Toplumun % 10’unu etkileyen Akne Rozasea çok iyi bilinmeyen bir hastalık. Akne Rozasea ile ilgili sorularımızı Memorial Şişli Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Tuğba Türe yanıtladı.
Akne Rozasea Hastalığı nasıl bir hastalıktır?
Özellikle yüzü etkileyen flushing atakları, eritem, telenjiektaziler, papüller ve püstüller ile karakterize kronik inflamatuar bir deri hastalığıdır. Rozasea, toplumun %10’unu etkiler. Özellikle açık tenli kişilerde görülür. Rozaseanın başlangıcı genellikle 20–50 yaşlar arasındadır. Kadınlarda daha fazla görülür ancak erkeklerde daha ağır seyredebilir.
Rozaseanın etiyolojisi bilinmemektedir. Multifaktoryal olma ihtimali yüksektir. Damarsal aşırı reaksiyon, kontakt alerjiye duyarlı hassas bir cilt, ultraviyole, demodex follicularum, pilosebase ünit anormallikleri ve genetik faktörler üzerinde durulmaktadır.
Rozaseada görülen eritem, süperficial dermiste kan akımının artışına bağlı olarak oluşur. Tekrarlayan eritem atakları vasküler tonusun kaybına neden olabilir. Küçük dermal damarların dilatasyonu ile telenjiektaziler gelişebilir. Her hastada telenjiektazi görülmeyebilir. Ultraviyole maruziyetleri, alkol alımı, acı- baharatlı tüketimi, kafein, buhar, sıcak su ile temas, stres, rüzgar eritemi artırabilir. Kadınlarda menstrual siklustan hemen öncesinde ve gebelikte atak gelişebilir. Kontrol grubuna göre rozasealı hastalarda migren daha sık olarak gözlemlenmiştir. Bu bulguda vasküler dilatasyona eğilimi olduğunu düşündürmektedir.
Çok sayıda olmasa da yapılan çalışmalarda rozaseada kullanılan topikal kremlere, kozmetik ürünlere bağlı duyarlılığın daha fazla olduğu tespit edilmiştir (koruyucu maddeler, paraben).
Ultraviyolenin atakları tetiklediği bilinmektedir. Bahar aylarında şikayetlerin artması, beyaz tenlilerde daha sık görülmesi, diğer solar hasar belirtilerinin eşlik etmesi bu duyarlılığı desteklemektedir.Demodex folliculorum normal florada bulunabilmektedir. Ancak kendi yaş grupları ile karşılaştırıldığında rozasealı hastalarda anlamlı derecede yüksek oranda saptanmışlardır. Helikobacter pylori enfeksiyonu prevalansı rozasealı hastalarda artmış olarak görülmüştür. Bu da patogenezde rol olabileceğini düşündürmüştür. H. Pylori enfeksiyonu vazoktif maddelerin seviyelerini arttırırlar.
Akne ve Rozasea arasındaki farklar nelerdir ?
Rozasea tanısının konması için genellikle klinik özellikler yeterlidir. Akne vulgaris ile klinik olarak benzetilse de aslında patofizyolojisi oldukca farklıdır. Akne vulgarisde mutlaka görülen sebore artışı, kıl folliküllerinin hiperkeratinizasyonu, p. Acnes’in artışı akne rosasea da gözlenmez. Klinik olarak en önemli özelliği rozaseada papüllere, püstüllere komedonların eşlik etmemesidir. Akne 20’li yaşlarda görülürken, rozasea daha ileri yaşlarda görülür. Rozasea’da sebore gözlenmez. Antibiyotiklere cevap rozaseada hızlıdır, aknede ise oldukça yavaştır.
Rozaseanin Sınıflandırılması
Eritematotelenjiektazik rozasea: Kalıcı santral fasial eritem, telenjiektazi eşlik edebilir veya etmeyebilir.
Papülopüstüller rozasea: Kalıcı santral fasial eriteme ek olarak papül ve püstüller eşlik eder. Perioküler alanın korunmuş olması dikkat çekicidir. Tekrarlayan inflamasyon atakları ile facial ödem gelişebilir.
Fimatöz rozasea: Deride kalınlaşma, nodüller, santral facial alan dışında kulaklarda, göz kapaklarında tutulum görülebilir. Burun büyümüş, folliküler açıklıklar belirginleşmiştir. Rinofima erkeklerde daha sık görülür.
Oküler rozasea: Blefarit ve konjunktivit en sık karşılaşılan bulgudur. Kutanöz bulgulardan daha önce okuler tutulum görülebilir. Oküler fotosensitivite, yanma, batma, acıma, kuruluk, kızarıklık, kaşıntı gibi bulgulara neden olabilir.
Rozasea’nın medikal tedavisi nasıl yapılmaktadır? Sistemik ve harici tedavisi hakkında bilgi verir misiniz? Bu alanda kullanılan ajanlar hangileridir?
Tedavinin 1. basamağı tetikleyici faktörlerden uzaklaşılmasıdır. Kozmetik kullanımında dikkatli olunmalıdır. Lokal irritasyona yol açacak kişisel bakım ürünleri kullanımından kaçınılmalıdır. Yağlı kremler kullanılmamalıdır. Güneşten korunmalı, sıcak su, buhar, kafein, baharat kullanımından kaçınılmalıdır. Oral antibiyoterapide tetrasiklin 500mg 2*1, doksisiklin 100mg 1*1 kullanılabilir(4- 12 hafta). Oral metranidazol diğer bir seçenektir. Antibioterapi kullanımı ile alınan sonuçlar antibakteriyal etki ile değil antiinflamatuar etki ile elde edilmektedir. Oral isotretinoin dirençli olgularda düşük doz uzun süreli kullanılabilir. Ancak yan etkiler unutulmamalıdır. Kan tetkikleri ile takip edilmelidir. Topikal tedavide metranidazol (roza jel veya krem) kullanılabilir. Yine tetrasiklin içeren imex krem hafif renkli yapısı ile eritemi kapatması nedeniyle de hasta uyumunu artırır. Yine bu lokal antibiyotikler antiinflamatuar etki mekanizması ile etki gösterirler. En az 1 aylık kullanım önerilir. Diğer topikal tedavi ajanları azeleik asitlerdir. Tacralimus (protopic) ve pimekralimus (elidel) gibi kalsinörin inhibitörleri faydalı bulunmuşlardır. Topikal steroidlerin kullanımından kaçınılmalıdır. Başlangıçta düzelme sağlandığı gözlense de 1 haftalık kullanımdan sonra bile daha şiddetli olarak nüks etmesine sebep olmaktadır.
Tüm bu tedaviler ile hastalık kontrol altına alınabilmekte ancak zaman zaman yeniden alevlenmeler gözlenebilmektedir. Oral ve topikal tedavilerin hiçbirisi telenjiktazlerin gerilemesini sağlamamaktadır. Telenjiktaziler için damar lazerleri kullanılabilir. Başarılı sonuçlar alınmaktadır. Rinofimada şekil bozukluğunu düzeltmek amacı ile CO2 lazer ile şekillendirme uygulanabilir.
Uz. Dr. Tuğba TÜRE
Memorial Şişli Hastanesi
Dermatoloji Bölümü