Vitaminler, özel hücresel fonksiyonların yerine getirilmesinde vücudun eser miktarda gereksinim duyduğu organik bileşiklerdir. Vitaminler 2 ana gruptan oluşurlar; yağda çözünenler (A‑D-E‑K) ve suda çözünen (B vitaminleri ve C) Vitaminleri değerlendirirken mutlaka fonksiyon, diyetetik gereksinim ve besin kaynakları, yetmezlik ve toksisite parametreleri dikkate alınmalıdır.
Gebelikte artan fetal ve plesental gereksinimi dinamik bir planda anlayabilmek için gebeliğe özgü serum vitamin düzeylerini etkileyen değişiklikleri göz ardı etmemek gerekir. Bu fizyolojik değişimler; artan plasma volümü, renal perfüzyon ve diürez artışı, emilim bozuklukları ve diyetetik faktörler, ek fetal gereksinimler, hormonal ve plasental faktörlerdir.
Suda eriyen vitaminlerin fazla miktarları idrarla atıldıkları için bu vitaminlerin yetmezlikleri daha sık oluşur ve dolayısıyla toksisiteleri hemen hemen hiç görülmez. Yağda çözünen vitaminlerin sindirimi için emülsiyon formatına geçmeleri için safraya gereksinim vardır. Depolanmaları karaciğerde ve yağ dokusunda olur. Sınırsız depolanma özellikleri nedeniyle toksisite riski yetersizlik riskinden daha fazladır. A Vitamini toksisitesi gebelikte retinal deformasyona yol açar.
Gebelerde rutin vitamin desteği planlanırken risk grubunda olanları belirleyerek bunlara mutlaka multivitamin replasmanı önerilmelidir. Risk grubunda bulunanlar ise sigara kullananlar, alkolik anneler ve madde bağımlılığı bulunanlar, çoğul gebelikler, ileri yaş gebelikleri, juvenil gebelikler, multiparite, sosyo-ekonomik nedenler, malnütrisyon, 30 ay ve daha fazla oral kontraseptif kullananlar, karaciğer hastalığı olan ve vejeteryan gebelerdir.
Gelişmekte olan ülkelerde WHO tarafından yapılan taramalarda gebe kadınlarda rutin multivitamin alımı düşük doğum ağırlığı ve büyüme kısıtlılığı olan fetusların sıklığını azaltmıştır. Ancak preterm doğum ya da perinatal mortalite oranlarını değiştirmemiştir. Günümüzde gebelikte vitamin takviyesi antenatal obstetrik izlemde standart hale gelmiştir. Fetüsün büyümesi ve gelişmesi, annenin aldığı esansiyel besinler ve vitaminlere bağlıdır. Bazı çalışmalar göstermiştir ki hamilelikte vitamin eksikliği; megoloblasti, nörol tüp defektleri, plasenta ve fetal defektleri, düşük doğum ağırlığı, prematür doğum ile sonuçlanabilir.
Gebelikte en önemli ve gerekli destek Folik asit verilmesidir. ‘Ptreol-glutamik asit’ olarak bildiğimiz bu vitamin karbon ünitelerinin bir bileşikten diğerine transferini sağlayarak fonksiyon yaparlar. Ko-enzim olarak intrasellüler formil, metil ve formimino yapısında bulunan Folik Asit; DNA sentezinde, hızlı hücre bölünmesinde ve çoğalmasında özellikle fetal ve infantil yaşamda temel molekül olup aminoasitlerden Pürin ve Timidilat sentezlerinde aktif rol oynalar.
Folat eksikliğinde; erken gebelik haftalarında hücre replikasyonu ve büyümesi duraklayacağından; Fetal ve plasental anomaliler, Spontan abortus, Fetal malformasyonlar, Preterm doğum ve SGA görülür.
Folik asit alımı gebelik öncesinde ve ilk üç ya da devamlı ve düzenli yapılabilirse Spina Bifida gibi birçok Nörol Tüp Defektlerini büyük oranda azaltır. Folik asit aynı zamanda aneminin önlenmesinde kan hücrelerinin yapımından sorumlu olduğu için çok etkindir. Makrositik yani megaloblastik aneminin tedavisinde kullanılır. Folik asit yetmezliği kronik karaciğer hastalığına yol açar. Eğer birey anti-epileptik tedavi alıyorsa folik asit yetmezliği daha da artar.
Dengeli ve sağlıklı beslenenlerde Folik Asit yetmezliği gelişmez. Yeşil yapraklılar, mayalı hamurlar, sebzeler, huhubatlar, meyveler, kuru baklagiller ve bezelye zengin Folik Asit kaynaklarıdır. Günlük gereksinim ve alım 400 mcg kadar olmalıdır. Ancak spina bfida ve diğer nörol tüp defektlerini önlemek için mutlaka gebe kalmadan önce başlanılmalıdır.