Dubrovnik

gezi-logo.qxpGEZİ / MAYIS 2015

Geç­mi­şin Laus, Raus, Ragusa’sı; Lord Byron için mücev­her, Geor­ge Ber­nard Shaw için ise yer­yü­zün­de­ki cen­net… Hırvatistan’a, Adriyatik’in Dal­maç­ya kıyı­la­rın­da­ki bu ada kale şeh­re düşü­rü­yo­ruz bu kez yolu­mu­zu; buray­la ilgi­li ken­di düşün­ce­le­ri­mi­ze sahip olmak, aslın­da gez­mek gör­mek, bil­mek ve dokun­mak için kente.

İlk izle­ni­mim tari­hi­ni yaşa­tan, tari­hi ile yaşa­yan kent, geç­mi­şi ile barı­şık ve guru­lu; geç­mi­şin­den bugü­ne bakıl­dı­ğın­da özgür­lük­le­ri­ne düş­kün­lük­le­ri, ince dip­lo­ma­si gerek­ti­ren poli­tik çözüm­le­me­le­ri, tica­ri zeka­la­rı ve hep­si­ni olum­la­yan, kota­ra­bi­len konum­la­rıy­la Neret­va neh­ri­nin deniz­le buluş­tu­ğu bu bel­de­de bütün övgü­ler hake­dil­miş bence.

Ada ve ada­yı bir batak­lık­la ana kara­ya bağ­la­yan böl­ge­de ilk yer­le­şim 6. ve 7.yüzyıllardan önce­le­re dayan­dı­rı­lı­yor. İlk sakin­le­ri­nin dağı­nık Yunan köken­li­ler oldu­ğu ve 7. yüz­yıl­da da Hır­vat­la­rın gel­me­siy­le böl­ge­nin şekil­len­me­ye baş­la­dı­ğın­dan söz edi­yor bazı tarihçiler.

Ve Povi­jest Dub­ro­vačke Luke-Dub­rov­nik Lima­nı Tari­hi” adlı kita­bın­da Dubrovnik’in Yunan deniz­ci­ler tara­fın­dan kurul­du­ğu tezi­ni öne sürü­yor ve savu­nu­yor­muş Dr. Antun Ničetić de. Ama Ost­ro­got­hic King­dom yani Ost­ro­got Kral­lı­ğı­nın var­lı­ğı­nı da bili­yo­ruz buralarda.

SONY DSC

Biz bir­kaç kay­na­ğa bak­tı­ğı­mız­da görü­yo­ruz ki Lat- Lausa ‑kaya yer­leş­ke­si- ile Srdj Dağı’nın etek­le­rin­de­ki meşe orman­la­rı anla­mın­da Hır­vat- Slavlar’ın Dubrava’sı bir­le­şi­yor ve Dub­rov­nik geli­şi­yor yavaş yavaş. 12. yüz­yıl diye geç­se de; bazı arke­olog­lar 10. yüz­yıl sonu-11. yüz­yıl başı diye ısrar­cı­dır­lar bu süreç için. Çev­re­de­ki Pale­och­ris­ti­an – Erken Hıris­ti­yan- döne­mi bazi­li­ka­la­rı­nın var­lı­ğı, mezar­lar ve 1301 tarih­li bel­ge­den yola çıkı­la­rak bir uçu­ru­mun üze­rin­de Eski Şehir’in batı­sın­da, 37 met­re­lik bir kaya üze­ri­ne kuru­lu Lov­ri­je­nac Kalesi’nin de yapı­mı bu tarih­le­re dayan­dı­rı­lı­yor. Kale­nin bugün bizim göre­ce­ği­miz duru­mu 15. 16. yüz­yıl­da­ki biçim­le­me ve son dönem res­to­re hali. Kale kapı­sın­da Non Bene Pro Toto Liber­tas Ven­di­tur Auro” yani Dün­ya­nın bütün hazi­ne­le­riy­le satın alı­na­ma­yan ÖZGÜR­LÜK­tür” yazar. Oğla­na gemi­cik­ler, vil­la­la­rın­da sıfır­la­na­cak döviz­ler için vata­nı pazar­la­yan ikti­dar­da­ki­ler hiç düşü­nül­me­miş bel­li ki bu cüm­le yazı­lır­ken. Biraz da top­lum­sal karak­ter mese­le­si bağım­sız­lık, özgür­lük kav­ram­la­rı­na bakış. Ney­se… Tabii ki bağım­sız­lık için çok bedel öden­miş bura­da; kimi zaman sava­şa­rak kimi zaman da para – altın ile, ama nere­dey­se her zaman ken­di mec­lis­le­ri olmuş. 9. yüz­yıl­da. da kor­san­la­ra kar­şı 15 aydan faz­la süren diren­me­nin ve her tür­lü sal­dı­rı­yı püs­kürt­me­le­ri­nin altın­da­ki neden şeh­ri koru­yan aziz­le­ri bir yana, ken­ti çev­re­le­yen geçit­ver­mez kule­le­ri, kale­le­ri, hisar-burç­la­rıy­la şehir sur­la­rı ve özgür­lü­ğün diren­ci­dir aslın­da. Bu sur­la­rın üze­rin­de yürü­mek için zaman ayı­rır­sa­nız; doğa­nın kent­le, tari­hin bugün­le kucak­laş­tı­ğı­nı göreceksiniz.

