
Diyabet tedavisinde önemli bir yer tutan enjeksiyon, son yıllara kadar hep göz ardı edilen, ciddi bir problemdi. Ancak günümüzde enjeksiyon uygulamalarının tedavide oynadığı başarı, farkındalığın artması ve enjeksiyon teknikleri ile ilgili basit ve herkesin kolaylıkla kullanabileceği rehberlerin hazırlanması diyabet tedavisindeki aksaklıkları düzeltmek açısından önemli bir destek sağlıyor. Günümüzde diyabet tedavisi ve tedavide enjeksiyon tekniklerinin önemi ile ilgili Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı’nda görev yapan Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli ile görüştük.
Diyabet tedavisini başarıya ulaştıran doğru enjeksiyon teknikleri ile ilgili bize bilgi verebilir misiniz?
Dünyada diyabet tedavisinde enjeksiyon tekniklerinin önemini anlatmak için ilk olarak 2009 yılında New Injection Recommendations adlı rehber Diabetes & Metabolism dergisinde yayınlandı. Hemen akabinde ülkemizde de Diyabet Ekibi için İnsülin ve GLP1 Enjeksiyon Rehberi adıyla Türkçeye çevrildi ve hastaların diyabet tedavisinde yaşadıkları aksaklıkları düzeltmek açısından önemli bir destek sağladı. Doğru enjeksiyon tekniklerinin gösterildiği ve basitçe anlatıldığı; herkesin okuduğunda rahatlıkla kullanabileceği rehberler diyabet tedavisini kolaylaştırdı. Enjeksiyon için kullanabileceğimiz araçlar arttı. Benim diyabetle tanıştığım ilk dönemde düdüklüde kaynatılan iğneleri kullanırdık. O iğnelerle enjeksiyon yapıyorduk ve bu iğneleri de 45 derecelik bir açıyla batırmak gerekiyordu. Sonra 12.7 mm’ler, 8 mm’likler ve 6 mm’likler geldi. Şimdi ise 5 mm ve 4 mm iğneler var. İğnelerin boyları kısaldı, giderek küçülüyorlar.
Diyabet hastalarının enjeksiyon uygulamaları sırasında sıklıkla karşı karşıya kaldıkları sorunlar nelerdir?
Diyabetli bireylerin yaşadıkları en büyük zorluklardan biri günlük hayatın akışı içerisinde tedavilerini kolayca uygulamalarıyla ilgili oluyor. Mesela hasta, dışarıda yemek yerken kalemini çıkarıp herkesin içerisinde enjeksiyon yapmaktansa kapalı alanlarda yapmayı tercih ediyor. Oysa ki artık modern yeni teknolojik kalemlerle çok daha rahat uygulanabileceğini diyabetli bireylere iyi anlatmak gerekiyor. Enjeksiyon her yerde yapılabilir, önemli olan el hijyenine dikkat etmektir. Ayrıca diyabetli bireylerin, enjeksiyonu kötü algılayan, şaşırarak bakan insanlara diyabeti olduğunu ve insülin ile tedavi edilmesi gerektiğini anlatmasında yarar var. Bu yöntem, toplumumuzun diyabetle ilgili bilincinin artmasına da katkı sağlayacaktır. Tedavideki diğer büyük zorluk enjeksiyon korkusu. Hastalar en çok iğneyi kendi vücutlarına batırmaktan korkuyor. Enjeksiyon korkusunu yenmede hekim ile beraber bir kez enjeksiyon yapmak çok önemli bir adım. Hekimler enjeksiyon ile ilgili tecrübelerini paylaşarak hastayı cesaretlendirebilirler. Modern yeni kalemler de bu korkuya büyük ölçüde çözüm sunuyor. Daha kısa iğneler artık daha güvenli kullanılabilir, elimizde bununla ilgili bilgi ve bilimsel kanıtlar var. Kısa iğnelerin kullanılması kas içi (intramüsküler) enjeksiyon riskini ortadan kaldırarak beklenmedik insülin etkilerini engelliyor. Kısa kalem iğneleri kullanıldığında “Acaba biz yapmamız gereken cilt altı dokuya değil cildin içine mi yapıyoruz”, kaygısı var. Çoğu insanda cildin kalınlığı 2mm’nin altındadır. Dolayısıyla hastalarımız 4 mm’lik i ğneyi kullandığında zaten hedeflediğimiz cilt altı dokuya ulaşmış oluyorlar. O yüzden 4mm- 5mm’lik iğneyi dik batırmak gerekiyor. 6–8mm’liklerde ise kasın içine enjeksiyon yapmamak için cildi kıvırarak yapmak gerekiyor. Yani kullanılan iğne uzunluğuna göre uygulama tekniği değişiyor.
Kalem iğnelerinin kullanım sonrası atılmasıyla ilgili öneriniz nedir?
