Bremen

gezi-logo.qxpGEZİ / ŞUBAT 2016

Çocuk­lu­ğu­mu­zu zen­gin­leş­ti­ren masal­lar­dan biri­dir Grimm kar­deş­le­rin Bre­men Mızı­ka­cı­la­rı; ya da en azın­dan benim için öyley­di. Hani kötü­cül sahip­le­rin­den kaçıp ken­di­le­ri­ne müzis­yen­lik yapa­rak yeni yuva ara­yan bir eşek, köpek, kedi ve horo­zun; bir­bir­le­riy­le kesi­şen yol hika­ye­si anla­tı­lır. İşte bu masa­lın da öykü­nül­dü­ğü masal şeh­ri­ne, masal kadar güzel şeh­re düşü­rü­yo­ruz yolu­mu­zu.… Güzel İzmir’in de kar­deş ken­ti­ne… Ve daha da önem­li­si Hitler’in hiç seçim kaza­na­ma­dı­ğı yerleşkeye.

Dün­ya­ya açı­lan kapı­sı Bre­mer­ha­ven lima­nı ile siya­si ve özel­lik­le tica­ri haya­tı­nı akta­ran bu şeh­ri ister lima­nın­dan ister yol­la­rın­dan her nere­sin­den yaka­lar­sak yaka­la­mış ola­lım; ama şeh­ri geze­rek öğren­dik­le­ri­miz­le, bir­çok yeri UNES­CO Dün­ya Mira­sı koru­ma­sı altın­da olan şeh­rin hika­ye­si­ni anlat­ma­ya çalışalım.

Almanya’nın kuzey-batı­sın­da Weser neh­ri üze­rin­de bir Han­sa şeh­ri, liman ken­ti Bre­men. Eya­le­tin de baş­ken­ti. Her zaman bağım­sız, her zaman özgün ve hep iddi­alı olma­sı; tari­hi – kül­tü­rel biri­ki­mi­ne sahip çık­ma­sı ve ama hep geliş­me­ye yüzü­nü dön­me­si eşsiz kılı­yor bu şehri.

Yer­le­şim daha eski­le­re dayan­sa da ‑ki MÖ. 12.000’lerden bah­se­di­li­yor- 787 yılın­da Wil­le­had Bremen’in Pis­ko­pos olma­sıy­la var­sa­yı­lan tari­hi­ni yaşa­ma­ya baş­lı­yor Bre­men. Kut­sal Roma’nın kuzey Avrupa’daki mis­yo­ner hare­ke­ti­nin mer­ke­zi olma­sıy­mış plan­la­nan. Ancak 848’de Pis­ko­pos­luk Hamburg’a geç­miş, daha son­ra da iki yer­leş­ke­de­ki dini kurum­lar bir­leş­ti­ril­miş. Böy­le baş­lı­yor hika­ye. Şeh­ri gezer­ken bağım­sız­lık tut­ku­su­nu; şeh­re doku kazan­dı­ran Barok ve Röne­sans mima­ri eser­le­rin­de, esp­ri anla­yış­la­rı­nı; efsa­ne / hika­ye­le­rin­de, ile­ri­ci­lik­le­ri­ni de müze-tek­no­park­la­rın­da yaka­la­ma­nız müm­kün. Ve tabii tari­hi­ni de şeh­rin her yerin­de. Gele­nek­le­ri­ni bugün­le­re taşı­mış, bugün­le­ri­ni yarın­la­ra hedef­le­miş ve öyle­si­ne çok yön­lü ki bu şehir; gez­mek­ten öte, yaşa­nı­la­sı.. Ve ama biz gez­mek ve anla­mak­la yetineceğiz.