Bizans­lı­lar döne­min­de ser­best bir cum­hu­ri­yet iken 16 Ağus­tos 1296’da büyük bir yan­gın şeh­rin tama­mı­nı yok etse de hız­lı­ca yeni bir kent pla­nı-şehir yapı­lan­ma­sıy­la 1667’deki dep­re­me kadar geli­şim hız­la sür­dü. Siya­si süreç ise fark­lı­laş­tı. Vene­dik ege­men­li­ği ya da etki­si, son­ra­sın­da 1358 yılın­da Zadar Ant­laş­ma­sı ile de Macar-Hır­vat Krallığı’nın bir par­ça­sı ve 14. yüz­yıl­da da Osmanlı’ya haraç öde­ye­rek özgür­lük­le­ri­ni satın alan şehir oldu Dub­rov­nik. Ancak tari­hi­ne bak­tı­ğı­mız­da 14., 15. ve 16. yüz­yıl­lar en par­lak döne­mi Dubrovnik’in. Deniz tica­re­ti­ne de nere­dey­se tama­men hakim­ler bu dönem­de. Müt­te­fik­le­ri­ni de akıl­lı­ca seçe­rek hem tica­ret­te ve sana­yi­de hem de siya­set­te ve yaşam disip­li­nin­de baş rol­dey­di­ler Adri­ya­tik sahil­le­rin­de.. Nere­dey­se 1272’den beri ken­di şehir mec­li­si tüzük­le­ri, güm­rük mev­zu­at­la­rı-kanun­la­rı, karan­ti­na ve korun­ma bil­dir­ge­le­ri-uygu­la­ma­la­rı­na bakıl­dı­ğın­da hake­dil­miş bir başa­rı­yı görü­yo­ruz aslın­da. Tıb­bın, ede­bi­ya­tın, sana­tın mima­ri­nin ve kül­tü­rün de geliş­me­si şaşır­tı­cı değil. Ana disip­lin­de başa­rı tüm disip­lin­le­ri yuka­rı çeki­yor doğal ola­rak. Ancak şu notu da düş­mek gerek: 1300’lü yıl­la­rın son­la­rın­da orga­ni­ze edi­len ve 1418 yılın­da kal­dı­rı­lan köle­lik tica­re­ti geç­miş­le­rin­de­ki tek karan­lık alan.

SONY DSC

Dal­maç­ya Kon­se­yi, 1. ve 2. Dün­ya Savaş­la­rı der­ken 1979’da UNES­CO Dün­ya Miras­la­rı lis­te­si­ne alı­nan Dubrovnik’in yakın tari­hi ise hepi­mi­zin malu­mu.. Bili­nen­le­ri tek­rar­la­ma­dan şeh­rin doku­su­na bir göz ata­lım artık. Geç­mi­şin­de Avus­tur­ya, Fran­sa, Osman­lı da dahil bir­çok dev­le­tin rol aldı­ğı ama hep ken­diy­le olan; komü­nizm dahil siya­se­ti ile de ara­yış­la­rı­nı hep sür­dü­ren; tarih mira­sı, kül­tü­rü, mima­ri doku­su ve deniz­le kucak­la­şan doğa­sıy­la da ger­çek­ten Adriyatik’in İnc­isi” Dub­rov­nik… Ya da inci­le­rin­den biri kar­şı­mız­da.. Artık gez­me zamanı…

Tabii ki önce­lik eski şehir­de.. Bu avuç içi kadar alan (Zama­nı­nız var­sa civar­da­ki yer­le­şim­ler ve ada­lar) insa­nı nere­dey­se sar­hoş edi­yor. İst­er doğu­dan, ister batı­dan girin şeh­re; sizi önce­lik­le kar­şı­la­ya­cak olan Onof­rio Çeş­me­le­ri. Veba sal­gı­nı dahil olmak üze­re sağ­lık­la temiz­li­ği özdeş­leş­ti­rip şeh­re giriş­ler­de hal­kın arın­ma­sı için yapıl­mış Stra­dun Cad­de­si­nin iki ucun­da, biri büyük diğe­ri küçük, biri 16, diğe­ri 8 köşe­li olan çeş­me­ler İtaly­an asıl­lı mimar Onof­rio de La tarafından.12 km uzak­lık­ta­ki nehir­den şeh­re temiz su geti­ren kemer­le­ri ile 14381444 yıl­la­rın­da inşa edilmişler.

