası kabul ediliyor.
Kale içinde, günümüzde “Malta Haçı” olarak adlandırılan George Haçını sergiledikleri Ulusal savaş müzesi var. Monte Kristo Kontu, U‑571 gibi daha birçok filmde kullanılan Limanı, girişindeki St. Elmo kalesi-feneri, görselliği kadar tarihi ve kahramanlık hikayeleri ile de etkileyici. “Upper Barakka Gardens” Baracca bahçeleri ise Limanın tümü için en iyi görüş sağlayan yer.
Buradan ya da şehrin giriş kapısından surlar boyu faytonla bir şehir turu yapmak isterseniz mutlaka pazarlık yapın. Fiyatı ilk telaffuz ettikleri rakkamın çok altına düşürebilirsiniz ama şehir çok küçük, en önemli binaların çoğu yürüyüş yolu üzerinde ve güzel meydanları, keyifli mola yerleri ile yürümenin çok daha keyifli olduğunu söyleyebilirim.
St. John Manastır ve Katedrali (Vaftizci Yahya Katedrali) mutlaka görülmeli. Barok usulde inşa edilen en önemli yapı bu bence Valetta’daki. Osmanlı kuşatmasının hemen ardından Malta Şovalyeleri tarafından başlanmış binanın yapımına ve süsemelerin bitimi 18. yy’ı bulmuş. Katedralin tavanında St. John’un hayatını anlatan duvar resimleri, yerlerde önemli şovalyelere ait mezar kitabeleri var, İtalyan mermerinden. Sunak kısmında yer alan lapis lazuli taşlar ve gümüş şamdanlar Avrupa kraliyet ailelerinin hediyeleri. Özel bir bölümde ünlü İtalyan ressam Caravaggio’nun St. John’un İnfaz Edilmesi ve “St.Jerome” adlı eserleri var. Asıl hazinenin ise Napolyon tarafından Fransa’ya götürüldüğü iddia edilmekte. Ne diyelim…
575‑1582 yıllarında Saint Jean Hospitalier Tarikatının büyük üstadlarından Cesar tarafından yaptırılan hastanede görülmeye değer. St. Elmo kale- fenerin kara tarafında 2 katlı enteresan bir bina. Şovalyelerin kullandığı, bina deniz arası gizli bir geçit varmış alt katta. Ada savunmasında olduğu kadar gizli oturumlar için de çok elverişli.
Giriş avlusunda sizi karşılayacak Neptün heykeli ile Şövelyeler Sarayı ise 16. yy sonlarında tamamlanmış. 3 girişi bulunan saray bugün Malta Devlet Başkanlık ofisi olarak kullanılıyor. Zırh Müzesi de bu saray bünyesinde. Giriş tabii ki ücretli.
Casa Rocca Piccola 16. yüzyılda yapılmış Don Pietro La Rocca’ya ait ev. Bu asilzadenin evinde bugün aileden 9. Marki de Piro ve eşi oturuyor. Evin eski mutfağını da restorana dönüştürmüşler. İtalyan ve Malta spesiyalitelerini böyle tarihi bir mekanda tatmak isteyebilirsiniz.
Binalarımıza geri dönersek… 1574’te yapılan Auberge de Castille et Leon – Kastilya Hanı bugün başbakanlık binası olarak kullanılıyor. Our Lady of Victory Church (Zafer Kilisesi) 1576 yılında tamamlanan St. Catherina Kilisesi, Rönesans mimarisinin güzel örneklerinden Auberge de Provence ve Auberge de Aragon, Opera binası ve Saint Paul Anglikan Kilisesi İngiliz idaresi döneminden. Bir yangın, onarım ve sonrasında 2. Dünya Savaşı’nda bir bomba ile harabe olmuş Opera binası. Güzel Sanatlar Müzesi, Malta Milli Kütüphanesi, Arkeoloji Müzesi, Kraliçe Victoria Heykeli ve daha birçoğu.
