Türk Kardiyoloji Derneği’nin (TKD) 32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi gerçekleştirildi.Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC), Amerikan Kardiyoloji Koleji (ACC), Avrupa Kalp Yetersizliği Birliği (HFA), Avrupa Aritmi Birliği (EHRA) gibi uluslararası dernekler, ülkemizden Türk Kalp Damar Cerrahisi Derneği, Türk Pediyatrik Kardiyoloji Derneği, Türki Cumhuriyetler, Balkanlardan ve dünyanın birçok ülkesinden gelen kardiyologlar Türk Kardiyoloji Derneği’nin 32. Uluslararası Katılımlı Türk Kardiyoloji Kongresi için Antalya’da buluştu.
KALBİMİZ AVRUPA’DAN 10 YIL ÖNCE YAŞLANIYOR
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan Türk Kardiyoloji Derneği ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, kalp damar hastalıklarının dünya ve Türkiye’deki son durumu ile ilgili önemli bilgiler paylaştı. 1963 yılında kurulan ve 53 yıllık birikimi olan Türk Kardiyoloji Derneğinin misyonunun “Toplumsal mesleki eğitimi ve araştırmaları destekleyerek Türk halkının kalp damar sağlığını korumak” olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Mahmut Şahin; “9 risk faktörü yani kolesterol yüksekliği, sigara, diyabet, hipertansiyon, karın tipi şişmanlık, psiko-sosyal stres, kötü beslenme, fiziksel hareketsizlik ve alkol ilk kalp krizi için riskin %90’ından fazlasından sorumludur. Bunlar önlenebilir veya düzeltilebilir durumlardır. Avrupa ülkelerine göre Türkiye’de kalp krizi erkek ve kadınlarda 10 yıl daha erken ortaya çıkmaktadır. Avrupa’da erkeklerde 55, kadınlarda 65 yaşında yoğunlaşan kalp krizi ile hastaneye yatışlar, bizde erkeklerde 45–55, kadınlarda 55–65 yaşlarında zirve yapıyor. Bu yüzden her bireyin kalp damar hastalığına yakalanmadan en az 65 yaşına gelmesi misyonumuz olmalıdır” dedi.
ÇAY KALBE YARARLI, KAHVE ZARARSIZ
Uzun yıllardır çay ve kahve tüketiminin kalp ve damar sağlığına yararının tartışıldığını hatırlatan Prof. Dr. Adnan Abacı, çay ve kahve tiryakileri için güncel bilgileri paylaştı. Prof. Dr. Adnan Abacı, “Çalışmaların çoğu kahve ile yapılmıştır. Kahve bazı çalışmalarda kalp damar sağlığı için yararlı bulunurken, bazılarında yararsız bulunmuştur. Ancak çay ile ilgili çalışma azdır. American Journal of Medicine adlı dergide, çay ve kahve ile ilgili yeni yayınlanan bir çalışmada önemli bilgilere yer verildi. Çalışmada yaklaşık 6.500 kişi 5 yıl takip edildi. Çalışma sonuçlarına göre; düzenli olarak günde en az bir bardak çay içenlerde kalp ve damar hastalığının daha az görüldüğü tespit edildi. Düzenli olarak günde en az bir bardak kahve içmenin ise kalp damar sağlığına bir yararı tespit edilmedi. Ancak kahvenin zararlı olduğu da söylenmedi. Çalışma sonuçlarına göre çay içmek yararlıdır, kahve içmek güvenlidir ancak yararlı değildir. Çayın yararının içerdiği flavonoidlere bağlı olduğu düşünülmektedir” dedi.
KALP KAPAĞI HASTALARINDA AMELİYATSIZ YÖNTEMLER DAHA ETKİLİ
Kalp kapağı değişiminde açık ameliyatların yerini ameliyatsız yöntemlere bıraktığını vurgulayan TKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Engin Bozkurt, kapak hastalığı bulunan hastaların yüzünü güldürecek yenilikleri anlattı. Bozulmuş ya da yeteri kadar görev yapamayan kalp kapaklarının değişiminde yaklaşık 50 yıldır açık kalp cerrahisinin kullanıldığını vurgulayan Prof. Dr. Engin Bozkurt, “Hem açık kalp ameliyatının var olan risklerinden dolayı, hem de bazı hastaların ameliyata alınamaması nedeniyle uzun zamandır anjiyo benzeri yöntemlerle kalp kapaklarını değiştirmek için araştırmalar yapılmaya başlandı. Bu alanda özellikle ileri yaşta görülen aort kapağı darlığında ameliyatsız yöntemlerde çok önemli ilerlemeler elde edildi. Transkateter aort kapak yerleştirilmesi ya da kısaca TAVI olarak isimlendirilen bu yöntem, başlangıçta sadece açık kalp cerrahisi yapılamayan aort darlığı hastalarına uygulandı. Buradan elde edilen başarılı sonuçlarla beraber, önce açık kalp cerrahisi için yüksek riskli hastalarda cerrahi ile karşılaştırmalı çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalarda en az cerrahi kadar başarılı sonuçların görülmesi üzerine açık cerrahi için yüksek riskli hastalarda da uygulanmaya başlandı. TAVI yöntemiyle aort kapağı değiştirilmesi tıp tarihinde çok önemli bir keşif olarak kabul edilmektedir. Elde edilen bu başarının üzerine diğer kalp kapaklarının değiştirilmesinde de bu yöntemin kullanılması ile ilgili çalışmalara başlandı. Yeni geliştirilen birçok transkateter mitral kapağın hayvan deneylerinden sonra insan üzerindeki ilk uygulamaları umut verici bulundu. Bunun üzerine daha fazla insan üzerinde yapılan çalışmalara başlandı. Yakın zamanda bunların sonuçlarını göreceğimizi ümit ediyorum” dedi.