Aslın­da Sta­ri Grad” yani eski şeh­re iki değil, dört kapı­dan da gire­bi­lir­si­niz. Pile, Plo­ce, Pes­ka­ri­ja, Pon­ta. Pile en popü­ler ola­nı. Gotik üslup­la baş­la­yıp 1530’lu yıl­la­rın sonun­da Röne­sans etki­li ön cep­he ve Sve­ti Vla­ho ‑Saint- Bla­ise hey­ke­li ile biti­ril­miş. 316 yılın­da ölen ve bura­ya hiç ayak bas­ma­yan Sivas soğum­lu fizik­çi ve pis­ko­pos. Kemik­le­ri Dubrovnik’in kut­sal ema­net­le­ri ara­sın­da ve şeh­rin koru­yu­cu azi­zi. Riva­ye­te göre St.Stephen Kated­ra­li Papa­zı Stojko’ya ruha­ni bir yol­la şeh­rin işgal edi­le­ce­ği mesa­jı­nı gön­de­ri­yor. Bu bil­gi cid­di­ye alı­nıp şehir ger­çek­le­şen sal­dı­rı­dan önce­den önlem ala­rak korun­muş. Bu yüz­den­dir ki 3 Şubat Aziz Vla­ho günü ola­rak kut­la­nır bura­da. Duru­ma yorum yap­mak had­dim değil, diye­rek devam ede­lim biz yolumuza..

SONY DSC

Eğer şeh­re bu kapı­dan gir­miş­se­niz büyük çeş­me­den hemen son­ra kemer­li yolu ile yine Gotik ve Röne­sans etki­le­ri­ni göre­ce­ği­niz Min­ce­ta kule­si­ne kadar uza­nan Fran­cis­can Manas­tı­rı çıka­cak kar­şı­nı­za. 13. yüz­yıl­da yapı­mı­na baş­la­nan bu kom­leks bina hem savaş­lar­da hem gün­de­lik hayat­ta çok etkin bir rol oyna­mış. 1317 yılın­da şehir sur­la­rı ile tamam­la­nan ve dep­rem­de hasar gör­dü­ğü ve yıkı­lıp tek­rar ona­rıl­dı­ğı tüm evre­le­rin­de Fran­sis­ken sos­yal” dokt­ri­nin­den taviz ver­me­yen ida­re­siy­le de dik­kat­le­ri çeki­yor. Hem asker­le­ren hem hal­ka sağ­lık hiz­me­ti ver­me­si­nin yanı sıra ken­di ilaç­la­rı­nı da üret­me­ye baş­la­ya­rak dün­ya­nın üçün­cü en eski ecza­ne­si­ni kuru­yor­lar. Manas­tı­rın finan­sal kay­na­ğı olu­yor bu ecza­ne. Şim­di müze. Alt­ta, bod­rum kat­ta göre­bi­lir­si­niz. Ve diğer eşsiz zen­gin­li­ği kütüp­ha­ne­si. Sahip oldu­ğu kitap sayı­sıy­la, el yaz­ma­la­rıy­la, kolek­si­yon­la­rı ile çok etkileyici.

Şehir­de­ki bir diğer önem­li manas­tır Domi­ni­kan Manas­tı­rı şeh­rin diğer kapı­sın­da. Şeh­re hiz­met eden bu kuru­luş­lar şeh­rin güven­li­ği kadar, savaş­çı­la­rı­na hız­lı ser­vis için de kapı­la­rı tut­muş durum­da­lar. Hey­kel­le­riy­le, vit­ray­la­rıy­la kut­sal hazi­ne­le­rin sak­lan­dı­ğı ünlü kili­se­si, 1516. yüz­yıl yerel res­sam­la­rı­nın tab­lo­la­rıy­la, el yaz­ma­la­rıy­la müze­si, muh­te­şem avlu­suy­la Domi­ni­kan Manas­tı­rı­nın yapı­mı­na 1225 yılın­da baş­lan­mış ve son hali­ni alma­sı 14. yüz­yı­lı bulmuş.