Bu etkileyici yapılar arasında dolaşırken benim gibi molaları, özellikle yeme içme katkılı molaları seviyorsanız Cumhuriyet Meydanındaki Maltalı ressam Guiseppe Cali’nin resimleri ile süslenmiş Cafe Cordina’yı bir deneyin derim. 1837’den beri hizmet veren mekanda bir kahve veya ne isterseniz… Ya da alternatif yerler çok. Keyfini çıkarın. Ve beni Valetta’dan da çok etkileyen eski başşehir Mdina için dinlenmiş olun.
Malta ya hakim bir tepenin en yüksek noktasında bir yanı hendekler, diğer yanı yükseltiler, tüm çevresi surlarla çevrili bir ortaçağ şehri Mdina. İlk Fenikeliler gelmiş buraya ama şehir 8. yy.’da Araplar tarafından inşa edilmiş ve 1530’da St. Jean şövalyeleri gelene kadar adaya başkentlik yapmış. 18. y.y’da tüm şehir restorasyondan geçmiş olsa da tarihi dokuyu çok iyi korumuşlar. Daracık sokakları, minik meydanları, binalardaki işçilikler, kapı kolları, demirden balkonları ile kurulduğu zamana taşıyor insanı sanki. Şehrin 2 giriş kapısı var. En önemli binası Hükümet Sarayı. Barok üslupla Manuel de Vilhane tarafından 1720’de yaptırılan bina şimdi Doğa Tarih Müzesi. Mahkeme salonları, altında zindanları ile hemen bitişiği.
Casa İnguez malikanesi, St. Agahta Şapeli, St.Paul Katedrali’ndeki çan kuleleri, katedral müzesi bu eski şehirde diğer görülecekler arasında… Plazzo Gato Murina da Mdina’nın tarihini anlatan Tales of the Silent City – Sessiz şehrin öyküleri – adlı multimedya gösterisi veya tarikatın ada tarihindeki rolünü anlatan The Knights of Malta ‑Malta Şövalyeleri – adlı multimedya gösterileri de.. Ne kadar enerjiniz kaldı bilemiyorum ve sizin de ne kadar ilgi alanınızda ama isterseniz aynı gün Temel Reis’in köyüne de şöyle bir bakabilirsiniz. 1980 de Popeye Village ‑Temel Reis Köyü- film çekimi tamamlandıktan sonra korunmuş ve ücret karşılığı gezilebiliyor. Ya da Rabat’tan Blue Grotto ve Deniz Mağaralarına da ulaşabilir, tekne turu ile bu mağraları gezebilirsiniz. Truva filminin bazı sahneleri burada çekilmiş diye de belirtelim.
Tarihi yapılardan ve müzelerden hoşlananlar için olmazsa olmazlar arasındaki diğer bölge, Üç Şehir ‑Three Cities- diye anılan Bormla, Birgu, Isla. Ya da kısaca Cottonera. Körfezler arasında Valetta’nın karşı kıyısındaki koylar da tarihi 6 ‑7 bin yıl öcelere dayanan yerleşkeler. Buraya bence en az bir gün ayırmalısınız. Belki Malta’nın Malta yüzünü burada soluyacaksınız.
Malta’da sanat,kültür, teknolojinin tarihini yansıtan büyük blok taşlar kullanılarak yapılmış ki buna magnetik diyorlar, 7 farklı anıt var. “Malta Megalitik Tapınakları”. Malta ve Gozo adalarındaki bu anıtların geçmişi M.Ö. 3000’lere dayanıyor. Mnajdra, Hagar Qim, Tarxien, Ta Hagrat ve Skorba Malta’da. Ggantija ise tamamen korunmuş duvarları ve çok kemerli planı ile Gozo adasında. Bu adada görülmesi gereken diğer yerler Victorya şehri ve kalesi.
Bu adalar grubunu gezerken uygun bir mevsimde iseniz yüzmek isteyeceğiniz birçok plaj var. Ancak Malta ve Gozo adalarının arasında kalan birkaç km2 lik Comino adası, temizliği ve maviliğiyle ünlü Blue Lagoon tercihiniz olmalı. Hele dalmayı seviyorsanız.
Yolunuz açık olsun.