Kudüs

Dün­ya siya­se­ti­ni, tari­hi­ni etki­le­yen üç din; Yahu­di­lik, Hıris­ti­yan­lık, İsl­am için kut­sal mekan­lar bütü­nü ve bu üç kül­tü­rün iç içe geçe­rek ama ger­çek­te hiç kay­naş­ma­ya­rak bir ara­da varol­ma hika­ye­si gibi gel­di bana Kudüs.

Savaş­la­rın göl­ge­sin­de devin­gen ve zor­lu, kut­sal öykün­me­le­riy­le çok renk­li, bütün ola­rak da insa­nı zen­gin­leş­ti­ren bir dene­yim bu top­rak­lar­da göz­lem yap­mak. İnançl­ar doğ­rul­tu­sun­da Kudüs’ü ziya­ret etmek tabii ki bir baş­ka olgu, ancak bütü­ne bak­mak için yola çık­tı­ğı­nız­da biraz ürkü­tü­cü ve ama çok tarih­sel bir sar­ma­lın içe­ri­sin­de bula­cak­sı­nız ken­di­ni­zi. Ve buray­la ilgi­li en doğ­ru tanı­mı da ken­di izle­nim­le­ri­niz­den yap­tı­ğı­nız çıka­rım­lar­da bula­cak­sı­nız. Önce­lik­le şeh­rin tari­hi­ne hız­lı­ca bir göz ata­lım biz her zaman­ki gibi ve tabii bu çok eski top­rak­lar­da­ki hayata…

M.Ö. 4500’e (Kal­ko­li­tik dönem) kadar gidi­yor elde­ki arke­olo­jik veri­ler­le bura­da haya­tın baş­lan­gı­cı. İlk yer­le­şim için 3500’lü, top­lu yaşa­ma geçiş 2500’lü ve ilk korun­ma amaç­lı yer­leş­ke­yi çev­re­le­yen sur­lar içe­ri­sin­de yaşa­mı da Milat­tan Önce 1800’lü yıl­la­ra dayan­dı­rı­yor yine aynı kay­nak­lar. Ve ilk kez M.Ö. 19. Y.y’lara ait Mısır bel­ge­le­rin­de bu yer­leş­ke­den bah­se­di­li­yor, yani bu tarih­ler­de baş­lı­yor yazı­lı tari­hi Kudüs’ün. Ancak Amar­na mek­tup­la­rın­da ilk kez bir isim (Uru­sa­lim) kul­la­nı­la­rak geçi­yor bel­ge­le­re. Bura­da­ki yer­leş­ke ve son­ra­sın­da görü­yo­ruz ki, her dönem­de gerek isti­la­cı­la­rın gerek­se inanç­la­rın ya da kom­şu yer­leş­ke­le­rin ver­di­ği fark­lı adlar­la isim zen­gi­ni olmuş Kudüs. Sade­ce Yahu­di lite­ra­tü­rün­de 70 isim ile anıl­dı­ğı­nı öğre­nin­ce ben vaz­geç­tim isim­le­ri­nin kök­le­ri­ne bak­mak­tan. Yine de bu konu sizin ilgi­ni­zi çeki­yor­sa Mid­rash Tehillim’i kay­nak­la­rı­nız­dan biri ola­rak kullanabilirsiniz.