İğnelerin atılması konusu toplum sağlığı açısından çok önemlidir. Enjeksiyonları uygularken diğer bireyleri risk altına sokmamak için, kullanılmış i ğnelerin atılması ile ilgili de eğitim verilmelidir. Konvansiyonel kalem i ğneleri kapağı açık olarak atılırsa i ğnenin batma riski oldukça yüksektir. Kapağını kapamaya çalıştığınızda ise elinize batırma riski vardır. İğnenin batması enfeksiyon bulaşması riskini de doğurduğu için genellikle iğnelerin kalın, delinmeyecek bir kabın içerisine konulması gerekir. Atık kalem iğneleri için kapağını kapattığınız zaman tekrar açılmayan ve taşıyan kişiye zarar vermeyen atık kutuları kullanılabilir. Diğer yöntemler kadar güvenilir olmasa da kalın pet ş işeler hiç yoktan iyi bir çözüm olacaktır.
Hastalarda lipohipertrofi (yumru/beze) oluşumu tedavi sürecini nasıl etkiliyor?
Lipohipertrofi oluşan bölgeye insülin enjeksiyonu yapıldığında, hastalar iğneyi hiç hissetmedikleri için genellikle bu şekilde enjeksiyonu tercih ediyorlar. Ancak lipohipertrofi, yani yağ dokuda oluşan yumru ya da bezeler içine enjeksiyon yaptığınızda insülinin emilme zamanını tahmin edilemediği için diyabet kontrolünü sağlayabilmek de pek mümkün olmuyor. Hastaları hep aynı noktadan insülin enjeksiyonu yapmamaları konusunda mutlaka uyarmak gerekiyor.
Her enjeksiyon yapan hastada lipohipertrofi (yumru/beze) oluşuyor mu ?
Hayır. Eğer hasta insülini doğru enjeksiyon tekniklerine göre yapar ve her seferinde farklı bir noktaya uygularsa kesinlikle bir sıkıntı olmayacaktır. Günde 5–6 kere enjeksiyon yapması gereken hastalar bile tedavi süreçlerine bir problem olmadan devam ediyor. Önemli olan her enjeksiyonda farklı bir noktayı tercih ederek gitmek. Bölge bölge gitmek aslında en pratiği. Karnınızın sağını kullandıysanız bir sonraki seferde tercih edeceğiniz yer, sol taraf olmalı ve orayı tamamladıktan sonra bir başka bölgeye geçmelisiniz. Ayrıca çalıştıracağımız ya da kullanacağımız bölgeye enjeksiyon yapmamalısınız. Örneğin, hasta koşacaksa ya da bisiklete binecekse bacaklarından enjeksiyon yapmamalıdır. Çünkü insülin emilimi hızlanacağı için ani kan şekeri düşüşleri yaşanabilir.
Yanlış enjeksiyon tekniklerinin maliyeti ne kadar?
Net bir rakam veremeyiz ama sonuç olarak kan şekeri değerlerinin (HbA1c) normal değerlerine ulaşmasına engel oluyor. Beklenmedik kan şekeri düşüşlerine (hipoglisemi) ve kan şekeri yükselmelerine (hiperglisemi) yol açıyor. Kan şekeri yükseklikleri ve düşüklükleri hayat kalitesini etkiliyor ve hastanın diyabetle ilgili olan tedavi sürecini doğrudan bozuyor. Kan şekerindeki dalgalanmalardan doğan fazla insülin kullanımı da tedavi maliyetinin artma nedenlerinden biri olarak sayılabilir. En önemli sonuç ise diyabete eşlik eden diğer hastalıkların da ortaya çıkarak, hasta sağlığının bozulmasının yanı sıra tedavi maliyetini de artırmasıdır.
Çocuklarda durum nasıl?
Ben erişkin doktoruyum, çocukları tedavi etmiyorum ama İznik’te her yıl yapılan Arkadaşım Diyabet Kampı’na gittiğimde gözlemlerim oluyor. Çocukluk çağında iğne korkusu çok daha fazla gözleniyor. Hatta iğne yapmak için anne ve babalar çocukları ikna etmekte zorluk yaşıyorlar. Bu nedenle de tedavinin başlangıcında insülin yapmama, enjeksiyon atlama gibi sıkıntılar oluyor ki, bu da kan şekerinin dengelenmesini zorlaştırıyor. Tip1 diyabetli çocuklar için insülin tedavisi hayati önem taşıdığından tedaviye uyum ve çocukların iğne korkularını yenmeleri oldukça kritik bir konu. Birçok küçük kardeşim, anne veya babasının desteği olmadan enjeksiyonu kendisi yapabiliyorlar ama ailelerin eğitimi de tedavinin seyri açısından çok önemli. Diyabet tanısı konulduktan sonra tabii bu durum bir değişim gerektiriyor ve diyabetli birey için yeni bir düzen oluşması gerekiyor. Bu dönemde birtakım zorluklar olabiliyor. İğneyi direkt görmemek, çocuklardaki korkuyu yenme konusunda etkili olabilir. Çocuklar korkularını yenip kendi enjeksiyonlarını yapabilmeye başladığında bir güven ve olgunluk duygusu gelişiyor ve tedaviye uyumları artıyor.