İspanya’da Barcelona’nın kuzey doğusundaki gerçekten küçücük bir kente; Girona’ya bu kez yolculuğumuz. Ter, Onyar, Galligants ve Güell nehir- akarsularının fiziksel ve görsel olarak zenginlik kattığı 4 nehirli yerleşkeye.. Ya da Forca Vella ve Ortaçağ mahalleleri ile 2000’den fazla yılın izini sürmeye…
Tarihini bilemediğimiz eski zamanlarda Gerunda adı verilen bu bölgenin ilk sakinleri; nehir kıyılarında ve dağınık yaşayan İberyalılar, yani yerliler. Sonra birçok egemenin kontrolüne geçmiş burası. Romalılar, Vizigotlar “Cermen kabilesi Gotların kolu”, Moors yani Magribi diye adlandırılan kuzey batı Afrikalılar, Fransızlar…
Biraz daha yakından bakmak istersek; 785’te Katalonya sınırlarını oluşturmaya başlayan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu kurucusu Charlemagne – 1. Karl Şarlman’ın Girona’yı bu sınırların içine aldığını görüyoruz. Sonra 878’de Barselona şehrinin denetiminde. Mağribilerin 1015 yılında bölgeden sürülmesi ile 11. yy’da Aragon Alfonso krallığına geçerek şehir ilan ediliyor. 1351’de düklük, 1414’te Kral Ferdinand’ın ilk doğan oğluna ithafen de Prenslik oluyor Girona. Bu titr 16. yy’da Asturias Prensesi Leonorla devam ediyor. Yani bir hayli hırpalanmış, bir hayli de onurlandırılmış bir yerleşke.
25 kuşatma, 7 istila ve her yeni yapılanmanın tarihini ve kültürünü zenginleştirdiği bu şehrin etnik platformunda Yahudiler de var. 12. yy’da Yahudilerin en önemli yerleşkelerinden biri burası ve 1492 de Katalanya’dan tüm Yahudiler sınırdışı edilene kadar en önemli Kabbala okulu– ezoterik yahudi öğretileri – merkezi de burada.
Görmeden bakanlar, şehre ilk girişte biraz hayal kırıklığı yaşayacaklardır. En azından eski şehre kadar diye küçük bir not düşerek tarihin içinde kaybolarak şehre dönelim artık biz yüzümüzü.
Renkli evleri, restaurant ve barlarıyla Rambla nehre paralel uzanan nispeten yeni yerleşim alanı. Onyar nehri ve üzerine asılı gibi duran Floransa tarzı evlerin sunduğu rengarek dinginlik ve insanların bu dinginliğe kattıkları telaşı içinize sindirmenin en güzel yolu nehir boyunca yürümek.
Old town – eski şehir ise tepede ve surlarla çevrili. Belli bir yere kadar araba ile gidebiliyor ve şansınız varsa park yeri bulabiliyorsunuz. Çoğu yer araba trafiğine kapalı. Eski şehirde sokaklar öyle dar ki Granada – Albayzin – sokakları bulvar kalıyor neredeyse yanında dersem evet biraz abartmış olurum.
Bu daracık sokaklara dalmadan önce Força Vella – M.Ö. 1. yy’da Romalılar tarafından çok büyük kesme taşlarla yapılan kale – ve üçgenimsi bir tür akropole benzeyen kale surlarına ve kaleden kalanlara bakacağız şimdi. Burası ilk şehir merkezi aynı zamanda. Girona’nın panoramik manzarası için bu surlar boyunca yürümemiz gerekecek. 1000 yıla yakın Girona’yı işgalcilerden korumaya çalışan bu Karolenj duvarlar ve surlar 14. yy’ın ikinci yarısında III. Peter döneminde yenilenmiş. 16. yy’da da sadece kaleyi değil, şehri de içine alacak şekilde, şehirle bütünleştirilmiş. Kuzeyinde biraz, güneyinde çoğu olmak üzere gözetleme kuleleri ise işlevsiz bugün. Surlarda dolaşırken bir anıtvari sunağa rastlayacaksınız. 4 şubat 78 tarihinde Lord “İsa”nın ziyareti ve ayak izinden bahsediyor. Bana pek inanılası gelmediği için başka kaynaklara baktığımda böyle bir bilgiye rastlamadım. Ama sunak orada; üzerindeki ayak motifi olan taş ve bilgilerle birlikte.
