Avrupa Pediatrik ve Konjenital Kardiyoloji Derneği (APKKD) tarafından düzenlenen ve konusundaki her yıl yapılan en büyük kongre olan Avrupa Pediatrik ve Konjenital Kardiyoloji Kongresi 46.‘sı 23–26 Mayıs 2012 tarihleri arasında İstanbul, Harbiye Askeri Müzesi’nde gerçekleştirildi. Türk Pediatrik kardiyoloji ve Kardiyak Cerrahi Derneği ve Japon Pediatrik Kardiyoloji ve Kardiyak Cerrahi Derneklerince birlikte yapılan bu kongrede Kalp Hastalıklarının anne karnında tanı ve tedavisi; Yenidoğan bebeklerde acil kardiyak sorunlar; Kalp yetmezliğinde cihazlarla tedavi; Kardiyak yoğun bakım; Ameliyat edilmiş hastalarda sık rastlanılan psikososyal, kardiyak sorunlar ve tedavisi; Akciğer yüksek tansiyonunda güncel yaklaşımlar; Kalp hastalıklarının kateterle tedavisinde yeni gelişmeler; Kalıtsal ritm bozuklukları ve Kalp kası hastalıklarında tanı ve tedavide son gelişmeler ele alındı.
Kongre’nin basın toplantısında konuşan Avrupa Pediatrik ve Konjenital Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Shakeel Ahmed Qureshi son yıllarda fetal kardiyoloji alanında önemli gelişmeler yaşandığına dikkat çekerek, “Özellikle son yıllarda bu konu giderek önem kazanmaya başladı çünkü anne karnında kalp hastalıklarının tanısını koymak hatta anne karnındayken bazı kalp hastalıklarının tedavisini yapabilmek mümkün hale gelmeye başladı. 20 yıl öncesine kadar doğumsal kalp hastalıklarının tedavisi sadece cerrahi yöntem ile yapılıyordu. Bunun için de göğüs kafesinin açılması, kalbin durdurulması gibi birtakım oldukça ciddi prosedürler gerekiyordu. Fakat son 20 yıldır cerrahi tedavi yöntemleri bazıları yerini girişimsel tedavi yöntemlerine bıraktı. Bu tedavi yöntemi sayesinde bir kesik olmadan herhangi bir kalp, akciğer makinasına bağlanmadan bu çocukların tedavisinin yapılabilmesini mümkün kılması açısından oldukça önemlidir. Son birkaç yıldır bu girişimsel tedaviler anne karnındaki bebeğe uygulanmaya başladı. Bu sayı oldukça az olsa da bu tür çocukların tedavisinde yeni bir umut ortaya çıktı. Tam da bu noktada özellikle şunu belirtmek istiyorum ki anne karnında bu tür rahatsızlıkları olan çocukların doğuma kadar yaşamaları çok güç sağlanıyordu. Doğum gerçekleşse bile çok ciddi sorunlarla dünyaya geliyorlar ve önemli operasyonlar geçirmeleri gerekiyordu. Girişimsel tedavilerin uygulanması ile birlikte bu tür hastalarda yeni bir umut ortaya çıkmış oldu” dedi.
Prof. Dr. Shakeel Ahmed Qureshi bu girişimsel yöntemlerin uygulama alanlarını şöyle özetledi:
“Özellikle kalpten çıkan büyük damarların kapaklarındaki darlıklarda anne karnında girişim yapabiliyoruz. Akciğer atar damarı ve büyük atar damarların kapaklarında darlık olduğu zaman da bu işlem yapılabiliyor. Bu girişimlerin anne karnında yapılmasının nedeni, hastalığın ilerlemesinin engellenmesidir. Eğer bu dönemde müdahale etmezsek, bebek anne karnındayken, karıncık kalınlaşır ve gelişmez. Bu ameliyatın yapılması çocuk doğduktan sonra bunun ameliyatı da çok zor hale geliyor ve ameliyattan yeterli etki alınamıyor. Bebeğin kalbine anne karnındayken müdahale edip bir balonla bu damarı açtığımızda hem karıncık çok kalınlaşmıyor hem de gelişimine devam ediyor. Bu durumda çocuk doğduğu zamanda müdahaleye ihtiyacı olmuyor ya da küçük bir operasyon ile tedavi edilebiliyor. Bu bakımdan oldukça önemli bir gelişme.”
