
KANSIZLIK / OCAK 2016
Kansızlığın nedenini bulmak yeterli değil, nedenin de nedeni araştırılmalı. Demir eksikliği nedeniyle kansızlık sorunu yaşayan bir hastada demir eksikliğinin nedeni de bağırsak kanseri gibi öldürücü bir hastalık olabilir. Kansızlığın bir hastalık değil, bulgu olduğuna dikkat çeken Liv Hospital’dan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı ve Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Yenerel ile kansızlığın nedenlerini, belirtilerini ve tedavisini konuştuk.
Ne zaman kansızlıktan bahsedilebilir? Kansızlığın nedenleri nelerdir?
Hemoglobin düzeyi kadınlarda 12 gramın, erkeklerde 14 gramın altındaysa buna kansızlık diyoruz. Kan hücresinin yapılması için gerekli olan demir, B 12 ve folik asit eksikse kansızlık ortaya çıkıyor.
Kansızlık denince vatandaşlarımız demir eksikliği kansızlığını anlıyor. Halbuki en sık rastlanan nedeni demir eksikliği olsa da kansızlığın bin türlü nedeni var. Türkiye’de yüzde 2 talesemi taşıyıcılığı var. Bunlarda kan değerleri bir miktar düşük olur ve yanlışlıkla demir eksikliği sanılıp, gereksiz, yanlış bir şekilde demir tedavisi verilir. Kansızlığın, kemik iliğinin kendi hastalıkları, yaşlılarda kemik iliğinin sakat kan yapması, lösemi, lenf düğümü kanserleri, miyelom veya başka bir kanserin kemik iliğine yayılması, endokrin hastalığı, romatizma hastalıkları, mikrobik veya mikrop dışı iltihabi durumlar gibi pek çok nedeni vardır. Demir eksikliği adını koyup inceleme yaptırmadığınız bir hastada bağırsak kanseri nedeniyle gizli bir kanama olabilir. Demir eksikliğini tedavi ederken kanser için için ilerleyecektir. Böyle bakılmadığında lösemi hastasına kansızlık nedeniyle demirden yüksek yiyecekler verilebiliyor.
Belirtileri nelerdir?
Kansızlık ne kadar hızlı gelişirse o kadar bulgu veriyor. Halsizlik, ileri derecede yorgunluk, bitkinlik, nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, baş dönmesi, şiddetli baş ağrısı, bayılma, hatta şok bile olabiliyor. Kansızlık yavaş gelişiyorsa halsizlik, yorgunluk, koştuğunuzda nefes darlığı olur. Derinleştikçe yürürken bile nefes darlığı ve çarpıntı görülür. Durduk yerde nefes darlığı ve çarpıntı oluyorsa kansızlık iyice derinleşmiş demektir. Tedavi edildikten sonra hala belirtiler devam ediyorsa başka bir şey aranmalı.
Doğru tanı nasıl konulur?
Bir kansızlık gördüğümüzde kansızlığın nedenini anlayabilmek için ek ipuçlarımız vardır. Hastanın anlattıkları, hastanın muayenesinden ve kan sayımında elde edilen bulgular altta yatan hastalığı düşündürmelidir. Bunları biliyorsanız düşünürsünüz, bilmiyorsanız demir eksikliği der gönderirsiniz. Hasta düzelmez ve tekrar tekrar geri gelir. Kan sayımında çıkan birçok parametre vardır, onlara bakıp demir, B 12, folik asit eksikliği ya da kan yıkımıyla giden olaylar, iltihabi bir durumun yansıması olup olmadığını anlarsınız. Anlayamıyorsanız, zaten tanı koyma olasılığınız yok. Bazen tanıyı desteklemek için mikroskoptaki kan hücrelerinin yaygınlığına da bakarız ya da ek biyokimya tahlili yaparız. Aslında kansızlığın tanısı kolay olmalı, uzamamalı.
Tedavide nelere dikkat edilmeli?
