MART 2016
1968’den beri ömrünün önemli bir bölümünü “gazeteci”liğe vakfetmiş bir insanım..
Basınımızın tümüyle bu kadar kötü duruma düştüğünü hiç görmedim.
Gazeteciliğin “ti”ye alındığı, “4. kuvvet”ten “yok olma”ya sürüklendiği bir dönemi bugüne kadar yaşamadım.
Gazetecilerin yargılanmalarından ya da cezaevlerine atılmalarından bahsetmiyorum.
Bu durumun, “fire” vererek de olsa zaman içinde düzeleceğine inanıyorum.
Medyamızın gerek yöneticilerinin, gerekse yazar-çizerlerinin bu derece kamplaştığını görmek, beni ülkem adına “gelecek” için kaygılandırıyor.
Tetikcilik, tu kakalık, aşağılama, dışlama, hedef gösterme, küfürleşme, ötekileştirme, dışlama ve daha birçok çığrından çıkmışlık maalesef basınımızı “yok olma”ya sürüklüyor…
Kimse farkında değil, ama üniversitelerimizin büyük bölümünde “gazetecilik” bölümü var.
Buradan mezun olacak binlerce gencimizi ne yapacağız?
Şimdi gelinen durumu bir saptayalım:
İşte gerçekler:
Türkiye’de ulusal alanda 2010 yılında 38 günlük gazete vardı (İngilizce ve spor basını dahil). Bu 38 gazete 10 Ocak 2010 tiraj ortalamasına göre günde 4 milyon 551 bin gazete satıyordu. 2010 nüfusumuzun 73 milyon 722 bin olmasına rağmen…
Bugünkü durum ne?
8 Şubat 2016 verilerine göre ise, ülkemizde 45 günlük gazete var (İngilizce, Kürtçe ve spor basını dahil). Bu 45 günlük gazetenin ortalama günlük satışı da 3 milyon 979 bin!.. 2015 verilerine göre nüfusumuz ise, 78 milyon 741 bin…
Gazete sayısı 5 yılda 7 adet, nüfusumuz ise 5 milyon artmış ama, günlük gazete satışımız 572 bin azalmış!.. Çoğu gazetelerin “bedava” dağıtıldığını da gözardı ediyorum.
Dünyada yönetim tarzı ne olursa olsun, böyle bir “gazete” satışı oranı olan bir ülke ben bilmiyorum.
Yazıklar olsun, basınımızı bu hale getirenlere, buna vesile olanlara ve bu durumu hedefleyenlere…
Gelelim şimdi TV’lerimizin “acınacak” haline…
Türksat’tan yayın yapan şu anda 795 kanalımız var…
Bunlardan çok büyük kısmı dini kanal görünümlü ancak “ürün pazarlama”sı yapıyor. Diğer büyük kısmı da (reytingleri zirvede) “laylaylom” kanalları… Uyuşturucu vermeden insanımızı uyuşturuyorlar…
Buna da ya göz yumuluyor ya da destekleniyor, ilgililerce…
Bu 795 kanaldan ancak yaklaşık 50 tanesi reytinglerde yer alıyor. O da yüzde 0.010’larda…
Yoğun haber veren (taraflı da olsa) kanal sayısına baktım reytinglerden… Şok yaşadım!..
7 tane… A Haber, HaberTürk, CNN Türk, Halk TV, Ulusal Kanal, Can Erzincan TV, NTV…
Anlayacağınız 795 kanaldan 7 tanesi, yüzde biri bile değil…
Bu kanalların izlenme oranları aralığı ise, bir facia… En çok izleneni yüzde 6.316, en azı ise yüzde 0.397…
Gelelim meslek derneklerimize ve sendikamıza…
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Kuruluş Tarihi: 1946…
Geliri neredeyse sıfır noktada… Yıllık 30 TL aidatlarla (o da toplayabildiği kadarıyla) mücadele vermeye çalışıyor…
Basın Konseyi, Kuruluş Tarihi: 1988…
Mücadele veriyor, dayanışma için çalışmalar yapıyor, ama dikkate alan bir yetkili bile yok…
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Kuruluş Tarihi: 1952…
Örgütlü olduğu işyeri sayısı “yok” denecek kadar az…
Yani meslek örgütlerine sahip çıkamayan bir “basın çalışanı” topluluğu…
Vay halimize…
Bazen düşünüyorum geceleri…
Acaba halkımızın, dünyadan ve ülkesinden “bihaber” olması mı isteniyor?