20. Haftada Ultrason
Kalp hastalıklarının tanısının gebeliğin 20. haftasından sonra yapılacak ultrason muayenesi ile konulabileceğini belirten Avrupa Pediatrik ve Konjenital Kardiyoloji Derneği Genel Sekreteri Katarina Hanseus, “Gebeliğin 20. Haftasından sonra yapılacak olan ultrason muayenelerinde bir takım kalp hastalıklarının tanısını koyabilmek mümkün. Bu tanının konabilmesi için ultrasonu yapan hekimin bu konuda tecrübeli olması lazım ve bu duruma dikkat etmesi lazım. Bir ikincisi de kullandığı cihazın çok önemli ve gelişmiş olduğunu vurgulamakta fayda var” dedi.
Türkiye’deki fetal kardiyoloji ile ilgili bilgi veren Kongre Başkanı Prof. Dr. Alpay Çeliker, “Türkiye’de doğum hızına baktığınız zaman yılda 10.000 in üzerinde doğumsal kalp rahatsızlıklı çocuk doğuyor. Bunlardan yaklaşık üç ile dört binin cerrahi ya da girişimsel olarak ciddi tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bu kadar erken yaşta ciddi kalp rahatsızlığı olan çocukların çoğunda cerrahi müdahale gerektiriyor. Bugün için Türkiye’de merkez sayısı olarak Orta Anadolu, Ege, Akdeniz, gibi bölgelerde özellikle İstanbul, İzmir gibi şehirlerde yeterli merkez var. Ortalama on merkez bulunmakta. Bu merkezler rakamsal olarak senede 200 hatta 300’ün üzerinde doğuştan kalp hastalığı ameliyatı yapabilen merkezler. Fakat en önemli sorun yeni doğan bebeklerin cerrahi tedavisindeki merkez sayısı çok yeterli olmaması.Bu tedavi çok güç çünkü uzun süre yatmaları gerekiyor hem de çok ciddi bakım almalarını gerektiriyor. Dolayısıyla bunlar daha çok Ankara, İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlerde bulunan çok gelişmiş merkezlerde yapılıyor. Anadolu’nun diğer yerlerinde maalesef bu tür yeni doğana cerrahi tedavi uygulamakta biraz zorluk olduğunu düşünüyorum” dedi.
Doğumsal kalp hastalıklarının daha çok multifaktoriyel nedenlere dayandığını söyleyen Prof. Dr. Katarina Hanseus, “Son yıllarda doğuştan kalp hastalıklarının, genetik hastalıklarla veya kromozal bozukluklarla bir ilişkisi olduğunu gösteren bir takım yeni bulgular ortaya çıkmaya başladı. Fakat bu bulgular çok yeni ve henüz kesin bir şey söyleyebilmemiz mümkün değil. Şu anda %10 oranında ki hastada kalp hastalıklarına bazı genetik ya da kromozomal hastalıkların neden olduğunu biliyoruz. Örneğin Down sendromu ve buna benzer diğer sendromlar gibi. Bu sendromlar bizim için multifaktöriyel sebeplere dayanmaktadır. Bunlar çevresel, genetik, sosyoekonomik durum, beslenme alışkanlıkları, çok fazla doğum gibi tüm bunların karışımından kaynaklanan bir durum. Ben inanıyorum ki az gelişmiş olan memleketlerde doğumsal kalp hastalıkları daha fazla oluyor. Bugünlerde kromozomlarla ilgili çok dikkat çekici bulgular var fakat henüz net bir şey söyleyemiyoruz sadece %10’luk kısmının bununla bağlantılı olduğunu söyleyebiliyoruz” dedi.
Mutlaka EKG Çekilmeli
Doğumsal kalp hastalığının teşhisi için EKG çekilmesi gerektiğini söyleyen Avrupa Pediatrik ve Konjenital Kardiyoloji Derneği Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Konrad Brockmeier, “Çocuklarda ani kardiyak ölüm oldukça nadir. Tabi ki doğuştan kalp rahatsızlığı olan ya da ailesinde bu tür öyküsü olanlarda bizim bir takım kriterlerimiz var. Buna göre kimisine her şeyi serbest bıraktırıp kimisine de bir takım kısıtlamalarda bulunuyoruz. Burada önemli olan nokta ailemizde böyle bir öykü yoksa özellikle EKG çekilmesinin önemli olduğunu ve Avrupa’daki bazı ülkelerde hatta İtalya’da doğan her çocuğun EKG’si çekiliyor. Mesela Amerika’da EKG çektirmenin maliyeti oldukça yüksek ve bu nedenle çok fazla tercih edilmiyor. Ancak önemli ciddi efor sarfedilen bir spora gidilecekse mutlaka EKG çektirilmesi gerekiyor. Böylelikle birçok hastalığın aydınlatılması sağlanıyor. Özellikle ritim bozuklukları açısından, bu oldukça önemli bir konu ve bunun için EKG çekilmesini öneriyoruz” dedi.