M.Ö. 1200 yılı­na, Kenan ülke­si top­rak­la­rı­na katı­la­na kadar küçük bir top­lu­luk bura­da­ki yer­leş­ke. Bazı İsl­am tarih­çi­le­ri bu top­lu­lu­ğun Ama­li­ka kav­mi oldu­ğu­nu iddia etse­ler de bu konu­da elde net veri yok ve ancak M.Ö. 1200’den son­ra her­kes bir­le­şi­yor, bütün kay­nak­lar­da Yebusi’ler (en büyük tan­rı­la­rı-gök­tan­rı­sı- salem-şalem olan Kena­ni­ler) ola­rak adlan­dı­rı­lı­yor bura­da yaşa­yan­lar. Son­ra­sın­da İsr­ai­loğ­ull­ar­ın­ın vade­dil­miş top­rak­la­ra doğ­ru serü­ve­ni ile kesi­şi­yor Kudüs’ün tari­hi. Davud’un şeh­ri alı­şı­na ve Kudüs’ü Baş­kent yapı­şı­na yani M.Ö. 1000 yılı­na kadar yine de Yebusi’lerin ida­re­sin­de­dir kent. İlk Muse­vi tapı­na­ğı­nın inşa­ası ve düze­nin yeni yeni oluş­tu­rul­ma­sı­nın üze­rin­den çok geç­me­miş­ken; Yahu­da ve Sime­on kabi­le­le­ri­nin sal­dı­rı­la­rı ve M.Ö. 700’lü yıl­la­rın başın­da Asur­la­rın, 586’da Babil ikti­da­rı­nın isti­la­la­rı ile şehir her defa­sın­da yakı­lıp yıkı­lı­yor, yağ­ma­la­nı­yor, Muse­vi­le­rin çoğu da sür­gün edi­li­yor bu dönem­ler­de. Ancak Kudüs, Pers impa­ra­tor­lu­ğu­nun kont­ro­lü­ne geçin­ce, yani M.Ö. 539 yılın­da şeh­re döne­bi­li­yor Yahu­di­ler ve inanç­la­rı için tapı­nak­lar yapa­rak yak­la­şık 200 yıl kadar süku­net için­de yaşı­yor­lar, Büyük İsk­end­er ile tanı­şa­na kadar. Yani M.Ö. 332’de Yunan isti­la­sı ve Yunan Kül­tü­rü ile Hele­nis­tik dev­ri baş­lı­yor Kudüs’ün. Ancak Büyük İskender’in ölü­müy­le önce Mısır­lı Pto­le­ma­i­os­lar ve hemen son­ra­sın­da Sele­ucid – Selev­kos­lar hakim olmuş­lar bura­ya. Hemen arka­sın­dan M.Ö. 141’den 37’ye kadar Has­mo­ne­an Hane­dan­lı­ğı, yine bu dönem için­de Roma Gene­ra­li Pompey’in, 40 yılın­da da Part’ların Kudüs’ü işga­li­ni görü­yo­ruz. Büyük Herod’un 37’de şeh­re gir­me­si ile M.Ö. 37’den M.S. 70’e Hero­di­yen döne­mi ve yeni iç ayak­lan­ma­lar döne­mi baş­lı­yor şeh­rin. M.S. 70’den 324’e Roma­lı­la­rın, 324’den 638’e Bizans­lı­la­rın ve Hali­fe Ömer’in 638 yılın­da şeh­ri alma­sı (kuşa­ta­rak ama savaş­ma­dan-anlaş­ma koşul­la­rı ile şeh­rin tes­li­mi) ile birin­ci evre İsl­am dev­le­ti­nin top­ra­ğı olu­yor şehir 1099’a kadar. Bu evre­de Eme­vi ve Abba­si hane­dan­lı­ğı yöne­tim­de etkin olu­yor sıra­sıy­la haç­lı sefer­le­ri­ne kadar.

İlk sefer ile haç­lı­la­rın eli­ne geçi­yor şehir 1099’dan 1178’e kadar. Salahaddin’in fet­hi ile baş­la­yan Eyyü­bi döne­mi, ara­da Haç­lı­la­rın tek­rar fet­hi, son­ra­sın­da, 1256’da Mem­luk­lu­lar­la, 1517’de Osman­lı İmp­ar­at­orl­uğu ile yazıl­ma­ya davam edi­yor tari­hi. Birin­ci Dün­ya Sava­şı sıra­sın­da Osmanlılar’dan geri alı­nı­yor şehir İng­il­izl­er tara­fın­dan. 1917’de İng­il­iz man­da­sı haki­mi­ye­ti 1948’de İsr­ai dev­le­ti­nin kurul­ma­sı­na kadar ve hat­ta son­ra­sın­da da dolay­lı ola­rak bir dönem devam edi­yor. Hemen bu yıl­da İsrail

ve Ürdün ara­sın­da yapı­lan bir anlaş­ma ile iki­ye ayrı­lan şehir 1967’de tek­rar bir­leş­ti­ri­le­rek İsrail’in top­rak­la­rı­na katı­lı­yor. Ve zaten yakın tari­hi hepi­miz bili­yo­ruz. Artık İsrail’in, İsr­ail için; sayı­lan ya da sayıl­ma­yan baş­şeh­ri (yaban­cı ülke elçi­lik­le­ri hala Tel-Aviv’de).

