NİSAN 2016
Vücut bütünlüğüne yapılan her türlü müdahale hukuka aykırıdır. Sağlık personeli tarafından yapılan tıbbi müdahalenin hukuka uygun olabilmesi için hastanın rızasının şart olduğu gibi hastaya tedavi amaçlı yapılan müdahalenin tıp biliminin kurallarına uygun olması da şarttır. Rıza bizzat hasta tarafından verilmelidir. Küçük veya kısıtlı olanlara yapılacak tıbbi müdahaleler için kanuni temsilcinin izni alınmalıdır. Herhangi bir gerekçe ile kanuni temsilci tıbbi müdahaleye izin vermek istemezse, acil haller müstesna, mahkemeye başvurulmalıdır.
Hasta, rızasını serbestçe ve somut bir tıbbi işlem için vermelidir. En önemlisi, rızadan önce, hasta hekim tarafından etraflıca aydınlatılmalıdır (aydınlatılmış rıza veya aydınlatılmış onam). 2014 değişikliği ile Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. maddesi bilgilendirmenin kapsamını şu şekilde düzenlemiştir: Hastaya, hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredileceği; tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi; diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri; muhtemel komplikasyonları; reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri; kullanılacak ilaçların önemli özellikleri; sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri; gerektiğinde aynı konuda tıbbi yardıma nasıl ulaşabileceği hususunda bilgi verilir. Bu bilgilendirmenin hangi usule göre yapılacağı da önemlidir. Bu konuda da Hasta Hakları Yönetmeliği’nde bilginin sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilmesi öngörülmüştür. Bilgilendirme, kural olarak müdavi hekim tarafından, hastaya makul bir süre tanınarak onun mahremiyetini koruyarak, sözlü olarak yapılmalıdır. Bilgilendirme, bilinci açık, küçük veya kısıtlı olmayan hastanın bizzat kendisine yapılması gerekirken uygulamada bazı durumlarda onun yerine yakınına yapıldığına rastlanılmaktadır. Oysa ki, Hasta Hakları Yönetmeliği, hastanın kendisinin bilgilendirilmesinin esas olduğunu öngörmektedir. Eğer hasta kendisi yerine bir başkasının bilgilendirilmesini talep ediyorsa, bu talep kişinin imzası ile yazılı olarak kayıt altına alınmak şartıyla sadece bilgilendirilmesi istenilen kişilere bilgi verilir.
Hastanın kendi geleceğini belirleme hakkı vardır. Bu hakkın kullanılması, hastanın doğru, gerçek bilgilendirilmesi ile bağlantılıdır. Hekim hastasına gerçeği söylemekle mükellef olmakla birlikte, gerçeğin ne kadarının söylenmesi gerektiği hususunda hastanın psikolojik durumu göz önünde bulundurulmalıdır.
Hasta Hakları Yönetmeliği’ne göre, “hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığın seyrinin ve sonucunun vahim görülmesi hallerinde, teşhisin saklanması caizdir”. Bu konuda hekimin takdiri bulunmaktadır. Tedavisi olmayan bir teşhis, ancak bir hekim tarafından ve tam bir ihtiyat içinde hastaya hissettirebilir veya bildirilebilir. Hasta, kural olarak, sağlık durumu hakkında kendisinin, yakınlarının ya da hiç kimsenin bilgilendirilmemesini talep edebilir. Hastanın bu yöndeki kararı mutlaka yazılı olarak kayda alınmalıdır. Elbette, hasta kararını her an değiştirebilir.
Son söz: Hekim, bilgilendirmede bulunurken hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumunu bir bütün olarak göz önünde bulundurmalı; gerçekleri söylerken hastanın mental durumuna uygun bir üslup kullanmalıdır.