AŞIRI MUTLULUK DA KALBE ZARARLI
Prof. Dr. Sinan Aydoğdu kırık kalp sendromundan sonra mutlu kalp sendromunun olduğunu da açıkladı. TKD Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Aydoğdu; “Birkaç ay öncesine kadar Takotsubo sendromuna sadece stres ve üzüntü oluşturan negatif duygusal koşulların zemin hazırladığı kabul edilirken ve hatta bu nedenle kırık kalp sendromu olarak tanımlanırken; European Heart Journal Dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçları çok mutlu ve eğlenceli olayların da benzer bulgularla Takotsubo sendromuna yol açabildiğini göstermiştir” dedi. Takotsubo, yani kırık kalp sendromuna farklı bir bakış açısı oluşturan çalışmanın detaylarını anlatan Prof. Dr. Sinan Aydoğdu; “Kırık kalp sendromu tanısı alan 485 hastanın %96’sında aşırı üzüntü veya stres tetikleyici etkenken, 20 hastada yani yaklaşık %4’ünde aşırı sevinç ve mutluluk bu sendromu tetiklemiştir. Araştırmacılar aşırı mutluluk ve sevinçle tetiklenen bu durumu mutlu kalp sendromu olarak adlandırmışlardır. Mutlu kalp sendromunda doğum günü partisi, evlilik, torun sahibi olma, spor galibiyetleri gibi mutluluk verici olaylar süreci tetiklemiştir. Mutlu kalp sendromu ve kırık kalp sendromu benzer bulgularla seyretmektedir. Aslında stres ve üzüntü gibi negatif duygusal durumlarla karşılaştırıldığında, mutlulukla yani pozitif duygusal durumlarla tetiklenen Takatsubo sendromu oranı oldukça düşüktür. Ancak burada dikkat çeken nokta hem aşırı heyecan ve mutluluk hem de aşırı üzüntü durumlarında sinir sisteminin benzer tepki verdiği ve benzer stres hormonları salgıladığıdır. Yani hem ani ve aşırı üzüntü, hem de ani ve aşırı mutluluk kalbe zarar verebilmektedir. Elbette bu mutluluk kalbe zararlı demek değildir. Dozunda mutluluk kalbe zarar değil fayda vermektedir. Buradaki anahtar kelime “aşırı”dır. Her şeyin aşırısının zararlı olduğu gibi, mutluluğun da aşırısı nadiren de olsa zararlı olabilir” açıklaması yaptı.
5 SAATTEN AZ UYUYANLARDA RİSK İKİYE KATLANIYOR
Erişkinlerde kalp hastalığı ve kanserden sonra en yaygın ölüm ve sakatlık nedeni olarak tanımlanan beyin krizi yani inme hakkında halkın farkındalığının artması gerektiğini vurgulayan Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Necla Özer “Yüz, kol, bacak veya vücudun bir yarısında uyuşukluk veya güç kaybı; bir veya iki gözde görme kaybı veya azalması; konuşma kaybı, konuşmada veya konuşulanları anlamada güçlük; bir neden yokken şiddetli ve ani baş ağrısı, yürümede dengesizlik gibi şikayetler gelişirse hızlıca en yakın hastaneye başvurulması” gerektiğini söyledi. “İnme gelişimi için risk faktörleri, kalp krizi gelişimi için olan risk faktörleriyle benzerdir” diyen Prof. Dr. Necla Özer; “Sigara, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kolesterol yüksekliği, kilo fazlalığı inme oluşumu riskini de artırır. Bu risk faktörleri haricinde ayrıca atriyal fibrilasyon adını verdiğimiz kalpteki bir ritim problemi de inmeye neden olabilmektedir. Bu risk faktörleriyle mücadele edilmesi inme gelişimi riskini önemli oranda azaltabilir. Kalp sağlığı ve inme gelişimi ilişkili olduğu için inme riskini azaltmak için kalp sağlığının korunması oldukça önemlidir” vurgusu yaptı. Uyku süresi ile inme arasında bir ilişki olduğunu belirten Prof. Dr. Necla Özer; “İnme riski, günde 5 saatten az uyuyanlarda yaklaşık 2 kat artmaktadır” dedi.