Eski Şehir, Doğu Kudüs (Araplar’ın yaşa­dı­ğı böl­ge) ve Yeni Şehir yani Batı Kudüs (Yeni modern Yahu­di yer­le­şim böl­ge­si ve baş­kent bürok­ra­si dina­mik­le­ri­nin mer­ke­zi) diye üç böl­ge­ye ayrıl­mış; Yahu­di, Hıris­ti­yan, Müs­lü­man ve Erme­ni­le­rin radi­kal refe­rans­lar ve silah­lı koru­ma­lar­la ken­di böl­ge­le­ri­ne sıkı­şıp bir ara­day­mış gibi yaşa­ma­ya çalış­tı­ğı bir kent bura­sı. Böy­le­si dar ala­na sıkış­mış radi­kal öğre­ti­le­ri kül­tü­rel zen­gin­lik ola­rak değer­len­di­rip eşsiz ola­rak nite­le­ye­bi­li­riz, ya da sıcak veya soğuk sürek­li sava­şın için­de bir yaşam ola­rak da algı­la­ya­bi­li­riz. Örne­ğin Müs­lü­man böl­ge­si­ne baş­ka din men­sup­la­rı­nın gir­me­si yasak. Dola­yı­sıy­la kut­sal mekan­la­rı­na da. Gece Erme­ni böl­ge­sin­den döner­ken sava­şa gire­cek­miş­çe­si­ne silah­lı polis nok­ta­sın­da beni nere­dey­se içe­ri alma­ya­cak­lar­dı başım açık diye ve Müs­lü­man­lı­ğım sor­gu­lan­dı. San­ki coğ­raf­ya kader­dir” sözü özel­lik­le bu top­rak­lar için söylenmiş…

Ve şim­di biz bu eski, yor­gun ken­te ken­di gözü­müz­le baka­lım, kade­ri­nin tüm bu süreç­te bize akta­ra­bil­dik­le­ri­ni anla­ma­ya çalı­şa­lım artık. Hemen belir­te­lim; kadın­la­rın başör­tü­sü ve uzun etek, elbi­se gibi bir giye­ce­ğe ihti­ya­cı var, özel­lik­le Mescid‑i Aksa için. Her­han­gi bir pan­to­lon, uzun kol­lu kapa­lı bir bluz ve başör­tü­sü yet­mi­yor yani. Eski Şeh­re gir­me­den önce; bel­ki Kub­bet-üs Sahra’nın altın kub­be­si ile pana­ro­mik bir bakış sunan Zeytindağı’na ‑Cebel-ez Zey­tun- çık­ma­lı­sı­nız önce­lik­le. 3 din için de kut­sal bir tepe burası.

Muse­vi­ler; bek­le­dik­le­ri Mesih’in Zey­tin­da­ğı üze­rin­den Kudüs’e ine­ce­ği­ne ve kıya­met günün­de tüm Yahu­di hal­kı­nı kur­ta­ra­ca­ğı­na ina­nır­lar. Ve bu yüz­den­dir ki dağın etek­le­rin­de­ki Yahu­di mezar­lı­ğı bel­ki de dün­ya­nın en paha­lı son ika­met­ga­hı. Eğer bura­da yatan­la­rın defin mira­sın­dan pay almak ister­se­niz sol eli­niz­le her­han­gi bir meza­ra küçük bir taş koy­ma­lıy­mış­sı­nız. Ben­den söylemesi…