Dini yapı­la­rın en önem­li­le­rin­den bir diğe­ri de tabii ki Log­gia Mey­da­nın­da­ki Sve­ti Vla­ho ‑Saint- Bla­ise” Aziz Vla­ho yani Balaise’nin gümüş­ten bir hey­ke­li ve kemik­le­ri­nin de korun­du­ğu St.Blaise Kated­ra­li. Vene­dik­li Mari­no Gropelli’nin 1700’lü yıl­la­rın başın­da yap­tı­ğı kare, Gotik yapı hazi­ne oda­sı ve haçı ile ilgi oda­ğı. Hatır­la­dı­ğım kada­rı ile içe­ri­de fotog­raf çek­mek yasak. St.Blaise Katedrali’nin hemen önün­de­ki Orlan­do sütu­nu – yani Roland’ın hey­ke­li de; aslın­da Caro­lus Magnus’un, yani bizim daha iyi bil­di­ği­miz adı ile Charlemagne’in (Şarl­man) yeğe­ni. Bu şoval­ye­nin hey­ke­li­nin bura­ya nasıl ve niye dikil­di­ği­ni bil­mi­yo­rum. Bura­nın tari­hi ile kesi­şen bir zama­nı­na rast­la­ma­dım Roland’ın ama bu yok demek değil tabii ki. Bir özel­li­ği; hey­ke­lin dir­sek ölçü­sü birim ola­rak kul­la­nıl­mış (51,2 cm).

1444 yapı­mı saat kule­si ve muha­fız kule­si de yine bu mey­dan­da, diğer çeş­me de tabii..

Ve Spon­za Sarayı’na da bura­dan geçe­bi­lir­si­niz. 1296’da güm­rük bina­sı ola­rak baş­la­yan bina­nın serü­ve­ni de bele­di­ye­nin mühen­dis­le­ri ve Pas­ko­je Mili­ce­viç işbir­li­ği ile 15161520 yıl­la­rı ara­sın­da yeni yapı­lar ve avluy­la, sun­dur­ma­sıy­la zen­gin beze­me­le­riy­le komp­li­ke bir tica­ret mer­ke­zi­ne dönüş­tü­rül­müş ve bir anıt yazı ile süs­len­miş. FAL­LE­RE NOST­RA VETANT· ET FAL­LI PON­DE­RA· MEQ­VE PON­DE­RO CVM MER­CES· PON­DE­RAT IPSE DEVS – tica­ri ahla­ka bir gön­der­me… Ve bina; dep­rem ve diğer her tür­lü tah­ri­bat­tan bu güne kadar korun­muş. Ori­ji­nal hali neredeyse..

IMG_2137

Spon­za Sara­yı kadar mima­ri açı­dan şans­lı olma­yan, bir­çok kez res­to­ras­yon gör­mek zorun­da kalan diğer saray ise The Rector’s Pala­ce- Rek­tör­lük Sara­yı. Gotik ve Röne­sans ana tema­ya Barok ekle­me­ler görü­yo­ruz bina­da. Yani sizin göre­ce­ği­niz yapı ekle­me­ler ve rekonst­rük­si­yon­lar­la gel­miş bugü­ne. Serü­ve­ni 1272’ye daya­nan bina­nın yan­gın­dan, için­de­ki cep­ha­ne­li­ğin pat­la­ma­sın­dan, dep­rem­den ken­di­ne düşen dar­be­le­ri alma­sı bugün­kü zera­fe­ti­ni azalt­mı­yor. Floransa’lı Mimar Mic­he­loz­zo di Bar­to­lo­meo Mic­he­loz­zi, Milano’lu hey­kelt­raş Piet­ro di Martino’nun da kat­kı­la­rıy­la tabii… Ve hayır­se­ver vatan­daş­la­rı­nın.. Şehir kapı­la­rı­nın Ori­ji­nal anah­tar­la­rı­nın da bulun­du­ğu bir tarih müze­si bura­sı. Unut­ma­dan bir not daha düşe­lim: İlk kilit sis­tem­le­ri­ni üre­ten ve geliş­ti­ren­ler bura­da yaşa­yan tüccarlarmış.

Çan kule­si, sur­la­rı, hisar­la­rı, müze­le­ri (Deniz­ci­lik müze­si­ni de atla­ma­yın derim), akvar­yu­mu, hele hele yaşa­mın her ren­gi­ne kokan dara­cık sokak­la­rı, res­ta­urant-cafe­le­ri ile bu mis­tik serü­ven­de artık peşi­niz­den ayrı­la­yım, siz şeh­rin key­fi­ni çıkarın.

Bu ara­da.. Lok­rum ada­sı­na yolu­nu­zu düşü­rür­se­niz ki her zaman feri­bot bul­ma­nız müm­kün, Bene­dic­ti­ne Manas­tı­rı­nın kalın­tı­la­rı­nı göre­bi­lir­si­niz. Elafiti’yi de atla­ma­yın derim.

Yol­la­rı­mız hep açık olsun..

İlgili Haberler

Leave a Comment