SONY DSC

Şeh­rin kated­ra­li St.Petri’ye (Dom) bakan tari­hi pazar yerin­de­ki Şarlman’ın yeğe­ni Roland’ın hey­ke­li; ben­ce Bremen’i en iyi anla­tan yapıt. Bir elin­de Duren­dart yani ada­le­tin kılı­cı, diğer elin­de Almanya’yı tem­si­len kar­tal motif­li kal­ka­nı ile 1404 yılın­dan bu yana dine ve tabu­la­ra kar­şı tica­re­te, ada­le­te ve özgür­lü­ğe sim­ge olmuş hey­kel. Ahşap sele­fi baş­pis­ko­po­sun adam­la­rı tara­fın­dan yok edi­lin­ce Han­sa tüc­car­la­rı bu bronz ‑yon­tul­muş taş hey­ke­li şeh­rin sim­ge­si ola­rak göz­le­ri kas­ten Epis­ko­pal Kated­ra­li­ne diki­li ola­rak konum­lan­dır­mış­lar. Elin­de­ki arma­da Vry­he­it do ik jo open­bar” (Size özgür­lük müj­de­li­yo­rum) yazı­sı da; hal­ka haket­tik­le­ri­ni anla­tı­yor. Bir tür mani­fes­to. Ney­se ki bizim böy­le özgür­lük gibi dert­le­ri­miz yok, başör­tü­sün­den öte.

Ney­se.. Ken­di­mi­zi bir yana bıra­kıp, Roland’ın göze­ti­mi altın­da­ki St Peter’s / Pet­ri Cathedral’ine bir göz ata­lım şim­di de.

SONY DSC

Şeh­rin Pis­ko­pos­lu­ğa dönüş­tü­rül­me­si süre­cin­de şehir­de­ki ilk dini yapı-ahşap kili­se ilk Mis­yo­ner Friz­yan” Aziz Wil­le­had ile baş­lı­yor kated­ra­lin hika­ye­si 789’da. Üç yıl son­ra Sak­son­la­rın sal­dı­rı­sı son­ra­sı nere­dey­se tama­mı yanı­yor. Bis­hop Wil­le­rich tara­fın­dan 805 yılın­da bu kez kum­ta­şı ile yapıl­sa da yıl­lar­ca kul­la­nıl­mı­yor. Dani­mar­ka­lı­lar, İsv­eçl­il­er, Pro­tes­tan Refor­mu, Laisizm, dün­ya savaş­la­rı der­ken aslın­da bugün gör­dü­ğü­nüz ihti­şam­lı yapı 1950’de her dönem­den veri­le­ri kul­la­na­rak res­to­re edil­miş ya da nere­dey­se yeni­den inşa edil­miş hali. Yine de; en çok Roma­nesk ve Gotik unsur­la­rı içe­ren mima­ri­si, ikiz kule­li cep­he ve 100 met­re­ye yak­la­şan yük­sek­li­ği ile şeh­rin diğer yüzü­nün sim­ge­si bugün bu kated­ral. Aziz Petrus’a veril­miş cen­ne­tin anah­ta­rı yine Aziz Petrus’un elin­de motif­len­miş. Kated­ra­lin bir­çok yerin­de göre­ce­ği­niz bir tema bu ve Kated­ra­lin yanı sıra şeh­rin de sem­bol­le­rin­den biri olmuş bu anah­tar. Dola­şır­ken şeh­rin bir­çok yerin­de gözü­nü­ze çar­pa­cak eğer dik­kat­li bakar­sa­nız. Bremen’in bira­sı Beck’in kul­lan­dı­ğı amb­lem de bu örneğin.

SONY DSC

Kili­se­ye döner ve kısa­ca özet­ler­sek; 1229 yılın­dan kal­ma vaf­tiz taşı, şapel­de­ki 1365’den kalan güzel el oyma­la­rı, tavan işle­me­le­ri, İsv­eç Kra­li­çe­si Christina’nın arma­ğa­nı Roko­ko mim­ber ve mum­ya­lar da Kated­ra­lin içi­ni; müze­si­ni – kur­şun mah­zen­le­ri­ni zen­gin­leş­ti­ri­yor diye­bi­li­rim. Ve zama­nı­nız var­sa ve biraz da zah­met­li olsa da Kated­ra­lin kule­le­ri­ne çıkar­sa­nız, şeh­re yuka­rı­dan bak­mak hoşu­nu­za gide­bi­lir. Ancak dedi­ğim gibi, 256 basa­ma­ğı çık­ma­yı göze alma­nız gerek. Tabii inme­yi de.

