SİNEMA / EYLÜL 2016
2014 yılında vizyona giren Güeros içinde geçtiği şehir olan Meksiko’ya da son derece uygun kaotik, zengin, eğlenceli ve zekice işlenmiş bir hikaye anlatıyor.
Filmin adı “Güeros” İspanyolca’da açık tenli kişiler için kullanılan argo bir sözcük, ancak Meksika’da çoğunlukla “üst sınıf” ile eş anlamlı olarak da kullanılıyor. Yönetmen Ruizpalacios, film boyunca bu kelimeyle oynayarak Meksika toplumundaki sınıfsal ayrımlara ve ırkçılığa zekice dokunuşlarda bulunuyor.
Film, Latin Amerika’nın en büyük üniversitesi Universidad Nacional Autónoma de México’da1 1999 yılında başlayan ve 292 gün süren öğrenci boykotu döneminde geçiyor. Filmin merkezinde boykottan olabildiğinde kendilerini soyutlamaya çalışan Sombra ve Santos isimli iki ev arkadaşı, ve onlara sonradan katılan Sombra’nın kardeşi Tomás ve öğrenci boykotunun aktif bir üyesi olan Ana var.
Sombra ve Santos okula gitmedikleri ve yapacak başka hiçbir şeyleri de olmadığı için evde vakit öldürmekten ibaret bir hayat sürdürmektedirler. Ta ki Sombra’nın kardeşi Tomás artık kendisiyle baş edemeyen annesi tarafından ağabeyinin yanına gönderilene kadar. Tomás, abisi ve ev arkadaşı Santos’un sürdürdüğü monoton ve amaçsız hayata uyum sağlayamaz ve onun varışından sonra film bir yol filmine dönüşür, yolun hedefinde ise Tomás’ın bir idol olarak gördüğü ölmekte olan folk şarkıcısı Epigmenio Cruz vardır.
Epigmenio, yönetmen Ruizpalacios’un Mayıs 2015’te IndieWire’a verdiği bir röportajda2 açıkladığı üzere, Bob Dylan’ın bir anekdotundan esinlenerek yarattığı bir karakterdir. Bob Dylan, idolü olan folk şarkıcısı Woody Guthrie’nin Brooklyn’de bir hastanede yattığını öğrenir ve ölmeden önce idolüyle tanışabilmek için Minnesota’dan New York’a bazen otostop çekerek bazen de trenle sürdürdüğü bir yolculuğa çıkar. Bir gencin idolüyle tanışabilmek uğruna ülkenin öbür ucuna bir yolculuğa çıkması fikrinden etkilenen Ruizpalacios, bu fikri filminde Tomás’ın Epigmenio’yu arayışında canlandırmış. Tomás’ın Epigmenio ile karşılaşmasının düş kırıklığına uğratıcı olmasının önemli olduğunu söylüyor, çünkü insanın iletişime geçtiği şey sanat eserinin kendisi, onun arkasındaki kişi değil. Bu yüzden bu tür karşılaşmaların genellikle bir hayal kırıklığı olduğuna inanıyor.
Ruizpalacios, filmin doğup büyüdüğü şehir olan Meksiko’ya bir aşk mektubu yazma ihtiyacından ortaya çıktığını ve filmi çekerken şehrini yeniden keşfettiğini, şehrin içindeki sınırları aşmanın, onu daha iyi tanımanın ve sonunda da şehirle bir olmanın filmin ana amaçları olduğunu söylüyor. Siz de filmi izlerken Meksiko’nun birçok farklı tarafını keşfediyorsunuz.
Filmin bir başka özelliği de kendi kendisiyle dalga geçmesi. Filmde ara sıra oyuncular filmin senaryosuyla ve genel olarak sinema dünyası ile ilgili eleştirel yorumlar yapıyorlar.
Kısaca Güeros, Ruizpalacios’un kendisini yaratan ve büyüten şehirle çıktığı oldukça keyifli, bir o kadar da samimi bir yolculuk ve bu samimiyetin getirdiği doğallıkla yolculuk boyunca kendisiyle de şehriyle de acımasızca dalga geçmekten çekinmiyor.
1 Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi
2 http://www.indiewire.com/2015 /05/interview-in-gueros-dir-alonso-ruizpalacios-rediscovered-mexico-city-via-a-unique-road-trip-171217/