Hıris­ti­yan­lık için ise çok daha önem­li bu dağ. Nere­dey­se dinin teme­lin­de rol oynu­yor. Hz. İsa’ya pey­gam­ber­lik göre­vi­nin Zeytindağı’nda veril­me­si­nin yanı sıra çar­mıh­ta biten son yol­cu­lu­ğu­nun da baş­lan­gıç yeri bura­sı. Ve yine göğe bura­dan yük­sel­di­ği­ne ina­nı­lı­yor Mesih’in. Tepe­den iner­ken; sağı­nız­da Krem­lin mima­ri üslu­bu ve 7 altın kub­be­siy­le Mer­yem Ana Kilisesi’ni göre­cek­si­niz. Çar 3 Alek­san­der tara­fın­dan 1888 yılın­da yap­tı­rıl­mış. Yolun deva­mın­da ve nere­dey­se dağın biti­min­de de Geth­se­ma­ne Bah­çe­si ile Tüm Mil­let­ler Kili­se­si çıka­cak kar­şı­nı­za. İsan­ın tutuk­la­na­rak son yol­cu­lu­ğu­na baş­la­dı­ğı yer”… Bu neden­le­dir ki bu dağ ya da tepe Hıris­ti­yan­lık için çok daha kutsal.

İsl­amı refe­rans aldı­ğı­mız­day­sa; bütün Kudüs sefer­le­rin­de hep önem­li niren­gi nok­ta­la­rın­dan ve Sır’at Köprüsü’nün Zey­tin­da­ğı ile Kid­ron Vadi­si ara­sın­da kuru­la­ca­ğın­dan bah­se­di­lir.. Ne kadar önem­li bil­mi­yo­rum ama İslam’ın Mec­del­li Meryem’i yani Rabia’nın ve saha­bi” Selman‑ı Farisi’nin küçük bir tür­be­de­si var dağın etek­le­rin­de. Dağ­dan iner ve Eski Şehi­re gir­me­den hemen önce Kudüs Arke­olo­jik Par­kı da gör­mek iste­ye­ce­ği­niz bir alan ola­bi­lir. Kazı­lar hala devam edi­yor ve büyük bir ola­sı­lık­la uzun bir süre daha devam edecek gibi görü­nü­yor bura­da. Ancak bu ziya­ret için engel değil. Daha faz­la­sı­nı Eski Şehir’de bula­cak­sı­nız tabii ki. Her dönem­de inşa edi­len, yıkı­lan, ona­rı­lan, tek­rar yıkı­lıp yeni­den yapı­lan, şeh­ri çev­re­le­yen sur­lar; sekiz kapı ile açı­lı­yor Eski Şehi­re ve siz biri hariç hep­sin­den kullanabilirsiniz.

Zeytindağı’na bakan en yakın kapı; gelecek olan Mesih’in Kudüs’e bu kapı­dan gire­ce­ği­ne ve hal­kı­nı kur­ta­ra­ca­ğı­na ina­nı­lan Gol­den Gate-Altın Kapı; en ünlü­le­rin­den. Kanu­ni Sul­tan Süley­man zama­nın­da örül­müş, tama­men kapa­tıl­mış. Güney duva­rı üze­rin­de Osman­lı döne­min­den önce yapıl­mış ve ismi­ni üç keme­rin­den alan Trip­le Gate. Yine Güney kapı­sı giri­şi ve ama kapa­lı olan Doub­le Gate-Çift Kapı. Güney duva­rı giri­şi boyun­ca ve yine Osman­lı­lar­dan önce inşa edil­miş, ama yine kapa­tıl­mış olan Sing­le Gate-Tek Kapı. Bu kapı Tapı­nak Dağı’nın altı­na, Süleyman’ın Ahır­la­rı ola­rak bili­nen ala­na açı­lı­yor­muş (Bu üçlü, iki­li, tek­li kapı­lar ana kapı­lar lis­te­si­ne gir­mi­yor aslında).

 