Hemen son­ra­sın­da yüzü­mü­zü Roland’ın gücü­nü aldı­ğı ve 1358 yılın­dan beri üye­si oldu­ğu Han­se bir­li­ği­nin geli­şi­mi­ni tem­sil eden Weser Röne­sans Bele­di­ye Bina­sı­na döne­bi­li­riz. 1400’lü yıl­la­rın başın­da yapı­mı baş­la­nan, 15. yüz­yıl­da Gotik tarz­da biçim­le­nen ve 17. yüz­yıl­da Röne­sans üslu­bu ile yeni­le­nen bu bina; şeh­rin tica­re­ti kadar bur­ju­va­zi­si­ne, insan hak­la­rı­nın koru­ma altı­na alın­ma­sın­da­ki mis­yo­nu ve bilim­sel çalış­ma­la­ra her tür­lü kat­kı­la­rıy­la şeh­rin geli­şi­mi­ne basa­mak olmuş. Bina değil tabii ki, bura­yı kul­la­nan tüc­car­la­rın ve şehir­li­le­rin tem­sil­ci­le­ri. Hem şehir tari­hi­ni hem de bina­yı yakın­dan ince­le­mek adı­na içe­ri­de düzen­le­nen tur­lar­dan biri­ne katıl­ma­nı­zı şid­det­le tav­si­ye ede­rim. Diğer tav­si­yem ise Ratskeller’de bir mola ver­me­niz. Bu tari­hi res­to­ra­nın hem atmos­fe­ri hem sun­duk­la­rın­dan keyif ala­ca­ğı­nı­za emi­nim. Rats­kel­ler derin­lik­le­rin­de; Almanya’nın en eski şarap fıçı­sı; mum ışı­ğı ve gül koku­la­rı ara­sın­dan size mer­ha­ba diye­bi­lir, ya da siz ona… Ancak o kadar… Ne ona ne bura­da bulu­nan diğer yüz­ler­ce yıl­lık şarap­la­ra doku­na­ma­sa­nız bile… Key­fi­ni çıka­rın ve tek­rar mey­da­na çıkın.

Bre­men Mızı­ka­cı­la­rı hey­ke­li­ni de hemen bu mey­da­nın köşe­sin­de göre­cek­si­niz. Hey­kelt­raş Ger­hard Marcks; bronz mal­ze­me ile 1951 yılın­da bu ünlü masa­lın kah­ra­man­la­rı­nı tas­vir­le­miş. Adet üze­ri­ne bir dilek tut­mak ve dile­ği­ni­zin ger­çek­leş­me­si­ni ister­se­niz; eşe­ğin iki baca­ğı­nı bir­den aynı anda tut­ma­nız gerek­liy­miş; ilgi­le­nen­le­rin bilgisine…

Bir diğer hay­van­la­rın betim­len­di­ği ve yine bir hika­ye­si olan ‑Soghestrasse’ye soka­ğa adı­nı veren – Domuz Sürü­sü” hey­ke­li de hemen şehir mer­ke­zi­nin baş­lan­gı­cın­da, ünlü alış­ve­riş cad­de­si­nin giri­şin­de. Hika­ye­si­ni de geç­mi­şin­den taşı­mış. Çok eski­ler­den beri arta­ka­lan­la­rı yesin­ler diye çoban­lar bu pazar­ye­ri­ne domuz­cuk­la­rı­nı geti­rir­ler­miş akşa­mü­zer­le­ri. Bu tab­lo­yu, bu imge­yi yaşat­mak ve koru­mak üze­re; hal­kın tale­biy­le yapıl­mış bu hey­kel­cik­ler. Başın­da çoba­nıy­la sevim­li mi sevimli…

Tam da bura­da iken, bura­dan hara­ket­le Hauptbahnhof’a giden yol üze­rin­de­ki köp­rü ve yel değir­me­ni Müh­le am Wall muh­te­şem bir gör­sel­lik sunu­yor. Doğ­ru ışı­ğı ve açı­yı yaka­lar­sa­nız tam kart­pos­tal­lık der­ler ya.. İşte öyle bir şey. Şeh­rin eski duvar­la­rı­nın bir par­ça­sı ola­rak ya da ila­ve­ten 1815 yılın­da ilk kez inşa edil­miş ki ismi de bura­dan geli­yor yel­de­ğir­me­nin. 1832’de bir yan­gın­da tama­men yok olun­ca 1833’de aynı yer­de yeni­si yapı­lı­yor ve ancak yine yan­gın­lar ve savaş­la­rın tah­ri­ba­tı ile çok kez res­to­re görü­yor. 1998 yılın­da­ki son reha­bi­li­tas­yo­nuy­la yeni­den ve tüm zera­fe­ti ile haya­ta dönü­yor bu Hol­lan­da tip­li güzel.

