
EPİLEPSİ / EKİM 2015
İstanbul’da düzenlenen 31’inci Uluslararası Epilepsi Kongresi’nde konuştuğumuz Türk Epilepsi ile Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. Candan Gürses, epilepsinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna öncelikle hekimlerin inanması gerektiğini vurguladı.
Epilepsi hangi sıklıkla görülüyor, bu hastalığı önlemenin yolları nelerdir?
Türkiye’de yaklaşık 700 bin kadar epilepsi hastası olduğunu biliyoruz. Dünyada bu rakam 50 milyon kadar. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu sayı gelişmiş ülkelere göre iki kat, belki üç kat daha fazla.
Doğum travmaları, kafa travmaları, özellikle Afrika’da sıtma, AIDS gibi hastalıkların neden olduğu beyin iltihapları bu artışın sebepleri olarak sayılabilir. Türkiye’de de kafa travması, beyin tümörü, beyin iltihabı, beyinde doğuştan anormal damarlar olması epilepsiye yol açan en önemli nedenlerdir. MR’da bile görülmeyen, gizli kalmış kortikal displeziler bazen sadece ameliyatta görülebiliyor. Bazı epilepsi türlerinde kriptojenik dediğimiz, altta gizli nedenler bulunabiliyor. Özellikle MR’daki gelişmeler, fonksiyonel görüntülemelerin çok daha iyi yapılabilmesi, epilepsi cerrahisinin çok daha iyi yapıldığı merkez sayısının artması epilepsi ile mücadelede en önemli gelişmeler olarak sayılabilir.
Tanı koyarken nelere dikkat edilmeli, yeni tanı yöntemleri hakkında bilgi verir misiniz?
Bazı hastaların 7 gün, 24 saat görüntüsünü çekerek nöbetlerini kaydedebiliyoruz, bazı hastalarda skull üzerine koyduğumuz elektrotlarla çok iyi gösteremiyoruz. O zaman invaziv monitörizasyon dediğimiz derinlik elektrodu, grit gibi beynin içine intrakranial olarak koyduğumuz bir takım elektrotlarla hastayı ameliyata hazırlıyoruz. Ancak bazı bölgeler var ki hastanın konuşma merkezine, motor korteksine ya da görme alanına çok yakın. O zaman da elimizde olan yeni gelişmiş fonksiyonel görüntüleme yöntemlerinden fMRI ve kortikal stimülatör bize çok yardımcı oluyor. Ameliyata o bölgelere dikkat ederek devam ediyoruz. Ameliyat olacak bölgenin tam üzerindeyse felç olmayı kabul eden bir hasta şu ana kadar ben görmedim. Ameliyat olmazsa ketojenik diyet, beyne ve boyna takılan pillerle hastaların büyük bir kısmını tedavi edilebilir hale getirmiş durumdayız.
Doktorların içinde de bu hastalığın tedavi edilemez ya da ömür boyu tedavi alınması gerekir gibi yanlış inanışlar olabiliyor. Bizim öncelikle doktorlardaki bu inanışı kırmamız gerekiyor. Hastaların yaklaşık yüzde 75–80’ini bu yardımcı tedavileri de kullanarak tedavi edebiliyoruz.
Yeni geliştirilmiş ama literatürde henüz onaylanmamış, randomize çalışmaların yapılmadığı kulağın içine yerleştirilen piller de var. Günde dört saat takılıyor, ancak dediğim gibi yeterli literatür çalışması yok.
Artık ilaç firmaları yeni ilaçlar için çok fazla para yatırmak istemiyor. Hayvan deneyleri hem çok uzun sürüyor hem de hayvanlarda görülmeyen yan etkiler insanlarda görülebiliyor. O yüzden endüstrinin düşüncesi elde var olan ilaçların geliştirilmesi ve yan etkilerinin azaltılması yönünde. O yüzden piyasaya çıkan ilaçlar daha önce kullandığımız ilaçların versiyonları. Örneğin, “Karbamazepin” geliştirilip “Oxcarbazepine”, o da geliştirilip “Eslicarbazepine” olarak, “Levetirasetam” geliştirilip “Brivaracetam” ve şimdi onun da alt grupları olarak piyasaya çıkarıldı. Ancak ilaç tedavisinde her bir deneme başarıya etki etmiyor. İlk ilacı denediğinizde yüzde 47 sonuç alabiliyorken, ikinci denemenizde yüzde 13, üçüncü denemenizde yüzde 5 hastada sonuç alabiliyorsunuz. Ondan sonra her deneyeceğiniz ilaç tedavisi yüzde 5’ten fazla başarıya götürmüyor. Onun için ilaç tedavisi ile biz ancak bu yüzde 5 hastayı bulabiliyoruz.
Türkiye ilk kez Uluslararası Epilepsi Kongresi’ne ev sahipliği yapıyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Çok büyük zorluklar, çok büyük bir gayretle alabildik bu kongreyi. Kongreyi düzenleyen kişilerle iyi ilişkiler gerekiyor, ancak bunu sağlamakta çok zorlandık. Komisyonların başkanları Türkiye’ye olumsuz bakan ülkelerden ise sorun çıkarabiliyorlar.