Bir diğer önem­li kapı, yine 1538’de Kanu­ni Sul­tan Süleyman’ın sur­la­rı ona­rır­ken yap­tır­dı­ğı, Arap­la­rın Babu’l‑Halil veya Heb­ron diye adlan­dır­dık­la­rı Yafa Kapı­sı. Alman İmp­ar­at­oru 2. Wilhelm’in ara­ba­sı kapı­dan geç­me­yin­ce kapı Osman­lı­lar tara­fın­dan yan­lar­dan yıkı­la­rak geniş­le­til­miş 1898’de. Hicaz Demir­yo­lu, komis­yon­lar filan…” Oyun­cak olma­ya baş­la­mı­şız yani yavaş yavaş. Ve 1917’de İng­il­iz gene­ral; yine bu kapı­dan gir­miş şeh­ri tes­lim almak için. Bir mer­ke­zi (yük­sek mev­ki­li kişi­le­rin kul­lan­dı­ğı) ve iki yan (hal­kın kul­lan­dı­ğı) geçi­şi olan, en işlek ve gör­kem­li kapı­la­rın­dan Damas­cus Gate – Şam (Nab­lus) Kapı­sı da şeh­rin Kuzey duva­rın­da. Hıris­ti­yan böl­ge­si­ne açı­lan New Gate-Yeni Kapı; II. Abdülhamid’in izniy­le inşa edil­miş olup ken­tin kuzey­ba­tı köşe­sin­de. Yahu­di ve Erme­ni mahal­le­le­ri­ne açı­lan, geçi­din üze­rin­de­ki taş­lar­da mer­mi dar­be­le­ri­ni göre­ce­ği­niz Zion Gate–Zion Kapı­sı 1967’deki çatış­ma­lar­da İsr­ail Savun­ma Gücü tara­fın­dan kul­la­nı­lan ana kapı­lar­dan biriy­miş. Tapı­nak Dağı’na en yakın konum­da ve Güney duva­rı boyun­ca uza­nan Dung Gate-Güb­re Kapı­sı ise adı­nı 2. Y.y’dan beri şeh­rin çöp­le­ri­nin çıka­rıl­dı­ğı kapı oldu­ğu için bu ismi almış. Kuzey duva­rı boyun­ca Müs­lü­man mahal­le­si­ne giriş için kul­la­nı­lan Herod’un Kapı­sı – (Çiçek­ler). Ve Doğu duva­rın­da­ki Via Dolorosa’ya giden yola açı­lan Lions’ Gate-Aslan­lar Kapı­sı. Kapı­nın üze­rin­de­ki dört aslan figü­rün­den alı­yor adı­nı. Kapı­lar­dan her­han­gi birin­den Eski Şehir’e gir­di­ği­niz­de yüz­ler­ce kut­sal mekan ara­sı­na sıkış­mış yaşam alan­la­rı­nı bir­bi­ri­ne bağ­la­yan dara­cık sokak­lar­da yönü­nü­zü kay­bet­me­niz çok ola­sı. Bu neden­le eğer reh­be­ri­niz yok­sa bir hari­ta­ya ihti­ya­cı­nız ola­cak ve sade­ce yürü­ye­rek dola­şa­bi­lir­si­niz bura­da. Belir­len­miş bir güzer­gah ve zaman­la­ma kut­sal mekan­la­ra giriş için gerekli.

Tapı­nak Dağı ile baş­la­ya­cak, özel­lik­le de Mescid‑i Aksa’ya gire­cek­se­niz; kadın­lar için not, yanı­nız­da uzun ve bol bir etek bulun­du­run, pan­to­lon­la içe­ri gire­mez­si­niz. Ala­na gir­di­ği­niz­de iki ana yapı ve 19. Y.y’dan bir şadır­van göre­cek­si­niz. Bina­lar­dan biri; kut­sal taş üze­rin­de­ki kub­be, Kub­bet-üs Sah­ra; Hz. Süley­man mabe­di­nin bulun­du­ğu, taşın da o mabet­ten kal­ma oldu­ğu ve ayrı­ca Hz. İbrahim’in oğlu İshak’ı kur­ban etmek iste­di­ği yer oldu­ğu­na inan­dık­la­rı için Yahu­di­le­rin, Hz. Muhammed’in Miraç’a yük­se­lir­ken üze­ri­ne bas­tı­ğı taş oldu­ğu­na inan­dık­la­rı için de Müs­lü­man­la­rın kut­sa­lı. Yapı­lış ama­cı ile ilgi­li bir­kaç gerek­çe orta­ya kon­sa da; her iki din men­sup­la­rı­nı mem­nun etmek ve kut­sal sayı­lan taşı koru­ma altı­na almak için Eme­vi Hali­fe Abdül­me­lik bin Mer­van tara­fın­dan 691 yılın­da yap­tı­rıl­dı­ğı en akla yat­kın ola­nı. Kut­sal taşın kuzey-güney çapı 18 m., doğu-batı çapı 13,5 m. yer­den” en yük­sek yeri 2 m., en alçak yeri yer­den 1,25 met­re yük­sek­li­ğin­de ve kaya­nın altın­da­ki oyuk bugün mes­cid ola­rak kul­la­nı­lı­yor. Altın kub­be­si, sekiz­ke­nar mima­ri­si ve dönem ikti­dar­la­rı­nın ken­di kül­tür­le­ri üslu­bun­da ve fark­lı mal­ze­me­ler­le özel­lik­le süs­le­me ala­nın­da” kat­kı­la­rı, ‑ente­re­san- bir eser çıkar­mış ortaya.