BY-PASS VE AORT KAPAK AMELİYATLARI AZALACAK
Modern girişimsel kardiyoloji teknikleriyle her damara stent yapılabildiğini belirten Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ömer Göktekin, “Günümüzde sağlığın hemen her alanında teknolojinin ve bilimin bize sağladığı çok önemli yenilikler ve gelişmeler mevcut. Bu gelişme ve yeniliklerden en fazla nasiplenen kardiyoloji ve özellikle stent uygulamaları oldu. 2003 yılında uygulamaya giren ilaç kaplı stentler, stent sonrası daralma oranlarını %30’lardan %15’lere kadar düşürdü. Ayrıca ilaç kaplı stentlerde ilk çıktığı zamandan şu ana kadar çok önemli değişimler göstererek 3. kuşak ilaç kaplı stentlere sahip olduk. Bu stentlerin avantajı çatallanma yerlerindeki tıkanıklara, çok kıvrımlı damarlardaki darlıklara, kireçli damarlara, ayrıca daha küçük damarlara stent uygulamasına fırsat vermesi oldu. Ayrıca bu yeni stentlerle tekrar damar tıkanıklığı %10 seviyelerine düştü. Stent alanındaki gelişmeler halen devam ediyor, Örneğin son 4 yıldır kullandığımız eriyen stentler, damarı açtıktan 2 yıl gibi bir zamanda damarda tümüyle eriyip yok olmakta, hastamız stentsiz hale gelmektedir. Yine stent uygulaması sırasında kullanıma giren damar içi ultrasound ve ışıklı görüntüleme teknikleriyle çok daha mükemmel sonuçlar almaya başladık. Bu gelişmelere son yıllarda tel, kateter ve balon alanlarındaki teknolojik ilerlemeler eklenince daha önce açmayı hayal edemediğimiz ve bypass önerdiğimiz tıkanıklıkları stent ile açmaya başladık. Stent alanında işlem başarı ve sonuçlarını etkileyen bu baş döndürücü gelişmeler yaşanırken daha çok el maharetine dayanan bypass tarafında ise bypass başarı ve sonuçlarını etkileyen çok önemli bir gelişme olmadı. Önceleri kardiyolog olarak hastamızı bypass operasyonuna verdiğimiz iki önemli neden vardı, bunlar ana koroner damar darlığı ve uzun zaman önce tam olarak tıkanmış damar hastalığı olması. Bu iki durum da günümüzde stent uygulaması ile tedavi edilebilmektedir. Stent uygulaması ve bypass cerrahisinin başarısı ve sonuçları uzun yıllardır büyük araştırmalarda karşılaştırılmıştır. Önceleri uzun dönem sonuçlarında bypass biraz daha iyi iken, son 10 yılda elde ettiğimiz teknik ve teknolojik gelişmelerle bu fark kapanmış, uzun dönem hayatta kalma oranları her iki grupta benzer çıkmıştır. İlk 1 yıl içinde stent uygulaması sonrası damarda %10 daralma ya da tıkanma olurken, bacak damarı kullanılarak yapılan bypass işleminde de tıkanma benzer şekilde %10 civarıdır. Bunla beraber sol göğüs damarı kullanılarak yapılan bypass işleminde açık kalma oranları 20 yılda %90 civarıdır. Ancak bu damar tek bir damar için kullanılabilmektedir. Bypass işlemi genellikle 3 damara yapılmaktadır. Ancak hastalarımızın birçoğunda aslında 4–5 bazen 6 damara bypass yapılması gerekmekte, ne var ki çoğunlukla bu damarların içinde en önemli 3 tanesi seçilip bypass yapılmaktadır. Stent uygulamasında ise bu damarların tamamını açma imkanımız vardır. Stent uygulaması sonrası bypass yapılamaz gibi yanlış algılama var. Biz damarda darlık olan bölgeye stentimizi yerleştiriyoruz ki, o bölge zaten bypass işleminde kullanılmayan bölge, bypass darlık sonrası sağlam bölgeye yapılır ki biz sağlam bölgeye stent koymayız. Aynı şekilde bypass yapılmış hastalara gerekirse stent işlemi yapma imkanı var. Mesela toplardamardan yapılmış bypasslarda 10 yılda tıkanma oranları yüksektir ve yaklaşık %70 civarıdır. Bu hastalara yıllar sonra kendi damarlarına stent takabiliyoruz. Bypass işlemi açık cerrahi bir işlem ve hastanın normal hayata dönmesi ortalama 1 ayı buluyor. Ancak stent işlemi sonrası ertesi gün hastayı taburcu edip 3 gün sonra işine dönmesine izin veriyoruz. İnanıyorum ki çok yakında stent uygulamaları bypass ameliyatlarının tedavideki yerini %5’in altına düşürecek.”