20151129_142251

Şim­di de baş­ka güzel­ler, güzel­lik­ler bul­mak üze­re eksp­res­yo­nist üslu­ba var­yas­yon­lu doku­nuş­lar katan Böttcherstrasse’de dola­şa­lım biraz. 19221931 yıl­la­rı ara­sın­da bir soka­ğa uygu­lan­mış sanat pro­je­si bu aslın­da. Eski pazar yeri ile Weser neh­ri ara­sın­da bağ­lan­tı oluş­tu­ran bina­lar ve bina­la­rın açıl­dı­ğı sokak bura­sı. Orta­çağ­la­rın en hare­ket­li mer­kez­le­rin­den biri. Ancak liman taşı­nın­ca yıl­dı­zı sön­me­ye baş­lı­yor; ta ki bu pro­je ile yeni­le­ne­ne kadar.

Cam, çelik ve beton mal­ze­me­ler bütü­nüy­le diğer yapı­la­ra ger­çek­ten çar­pı­cı bir kont­rast oluş­tu­ran Haus Atlantis’i, Glockenspiel’i, Robin­son Crusoe-Haus’u; soka­ğa karak­ter kazan­dı­ran önem­li bina­lar bu sokak­ta. Lud­wig Rose­li­us (kah­ve devi) ve Bec­ker Müze­si­ni de bu bina­lar­da bula­cak­sı­nız. Robin­son Cru­soe evi için ise; Robinson’un baba­sı­nın Bre­men doğum­lu oldu­ğu ve ona itha­fen de bu bina­nın inşa edil­di­ği söy­le­ni­yor. Evin giri­şin­de ilk bası­mı 1719 olan Dani­el Defoe’nun bu ünlü roma­nın hika­ye­le­rin­den akta­rı­lan resim­le­ri göre­bi­lir­si­niz. Ve sokak­ta çan anı­tı da zaten atla­ma­nız müm­kün değil. Car­ril­lon Meissen’daki ahşap panel­le­re yer­leş­ti­ril­miş 30 por­se­len çanın ses­le­ri­ni, – ki halk ezgi­le­ri­nin tını­la­rı oldu­ğu söy­le­ni­yor – de din­le­ye­bi­lir­si­niz. Yani bura­sı küçük müze­le­ri, gale­ri­le­ri, mah­zen­le­ri, sana­tı ve sanat­çı­la­rıy­la bam­baş­ka bir dün­ya. Şeh­rin bir­çok kalp­le­rin­den ve en önem­li­le­rin­den biri. Bura­da­ki res­to­ran­lar­dan birin­de yer­li şarap­la­rın, bira­la­rın tadı­na var­mak ve böl­ge­nin yerel mut­fak­la­rı­nı dene­mek olduk­ça iyi bir fikir olabilir.

Bu lez­zet­li mola­dan son­ra yine mer­ke­ze doğ­ru döner­sek; gör­me­miz gere­ken daha çok şey oldu­ğu­nu biliyoruz.

Şeh­rin karak­te­ris­tik­le­rin­den bir diğe­ri de tasa­rı­mı mimar Johan den Buschener’e ait olan 15371538 yıl­la­rı ara­sın­da Röne­sans tüs­lu­bu ile yapıl­mış Tica­ret Oda­sı bina­sı bun­lar­dan yan­lız­ca biri. Yak­la­şık 60 yıl son­ra yapı­lan res­to­ras­yon çalış­ma­la­rı sıra­sın­da ön yüzü tüc­car­la­rı ve Almanya’yı vur­gu­la­yan motif­ler­le süs­len­miş bu bina, eski paza­rın hemen yanında.

Diğer­le­ri; Gün­ter Grass Vakfı’na ait ve Alman Filar­mo­ni Oda Orkest­ra­sı­na ev sahip­li­ği yapan Sta­d­wa­age sanat mer­ke­zi, par­le­men­to bina­sı, Almanya’nın en önem­li­le­rin­den biri olan Kunst­hal­le gale­ri­si, Weser­burg Modern Sanat Müze­si. Ve tabii ren­ga­rek, dik çatı­lı, evle­ri ve dahası..