Diğer bina da Mescid‑i Aksa. Aynı avlu içe­ri­sin­de­ki Müs­lü­man­la­rın ilk kıb­le­si olan Mescid‑i Aksa’nın ‑Kıb­le cami­si- ilk yapım zama­nı ile ilgi­li bil­gi­ler çeliş­ki­li. Yine de bir­çok kay­nak gös­te­ri­yor ki; bura­da­ki ilk mabe­din yapı­mı Hz. Davut ile baş­la­mış, oğlu Hz. Süley­man tara­fın­dan tamam­lan­mış (M.Ö. 800’lerden bah­se­di­yo­ruz iyi ihti­mal­le) ve çok değer­li hazi­ne­ler­le dona­tıl­mış. Yıkım, yağ­ma­la­ma­lar ve bazen de dep­rem­ler­le varol­du­ğu şeh­rin kade­ri­ni pay­laş­mış çoğun­lukla bu kut­sal yer. En büyü­ğü M.Ö. 586’da Babil Hüküm­da­rı II. Buhtunnasr’ın ‑Kudüs’ü üçün­cü- işga­li sıra­sın­da ger­çek­leş­miş ve hem şehir hem bu mabed nere­dey­se yer­le bir edil­miş. Son tah­ri­bat da 1969’da fana­tik bir Yahudi’nin çıkar­dı­ğı yan­gın. Efsa­ne­vi ahşap mim­ber yan­mış bu yan­gın­da. Yıkım­lar, yapım­lar, küçül­tüp büyüt­me­ler­le günü­mü­ze kadar gelen yapı­nın altın­da eski bir iba­det­ha­ne var. Ve çok büyük de bir kütüp­ha­ne­ye sahip. Bun­la­ra ancak özel bir izin­le giri­le­bi­li­yor. Özet­le Mescid‑i Aksa ve Kub­bet-üs Sah­ra aynı avlu­da­dır­lar ve bir­lik­te Harem‑i Şerif ola­rak adlan­dı­rı­lı­yor­lar. Bu alan tümüy­le ve genel­de iba­det­ha­ne ve med­re­se ola­rak kul­la­nıl­mış olsa da, süreç­te fark­lı kul­la­nım­la­rı­na da rast­lı­yo­ruz. Örne­ğin; Roma ikti­da­rın­da iken hal­kın çöp­lük ola­rak kul­lan­dı­ğı yer­miş bura­sı. İlk haç­lı sefe­rin­de ise Kub­bet-üs Sah­ra kili­se­ye, diğer iba­det­ha­ne­ler ahı­ra çevi­ril­miş. Mes­ci­din yakı­nın­da da bir çar­mıh kuru­lup çok­ça kul­lan­mış­lar. Ayrı­ca; Ebu Hamid el-Gazali’nin büyük ese­ri­ni ‑İhya’u Ulum’id- din- yaz­dı­ğı yer de bura­sıy­mış. Mes­cit­de eski oda­sı­nın oldu­ğu yeri görebilirsiniz.