Kansızlık bir hastalık değil, kansızlık bir bulgu. Nedenini anlayıp onun da nedenini bulmalıyız. Demir eksikliği varsa demir eksikliğinin nedenini de anlamamız gerekiyor. Bir insana demir eksikliği tanısı konulduğunda demir verip göndermek doğru değil. Menopozda bir kadın ya da o yaşlarda bir erkek hasta karşımıza geldiğinde şikayeti olsa da olmasa da sindirim kanalında bir kan kaybı var mı diye araştırırız. Gastroskopi ve kolonoskopi yaptırırız. Çoğunda bir şey bulmasak da ülser ya da bağırsak kanseri varsa bunları ortaya koymuş oluruz. Adet görme yaşında bir kadına ise adet günlerini sorarız. Üç günü normal kabul ederiz ve eğer dört-beş gün adet görüyor ve ilk birkaç günü bol kanamalı oluyorsa, dörtten fazla ped değiştiriyorsa, midesine, kalın bağırsağına bakmaya gerek yoktur. Adet kanaması kansızlığın nedenidir. Depoları doldurana kadar tedavi eder, menopoza kadar her adet döneminde beş-yedi gün demir hapı veririz. Gebelikte demir ihtiyacı kesin artıyor. Gebe kadın eğer depoları boşken hamile kaldıysa anında kansızlık gelişiyor. Bebeğin de demir ihtiyacı olduğundan gebelerin yüzde 90’ından fazlasında demir takviyesi mutlaka vermek gerekiyor. Doğduktan sonra da bebeğin demir ihtiyacı devam ediyor. Büyüme çağında, özellikle hızlı büyüme, ergenlik dönemlerinde demir ihtiyacı kesin artıyor ve yedikleriyle aldıkları yetmiyor. Bu çağlarda da çok hızlı bir şekilde demir eskikliği gelişebiliyor.
Kansızlıkla beslenme arasındaki ilişki nedir?
Normalde bir insan ciddi bir kanama olmadıkça haftanın bir günü et, arada baklagilleri ve sebzeleri yese demir eksikliği anemisi olmuyor. Kanama fazla olursa bu alınan demir yetmiyor, depodaki demir giderek boşalıyor ve kansızlık başlıyor. Bu durumda hastaya iki kapsül, iki değerli demir ilacı veriyoruz, onun da bir miktarı emilebiliyor. Eksik olan demiri etle yerine koymaya kalksak neredeyse dört buçuk kilo biftek yemeniz gerekiyor. Kanaması olmayan birinde haftada bir gün et yemek yeterli olurken kansızlık varsa her gün dört buçuk kilo et yemeli ki bizim verdiğimiz iki kapsüle eşdeğer olsun. Bu yapılacak bir şey değil. Pekmez de aynı şekilde. Bitkilerde az demir vardır ve emilimi de zordur. Varillerle pekmez içseniz günde aldığınız iki kapsüle eşdeğer olur. Hastanın demir seviyesi verdiğimiz ilaçlarla düzeldiğinde, bazı hastalar “Ben keçiboynuzu pekmezi yedim, o yüzden düzeldim” diyebiliyor. Oysa bunun bir anlamı yok.
B 12 ve folik asit eksikliği nelere sebep olur?
B 12 eksikliği çok yavaş gelişir ve kalıcı felçler dahi yapabilir, demansa neden olabilir. Psikiyatri ya da nöroloji kliniğine gitmiş yaşlı hastalarda muhakkak B 12 düzeylerine bakılır. Bu hastaların kemik iliğinde hem hemoglobin, hem akyuvar, hem trombosit düşer ve lösemi gibi hissedilir. İlacı verildiğinde anında düzelir.
Folik asit besinlerle çok rahat elde edilir ama kronik ishal nedeni olan bir hastalık varsa çok kısa bir sürede, bir-iki haftada bile folik asit eksikliği gelişebilir. Gebelikte folik asit ihtiyacı çok artar. O yüzden mutlaka folik asit vermek gerekir. Yoksa folik asit eksikliğine bağlı kansızlık gelişir. Kan yıkımıyla giden ya da gereksiz kan hücresi yapılan hastalıklarda beslenme ile alınan folik asit yetmeyeceği için dışarıdan takviye yapmak gerekir.
Prof. Dr. Mustafa Yenerel kimdir?
Mustafa Yenerel, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesinden 1989 yılında mezun oldu. Yine aynı fakültede önce İç Hastalıkları uzmanlığını ardından da Hematoloji yan dal uzmanlığını tamamlayan Dr. Yenerel, 2004 yılında Hematoloji doçenti, 2009 yılında profesör oldu. 2002–2003 yılları arasında 1 yıl süreyle Amerika Birleşik devletlerinde hemolitik anemilerin tanı ve tedavisi ile kan bankacılığı üzerine çalışmalar da yürüten Dr. Yenerel İstanbul Tıp Fakültesi Hematoloji Kliniği akım sitometri laboratuvarından da sorumlu. Bu özellikleriyle eritrosit ve trombosit hastalıkları başta olmak üzere tanısal hematolojik çalışmalar diğer özel ilgi alanlarını oluşturuyor.