SONY DSC

Ren­ga­renk evler deyin­ce; labi­ren­ti andı­ran sokak­la­rı, 14. yüz­yıl sonu – 16 yüz­yıl başın­dan bugü­ne gelen evle­ri ve tabii olmaz­sa olmaz cafe ve res­to­ran­la­rıy­la Scn­ho­or Mahal­le­si de Bremen’in en eski yer­le­şim­le­rin­den. Zama­nın balık­çı­la­rı­nın mes­ken tut­tu­ğu bu küçü­cük böl­ge; ken­din­den büyük hika­ye­le­re ya da ger­çek­ler­den yola çık­mış efsa­ne­le­re de kay­nak olmuş. Hika­ye­ler­den biri şöy­le: 1835 yılın­da Bre­men şeh­rin­de doğan Hol­ten­be­en; liman­da çalı­şır­ken geçir­di­ği kaza sonu­cu her­ke­sin yar­dı­mıy­la var­lı­ğı­nı sür­dü­ren biri ve bugün hala kul­la­nı­lan Platt Deutsch bir alman diya­lek­ti”.. Bu diya­lekt ile aktar­dı­ğı deyiş­ler günü­mü­ze kadar geli­yor. Böl­ge­nin böl­ge­ye özgü Nas­red­din Hoca­sı gibi. Tabii bu diya­lek­ti yaşat­mak için de 1973’te kuru­lan ens­ti­tü­nün de kat­kı­la­rı­nı unur­ma­mak gerek. Yaşa­mı­nı betim­le­yen anı­tı ara avlu­da bulacaksınız.

Ve yine bu böl­ge­den, baş­ka ama hep bili­nen bir öykü. 910 Kasım 1938 gece­si Nazi­ler­ce 5 Yahu­di­nin kat­la­dil­me­si ki Meş­hur Kris­tal Gece­si” adı veril­miş, yine aynı gece mahal­le­nin sine­go­gu­nun da yakıl­ma­sı. Bremen’in ve Bre­men­li­le­rin hala suç­lu­luk duy­du­ğu nere­dey­se tek yan­lış­la­rı. Bu olay­la­rın ve o gece­nin anı­sı­na sem­bo­lik bir anı­tı da bura­da göre­bi­lir­si­niz. Ve çeş­me­yi.… Ve ama en eski kah­ve­sin­de, kah­ve­ler­den birin­de bir mola vere­rek bu minik mahal­le­den çık­mış, Bremen’e, Almanya’ya malol­muş bu anla­tı­la­rı daha da zen­gin­leş­ti­rir, daha bir­ço­ğu­nu da öğrenebilirsiniz.

Ya da bel­ki Deniz­ci­lik Müzesi’ne, Bilim Müzesi’ne ‑ki 2005 yılın­da, Bre­men şeh­ri Bilim­ler Şeh­ri” ola­rak ödül­len­di­ril­miş ve bu biri­ki­mi­ni müze­ler­de çok güzel akta­rı­yor – zaman ayı­ra­bi­lir ya da nehir boyun­ca bir gezi­yi ter­cih eder­si­niz. Karar sizin… Ya da bel­ki Marktplatz’a dön­mek ister­si­niz. Bel­ki de bu ova şehir­de­ki teras bah­çe­le­re ve bu bah­çe­le­rin sun­du­ğu man­za­ra ve din­gin­li­ğe de göz atmak iste­ye­bi­lir­si­niz. Her ne yapar­sa­nız hep bir kez daha yap­mak iste­ye­ce­ği­niz bir şehir­de­si­niz, Key­fi­ni çıkarın.

Ah! Unu­tu­yor­dum… Bremen’in deni­ze açı­lan kapı­sı, şeh­rin lima­nı Bre­mer­ha­ven; görül­me­ye değer doğa­sı­nın yanı sıra gezi­den fark­lı” bek­len­ti­le­ri olan­lar, yal­nız seya­hat eden­ler için eğlen­ce ve kaça­mak­la­ra geniş bir ska­la sunu­yor. (Ben bil­mi­yo­rum, arka­da­şım anlat­tı.) diye kısa bir not.

Yol­la­rı­mız hep açık olsun.

İlgili Haberler

Leave a Comment