Dedik ya iç içe geş­miş gibi yaşam diye; bu kut­sal ala­nın diğer tara­fı da diğer bir kut­sal bir alan, Wes­tern Wall–Ağlama Duva­rı-Ha-Kotel Ha-Ma’aravi (Batı Duva­rı). Yahu­di­le­rin en kut­sal meka­nı. Duva­rın eski mabet­den, Hz. Süleyman’ın mabe­din­den kal­dı­ğı­na ina­nı­lı­yor ve hem geç­miş, hem bugün için şük­ran­lar sunu­lup dua edi­li­yor bura­da. Duvar­da­ki minik kağıt par­ça­la­rı dik­ka­ti­ni­zi çek­miş­se; onlar, tan­rı­dan cevap alma­yı umduk­la­rı soru­lar ve dilek­ler. Müs­lü­man­lar­da oldu­ğu gibi kadın­lar ve erkek­le­rin iba­det ettik­le­ri bölüm­ler ayrıl­mış. Olduk­ça geniş bir alan­dan her­kes ken­di bölü­mü­ne geçi­yor. Nor­mal bir şekil­de dua eden­le­rin yanı sıra büyük bir heze­yan­la ken­din­den geçen insan­la­rı da gör­me­niz ola­sı bura­da. Yine bu mey­dan­da­ki küçük bir kapı­dan eski şeh­rin de altı­na uza­nan bir tünel giri­şi var. Orta­çağ­dan kal­ma yeral­tı tonoz­la­rı, yeral­tı dua oda­la­rıy­la Wil­son keme­rin­de biti­yor tünel. 2. Tapı­nak döne­min­den eski kal­dı­rım­lar­da yürü­mek, 2000 küsur yıl önce­si­nin hava­sı­nı solu­mak gibi bu tünel­de yol­cu­luk. Denemelisiniz.

Ve kısa bir geçit­le de Via Dolo­ro­sa– Çile Yolu-Acı­lı Yol’a çıka­bi­lir­si­niz bura­dan. Hz. İsa’nın yar­gı­la­nı­şın­dan göğe yük­sel­me­si­ne kadar yürü­dü­ğü yol. Yol üze­rin­de bu süre­ce kat­kı sağ­la­yan yer­ler de durak ola­rak işa­ret­len­miş. Şim­di Hıris­ti­yan­lar, Hz. İsa’nın izin­den bu yol­cu­lu­ğu çoğu zaman ken­di­le­ri­ne reh­ber­lik eden din görev­li­le­ri ile ya da yal­nız yapı­yor­lar. Erken Hıris­ti­yan­lık döne­min­de rota biraz fark­lıy­mış ve hat­ta bir­kaç kez değiş­miş. Ancak bugün 14 durak­lı bu yolu usu­lün­ce yürü­mek ister­se­niz Aslan­lar Kapısı’nın batı­sın­da­ki El-Oma­ri­ya Manastırı’ndan baş­la­ma­nız gerek. Bu manas­tır 1. durak, Hz. İsa’nın ölü­me mah­kum edil­di­ği yer. (Alter­na­tif ola­rak Yafa Kapısı’ndaki Herod’un Sara­yı da kul­la­nıl­mak­ta diye notu­mu­zu düşe­lim.) 2. Durak, Hz. İsa’nın haçı­nı aldı­ğı yer Fla­gel­la­ti­on Fran­cis­can Manas­tı­rı ve böy­le­ce devam edi­yor çile yolu, 14. durak­ta ölü­mü, meza­ra konu­şu­na kadar. Kut­sal Kabir, Yeni­den Diri­liş Kili­se­si Holy Sepulch­re bu kut­sal yolun da sonu. Kut­sal olma özel­li­ği­nin yanı­sı­ra Orta­çağ mima­ri­si­nin çeşit­li dönem­le­ri için kilit öne­me sahip bir yapı bura­sı. Çile yolu olsa da, siz ara­da bir soluk almak, keyif­li bir mola ver­mek ister­se­niz Aust­ri­an Hospice’a mut­la­ka uğra­yın derim ben.

Daha bir­çok ilgi çeki­ci ve görü­le­si yer, mekan var aslın­da bu Eski Şehir’de… Mer­yem Ana Kili­se­si, Pro­tes­tan Kili­se­si, Zed­ki­ah Mağa­ra­sı, Yad­ya Shem Soy­kı­rım Müze­si… Dara­cık sokak­lar ve şeh­rin gün­lük akı­şı­nı yaka­la­ya­bi­le­ce­ği­niz bir­çok şey. Siz yine de Not­re Dame Roof­top”, Luci­ana”, Dolp­hin Yam” ya da Oli­ve and Fish” gibi lez­zet durak­la­rı­nı atla­ma­yın bu ara­da. Yol­la­rı­mız hep açık olsun.

İlgili Haberler

Leave a Comment