Forca Vella’nın merkezinde türünün en genişi olan Gotik katedrali göreceksiniz. 22 ya da 23 metre bir genişlikten bahsediyoruz. 11. yy’da daha önceleri ibadethane olarak kullanılan bir binanın yıkılarak ya da temelleri üzerine inşa edilmeye başlanan bu yapının tamamlanması ekler ve süslemelerle 18. yy’a kadar devam etmiş. Gotik dedik ama farklı yapı üsluplarını görmek mümkün katedralde. Barok cephesi, Romanesk manastır yapıları ve kule gibi.. Ramom Berenger ve eşinin anıt mezarları bulunan katedralin dökme ve dövme gümüşten iç süslemeleri etkileyici.
Birçok kiliseyi bünyesinde barındıran Girona’da atlanmaması gereken kiliselerden biri Sant Felliu bazilikası, kilisesi. 10. yy’da sivri kulesi ile Girona’nın ilk katedraliymiş. 14. 16. ve 18. yüzyıllardaki onarım-yenilemeler mimarisini zenginleştirirken ana çizgisi pek değiştirilmemiş. Pagan ve erken Hıristiyan kültünden lahitler ve sanat eserleri de var içeride. İlgi dahilindeyse biraz daha fazla zaman ayırmanız gerekecek.
Ve diğer atlamayacağımız kilise de ya da kilise kompleksi demek gerek belki, Sant Pere de Galligants ve Sant Nicolau. Katalonya’nın en önemli erken Romenesk sitelerinden biri sayılır bence bu yapılar grubu. Benedikten kilisesi orta nefi ile tapınak bölümü bazilikal plana sahip gibi. Şimdi ise ikonogrofinin en güzel örnekleriyle bir sergi salonu bu bölümlerden bazıları. Hemen yandaki bina ve uzandığı vadi, doğal kaynaklarıyla St. Daniel Manastırı. Kiliseye gelir getiren “12. yy” likör imalat ve ticarethanesi. St. Daniel’in mezarınında bulunduğu manastır, rahibeler manastırı ve kilise görevlilerinin evleriyle kompleksi görsel olarak da zenginleştiriyor burası.
İç içe geçmiş binalardan biraz uzaklaşıp Arap banyolarına göz atmazdan önce bir mola iyi fikir bana sorarsanız.. Serinlemenin zamanı geldiyse birçok kişi size şehrin hatta ülkenin yerel ve genel içkisi Sangria’yı önerecektir ama ben değil. Çok uzman ellerde güzel olma ihtimali var tabii ama siz yerel şaraplardan, biradan ya da kahveden vazgeçmeyin.
Hep Roma hamamlarından esinlenmiştir diye Arap hamamlarına gönderme yapılır ama ben bu konuda da tereddütlüyüm. Hangi kültür hangisinden nereye kadar etkilenmiş, bu biraz uzmanlık istiyor ki bu uzman ben değilim. Konuyu uzmanlarına bırakıp banyomuza dönelim biz.
Burada da Romanesk üsluptaki yapı kubbeyle bütünleştirilmiş. Tonozlu bir soyunma ve dinlenme odası, merkezde kubbeli havuz ve yıkanma bölümleri, ince sütunları ve kubbe dahil ince süslemeler tam Arap mimari yansımaları. Söyleyebileceğim en doğru şey belki, bütünüyle çok etkileyici olduğu. Banyolar, katedralin hemen altında.
Şehirde diğer etkileyici olan ise meydanlar. Özellikle Independència ve Vi. Kafeleri, restaurantları, anıtları ve çevresinde yaşanmış tarihin, geçmişin izlerini taşıyan, yansıtan binaları, tiyatroları, yönetim binalarıyla meydanlar. Yahudi mahallesini, daracık sokaklarını, meydanlarını gezmek, tarihe dokunmak gibi burada.
Yolunuzu en az 1 gün için bu küçücük şehre düşürmelisiniz.
Yolunuz hep açık olsun..