SİNEMA / AĞUSTOS 2016
Richard Kelly’nin yazıp yönettiği Donnie Darko kısa sürede kült filmleri arasında yerini aldı. Yönetmeninin ilk uzun metrajı olan filmin ilk gösterimi 2001 Sundance Film Festivali’nde yapıldı. Film 1988 yılında geçiyor ve Donnie Darko adında bir lise öğrencisinin Frank isimli tavşan kostümlü bir adamı görmeye başlamasının ardından yaşadığı olayları konu alıyor. “Tavşan kostümlü adam” filmde seyirciye tuhaf gelebilecek şeylerden yalnızca ilki, ve filmin de kuşkusuz en çarpıcı, en akılda kalan, en çok alıntılanan diyaloglarından biri bu kostümle ilgili: Donnie filmin bir sahnesinde Frank’e “Neden o aptal tavşan kostümünü giyiyorsun?”diye soruyor. Frank’in bu soruya yanıtı ise “Sen neden o aptal insan kostümünü giyiyorsun?” oluyor.
Çıktığı dönemde çok büyük bir gişe başarısı yakalayamamış olsa da zamanla dünya çapında çok büyük ve sadık bir fan kitlesi edinen filmin etkisini popüler kültürde de görmek mümkün. Donnie Darko tişörtlerine, çantalarına, kupalarına ve hayran kurgularına birçok yerde rastlayabiliyorsunuz.
Donnie Darko’nun en belirgin özelliklerinden biri de postmodernist bir film olması. Ben de bu yazıda kısaca Donnie Darko’nun postmodernist bir film olarak tanımlanmasının nedenlerine değineceğim.
Filmde bir çok postmodernizme ait öğe bulunmakta, bunlardan ilki işlenen konular. Bu konular arasında zaman yolculuğu, özgür irade, rüyalar, hayal gücü, gerçeklik bulunuyor. Bir öğeyi ait olduğu türden alıp onu kendi bağlamının dışında kullanmak postmodernizmin temel özelliklerinden biri. Donnie Darko da zaman yolculuğu temasını bilim kurgu türünden alır, bilimkurgu türünde sahip olduğu geleneksel anlamından çıkarır, ve ona yepyeni bir anlam verir. Zaman yolculuğu, bilim kurgu filmlerinde genellikle geçmişe gitmek ve keşifler yapmak amacıyla kullanılır. Örneğin, “Geleceğe Dönüş” serisinde zaman yolculuğu teması tutkulu bir bilim adamının geçmişi keşfetme arzusundan doğar. Donnie Darko’da ise zaman yolculuğu fedakarlık, kahramanlık, sevgi ve ölüm gibi amaçlarla kullanılır. Bunun yanı sıra zaman yolculuğu konusu birinin geçmişe gitme arzusundan doğmaz, aksine kaçınılmaz olarak ortaya çıkar.
Postmodernizmin bir başka özelliği de “pastiche” formunda olmasıdır; “pastiche”i zaten var olan eserlerden oluşturulan bir kolaj gibi düşünebiliriz. Bu formun arkasında yatan ana fikir artık bir sanat eseri yaratmak için daha önce kullanılmamış hiçbir yol kalmadığı, bu yüzden sanatçının yeni bir eser yaratabilmek için tek yapabileceğinin eski eserleri toplayıp birleştirmek olduğudur. Ancak “pastiche” basit bir kopyala yapıştır yöntemi olarak düşünülmemelidir, çünkü “pastiche”de kopyalanan eserlere sanatçı tarafından yeni bir anlam yüklenir. Donnie Darko da zaman yolculuğu örneğinde de gördüğümüz gibi bilim kurgu, korku, fantastik film ve romantik film gibi birçok farklı film türünden elementleri alıp birleştirmiş ve onları geleneksel kullanımlarından ve anlamlarından çıkarıp hepsine yeni anlamlar vermiştir. Bu nedenle Donnie Darko’yu salt bir bilim kurgu, korku filmi ya da başka türde bir film olarak kategorize edemiyoruz. Örneğin; Frank şeytani tavşan kostümüyle, karanlık, derinden gelen sesiyle ve Donnie’yi kötü şeyler yapmaya itmesiyle korku filmlerinden fırlamış bir karaktere benziyor. Ancak daha sonra Frank’in Donnie’ye yaptırdıklarının sebebinin şeytani olmaktan çok uzak olduğunu ve alışılmış korku filmi karakterleriyle hiçbir ilgisi olmadığını anlıyoruz.
Bunlara ek olarak filmde, doğrudan veya dolaylı olarak, metinlerarası birçok referansla da karşılaşıyoruz. Stephan Hawking’in Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabı, Alice Harikalar Diyarında, Graham Greene’nin kısa hikayesi “The Destructors”, Şirinler, ve Escher’in ünlü “Göz” eseri filmde karşılaştığımız referanslardan.
Son olarak postmodernist eserlerin bir başka özelliği de tek katmanlı olmamalarıdır. Postmodernist eserler metinlerarası özelliğe sahip oldukları ve dolayısıyla birçok farklı metne gönderme yaptıkları için iki şekilde okunabilirler. Birinci katmanda yapılan okuma göndermelerden habersiz yapılan okumadır, mesela Donnie Darko’yu yaptığı göndermeleri görmeden izlediğiniz takdirde kafa karıştırıcı ancak eğlenceli ve vakit geçirmenize yardımcı olmuş bir film izlemiş olursunuz. İkinci katmanda ise eserin yaptığı göndermelerin farkındasınızdır ve bu şekilde yapılan okuma size safi eğlence amaçlı basit bir eserin aksine daha derin ve zengin bir eser sunar.
Filmin son sahnesi de belki postmodernist bir eser olduğunun en açık kanıtı olabilir, çünkü son sahne tam anlamıyla yönetmenin yaptığı bir brikolaj formunda. Filmde izlediğimiz birçok görüntü bölünmüş bir ekranda seri bir şekilde üst üste geliyor, havai fişekler ve Donnie’nin sesi de bir süre sonra bu görüntülerin üzerine biniyor, yani bir anlamda film kendi kendisinin pastiche’i haline geliyor.